Kategori: Antrenmanlar

F.I.R.S.T.

F.I.R.S.T.

Daha önce başka bir yazımda şöyle yazmışım:

Bazı koşucular serbest biçimde antrenman yapmayı, çıkıp dilediğince dilediği mesafeyi koşmayı sever. O gün canı nasıl istiyorsa öyle çalışır. Bense tam tersi bir yapıya sahibim. Bir programım olmalı yani o gün ne yapacağım belirli olmalı. Programsız koşamadığım gibi hedefsiz de koşamayan bir insanım.

Evet, hep bir programım oldu. Koştuğum ilk yarımaratona “Marathoning For Mortals” kitabının sonundaki programlarından biri ile hazırlanmıştım. Sonrasında birkaç yarış için Hal Higdon‘ın değişik seviyelerdeki koşucular için hazırladığı maraton programlarını kullandım. Bu programlar maratonları “bitirmemi” sağladılar ve beni çok mutlu ettiler. Ama 2011’in başından itibaren, yani maