Kategori: İnceleme

Koçum Garmin

Koçum Garmin

Böyle demişim…

Ağustos ayında yandaki şekilde bir story paylaşmışım Instagram’da. O dönem yeni aldığım Garmin fenix 7 saati kurcalıyordum. İlk bakışta optik nabız ölçümleri önceki versiyonlarına göre daha iyi gibiydi. Ancak kısıtlı örneklemle sonuca varmak genelde yanlış olur. Kullandıkça fark ettim ki egzersiz dışı zamanlarda, dinlenikken, hatta daha da iyisi uyurken bilekten ölçümde epey başarılı olsa da koşarken kesinlikle saçmalıyordu. Optik nabız ölçümü hakkında bu yazıda detaya girmeyeceğim, çünkü şurada detaylı şekilde yazmıştım. Her ne kadar o yazının tarihi epey eski de olsa, yazılanlar halen geçerli. “Peki tamam, yanlış ölçsün bize ne!” diyebilirsiniz ama o zaman saatin size sunduğu birçok özelliği bir kenara kaldırıp unutmanız gerekiyor. Çünkü saat o sunduğu bilgi ve yönlendirmeler için birkaç veriyi temel alıyor. Nabız da o az sayıda veriden biri. Siz önceki gün 5:40 dk/km ile easy koşu yaptığınızı sanırken, bileğinizden 178 bpm nabız ölçen saatiniz kendinize fazla yüklendiğinizi düşünüp ertesi gün sizi dinlenmeye çağırıyor.

Eylül ayı sonunda koştuğum Spartathlon‘dan sonra bir süre sadece keyif almak için koşmaya ve oldukça kısa antrenmanlar yapmaya karar vermiştim. İki tane 24 saat yarışı üstüne bir de Spartathlon koşunca çok uzun koşmaktan biraz sıkılmıştım açıkçası. Bu keyif koşuları sırasında, bir süre nabzımı yakından izleme fikri düştü aklıma. Uzun süredir yapmadığım bir şeydi bu. Kullandığım nabız bandı Garmin Hrm Run idi. Sürekli pili bittiği için epey canımı sıkıyordu. Zaten o nedenle de pek kullanmak istemiyordum. Yine de o dönem bir süre kullandım ama pili yeniden sorun çıkardı. O dönem tam da kasım ayındaki satın alma çılgınlığı dönemiydi. Garmin Hrm Pro Plus nabız bantlarında absürt bir indirim vardı. Bir de Amazon’un, müşterilerin paketlerini adrese değil de yakında bir yere istemeleri için yaptıkları bir kampanyaya denk gelince çok ucuza Hrm Pro Plus sahibi oldum. Bir pille 350 saat koşulabileceği iddiasında olması da beni çok cezbetmişti açıkçası.

Bir süredir Garmin’in saatten verdiği bilgiler, yönlendirmeler konusu kafamı kurcalıyordu. Bu konuda yorumlar yapıyor, bazen de çok anlamadığım halde ağır eleştirilerde bulunuyordum. Ayarı Kaçanlar‘ın birkaç bölümünde bu tür eleştiriler dile getirdiğimi anımsıyorum. Ama üzerine düşününce aslında çok az bilgiyle konuştuğumu fark ettim. Bir şeyi eleştireceksem detaylıca öğrenmeli anlamalıydım. Hazır yeni ve kaliteli bir nabız bandı da edinmişken bu işin içine girmeye karar verdim. Başlangıç noktası olarak da tüm veri ve ölçümlerin dönüp dolaşıp kullanıcıya sunulduğu özellik olan Daily Suggested Workout (Günlük Antrenman Önerisi) özelliğini benimsedim. Son birkaç haftadır bu özelliği, onun da çevresinde Garmin’in bu iş için kullandığı bilimi ve teknolojiyi kurcalıyorum. Bu yazıda -ve belki takip eden ikinci bir bölümde- bunlar hakkında yazacağım.

Yazının devamı… Yazının devamı…

Adidas Ultraboost 19 İncelemesi

Adidas Ultraboost 19 İncelemesi

Bundan önce üç Adidas modeli için inceleme yazdım. Modellerin hepsinde hoşuma giden şeyler çoğunlukta olsa da -ki epeydir kullanıyorum o ayakkabıları- bazı özellikleri için “keşke böyle olmasa” diye düşünüyordum. Örneğin Ultraboost 3.0 çok rahat, kullanışlı ve hafif bir ayakkabı ama üst kısmı benim istediğimden fazla esnek. Biraz daha sıkı olmasını isterdim açıkçası. Solarboost’ta üst kısım bu açıdan çok iyiydi. Hatta o model her açıdan çok hoşuma gidiyor. Zaten sanırım en çok da onu kullanıyorum. Ama oun da üst kısmında kullanılan malzeme neopren gibi, uzun koşularda veya sıcak havalarda ayak havasız ve sıcak olabiliyor. Son olarak Pureboost’ta üst kısım her yönüyle hedefi tam on ikiden vurmuştu. Eleştirebileceğim neredeyse hiçbir şey kalmamıştı. Ama bu sefer de topuk kısmında kendini hissettiren -en azından koşu dışı zamanlarda- bir bölümü vardı. Bir de daha ince bir boost tabakasına sahip olduğundan sert zeminde uzun koşularda tercih edemiyordum. Tümünü toparlayan, hepsinin en iyi yönlerini bir araya getiren yeni bi model var. Bu yazıda ondan söz etmek istiyorum.

Yazının devamı…
Adidas Pureboost RBL İncelemesi

Adidas Pureboost RBL İncelemesi

Koşanların, özellikle de koşmaya yeni başlayanların en büyük sorunudur; “Hangi ayakkabıyı almalıyım?” Ben de koşmaya başladığım zamanlarda bu konuda çok zorluk yaşadım. Bu nedenle çok araştırdım, çok okudum hatta çokça da yazdım (1, 2, 3) ama bütün bu araştırmalardan şunu öğrendim; sadece okuyarak, araştırarak ayakkabı seçemezsiniz. Tabii ki bu konuda bilinmesi gereken, öğrenilebilecek bazı temel şeyler var ancak aslolan denemek, tecrübe etmek ve bazen de yanılarak öğrenmek. Okumanın, araştırmanın deneyeceğiniz ayakkabıların sayısını azaltacağı bir gerçek. Zaten o yüzden yazıyoruz, deneyimlerimizi mümkün olduğunca paylaşıyoruz. Sadece şunu unutmamak gerek: insanlar ve onların ayakları, bacakları, basışları farklıdır, bu farklılıkları her zaman göz önünde tutmak ve bu gerçeği gözeterek inceleme yazmak, okumak gerek.  Ben de bugün aynı nedenle ve yöntemle Adidas’ın Pureboost RBL modeli hakkındaki deneyimlerimi paylaşmak istiyorum.

Yazının devamı…
Adidas Solar Boost incelemesi

Adidas Solar Boost incelemesi

solar_boost_yan_kucukSon yazdığım ayakkabı incelemesinin başında ayakkabı incelemeleri ve onları okuyup değerlendirmek konularında bir giriş yapmıştım. Her incelemeyi okurken bunları akılda tutmakta fayda var ama ben her seferinde yeniden yazmayacağım. Zaten bu blogun okuyucuları benim incelemelere nasıl yaklaştığımı ve ne amaçla paylaştığımı çok iyi biliyorlar. Yine de bahsettiğim girişi merak ediyorsanız Adidas Ultra Boost 3.0 incelemesinin başlangıcını okuyabilirisiniz.

Bu yazıda yine bir Adidas hakkında görüşlerimi paylaşacağım. Bu seferki model Solar Boost. Son dönemde Adidas’ın birçok modelinin isminde Boost kelimesine rastlamamız tesadüf değil. Bu modelin de orta tabanı Boost malzemesinden oluşuyor, o nedenle Boost ailesinin bir üyesi. Ayakkabı ile 120 kilometreden fazla koştum. Epeyce bir zaman da günlük yaşamda kullandım. Artık hakkında yeterli fikrim ve bilgim var. Gelin çok uzatmadan incelemeye girelim.
Yazının devamı…

Adidas Ultra Boost 3.0 incelemesi

Adidas Ultra Boost 3.0 incelemesi

ultra-boost-3-0-red-2Ayakkabı incelemesi okumak keyiflidir. Çünkü ayakkabı seçmek zordur, doğru ayakkabı deneme-yanılma ile bulunur ama bu da pahalı bir yöntemdir. Dolayısıyla başka birisi merak ettiğiniz ayakkabıyı almış, denemiş ve deneyimlerini sizinle gönüllü olarak paylaşmışsa bu hoş bir durum olur. Ancak bu keyif içinde bir tehlike veya risk de barındırır. Nedir bu tehlike/risk? Her bireyin ayağı farklıdır, özeldir. Bacakları da öyle. Haliyle, adım atışı, yere basışı ve koşu formu da kendine hastır. Tüm bunlar bu kadar farklıyken başkasının deneyimlerini olduğu gibi almak, kabul etmek tehlikeli olabilir. Peki, o zaman, ayakkabı incelemesi yazmak da okumak da manasız mıdır? Tabii ki hayır. Yapılması gereken bu farklılıkları her zaman göz önünde tutmak ve bu gerçeğin ışığında inceleme yazmak, okumaktır. Yazanın tamamen kendi algısını yazmaktan kaçınması, ayakkabıyı daha objektif bir şekilde ele alması, okuyanın da bu objektifliğe hiçbir zaman kanmaması, görüşlerin subjektif olduğunu unutmaması gerekir. Ben de bu blogda ayakkabı incelemeleri yazdım. Umarım bu bakış açısını yansıtabilmişimdir. Uzun zaman sonra bir inceleme daha yazmak istiyorum, lütfen siz de bu bakış açısıyla okuyun. Ele aldığım ayakkabı Adidas Ultra Boost 3.0. Yazının devamı…

Asics DS Trainer 19

Asics DS Trainer 19

Asics DS Trainer 19Mart başında Antalya’da maraton koştum. Genelde yarışa iki ay kala hangi ayakkabıyla koşacağım aklıma takılmaya başlar. Koştuğum son birkaç maratonda oldukça minimalist, 0 veya 4 mm topuk farkı olan ve neredeyse desteksiz ayakkabılar kullanmıştım. 2014 sonu ve 2015 başında yoğun interval ve tempo antrenmanları yaptığım dönemde sol topuğumun iç kısmında ve aşilde ufak ağrılar oluşmaya başlamıştı. İnce tabanlı ve düşük topuk farklı ayakkabılarla bu kadar çok hız antrenmanı yapmamla alakası olduğundan endişelenmeye başladım ve hem hazırlık aşamasında hem de yarışta farklı bir ayakkabı denemeye karar verdim. Daha önce de kısaca değindiğim gibi Asics Türkiye takımının bir üyesi olarak Asics modellerini kullandığımdan hemen modeller arasında gezinip nasıl bir ayakkabıyla koşmam gerektiğini araştırdım. Aradığım ayakkabı, minimalist ayakkabıları tercih etmemin en büyük nedeni olan hafiflik özelliğine sahip olmalıydı. Aynı zamanda çok rahat olmalı, ayağımı çok kısıtlamamalı ve topuk farkı abartılı olmamalıydı. Tabii bunun yanı sıra tabanı -özellikle topukta- daha iyi yastıklamalı ve topuğu az da olsa kavramalıydı. Modeller arasında kısaca bakınmak bile seçim yapmama yetti. DS Trainer 19 (DST 19) tam da aradığım ayakkabı gibi görünüyordu.
Yazının devamı …

Garmin 910XT mi Garmin Fenix2 mi?

Garmin 910XT mi Garmin Fenix2 mi?

Fenix2Uzunca bir süredir Garmin 910XT kullanıyorum. Aklımda hep detaylı bir inceleme yazısı yazmak vardı ama bir türlü fırsat bulamadım. Aslına bakarsanız artık her saat için detaylı inceleme yazıları yazmak da anlamlı gelmiyor. Zaten teknoloji hep bir öncekinin üzerine yeni özellikler eklenerek ilerliyor. Her seferinde aynı özelliklerden bahsetmek biraz garip oluyor. Zaten dünyada bu işi (çok çok iyi) yapan insanlar da var. Onların inceleme yazıları İngilizce oluyor ama şöyle bir göz atınca saat hakkında genel bir fikir edinebiliyor insan. Hem bu nedenlerle hem de bir türlü fırsat bulamadığımdan 910XT hakkında bir inceleme yazmadım. Son günlerde bir arkadaşımdan ödünç aldığım Garmin Fenix2 saati kullanıyorum. O saati kurcalamakta olduğumu duyanlar 910XT ile karşılaştırmalı sorular sormaya başladılar. Hatta aynı kategoride gibi görünen Suunto Ambit ile karşılaştırmalı sorular soranlar da oldu. Suunto kullanmadım ve sadece okuduklarıma dayanarak cevap vermek istemem ama 910XT ve Fenix2 hakkında karşılaştırmalı olarak neler düşündüğümü kısaca yazmak istedim.
Yazının devamı…

Asics DS Racer 10

Asics DS Racer 10

Asics Ds Racer 10Bir önceki incelemede Asics modellerini denemeye başladığımdan söz etmiştim. Bu sefer söz edeceğim ayakkabı Asics DS Racer 10. Bu on rakamını görünce ilk akla gelen, modelin onuncu versiyonu olup olmadığı. Çok net bilmiyorum ama sanırım öyle. Bizim için önemli olan bu son versiyon ama eğer model bu kadar uzun bir yol kat ettiyse oldukça iyi bir noktaya ulaşmış olmalı. DS Racer 10 (Dsr) adından da anlaşılacağı üzere bir yarış ayakkabısı. Yani uzun mesafe yol yarışları için tasarlanmış hafif ama görece az dayanıklı ayakkabı ailesinden. Her ne kadar “uzun mesafe yol yarışları” dense de bu tip ayakkabılar genellikle amatör koşuculara “10 kilometreden uzun giymeyin” uyarısı ile satılır. Bu bence Dsr için de geçerli. Aşağıda bu ve benzer Dsr deneyimlerimi çok uzatmadan yazmaya çalıştım.
Yazının devamı…

Asics Excel 33

Asics Excel 33

Asics Excel 33 v3Asics markası ile tanışıklığım çok eskilere dayanıyor. Ortaokul ve lise yıllarında voleybol oynarken hayalimizdeki ayakkabı markasıydı. O dönemlerin en gözde voleybol ayakkabısı Asics Tigerdı. Bizim için ulaşılmaz olduğundan sahtesini yani Tayger markalı ayakkabıları giyiyorduk. Görüntüsü bile yetiyordu anlayacağınız. Sonrasında uzun yıllar spordan uzak kaldığımdan Asics markasının o yılları hakkında hiç bilgim yok. Koşmaya başladıktan ve koşu ayakkabılarına ilgim arttıktan sonra da çok yakınlaşamadığım bir marka oldu. Bunun nedeni benim ayakkabı tercihim olan minimalist modellere sahip olmamamasıydı. Uzun süre direnmesine karşın Asics de bu akıma yakınlaşmak durumunda kaldı. “Natural 33” adıyla bir seri tasarlayarak daha minimal koşu ayakkabıları üretmeye başladılar. Ben de bu seriden bir ayakkabı denemeye ve deneyimlerimi yazmaya karar verdim. Aşağıda Asics Excel 33 (modelin 3 versiyonu var, burada sözü edilen v3) hakkındaki görüşlerimi okuyabilirsiniz.

Yazının devamı…

On Cloudsurfer

On Cloudsurfer

CloudsurferAyakkabı üreticileri sürekli bir arayış içinde. Koşucuları rahat ettirmek, sakatlıkları engellemek ve tabii pastadan daha fazla pay almak için ayakkabı tasarımları sürekli değişiyor. Bu değişimlerden bazıları normal kulvar diyebileceğimiz akışın çok dışında olabiliyor. Adidas’ın ayakkabı tabanına koyduğu motor oldukça uç bir örnek. O kadar uç olmasa da bazen koşucuya destek olmak adına yapılan değişiklikler denemekten korkutacak kadar farklı görünümlere neden olabiliyor. Bunların son örneği İsviçre’de ortaya çıkan yeni bir ayakkabı firmasından geldi. “On” adıyla piyasaya sürülen ayakkabı markasının modelleri eminim ilk görüşte herkesi biraz düşündürmüştür. Geçtiğimiz aylarda Türkiye’de bir şirket markanın distribütörlüğünü alıp ürünü Türkiye’de satmaya başladığında “ben de dener miyim” diye düşünmüştüm. Şirketin yetkililerinden olan Erol bey bir çiftini denemek ister miyim diye sorduğunda açıkçası epey kararsız kaldım. Bu konulara olan merakımı yenemediğimden bu teklifi kabul ettim.
Yazının devamı …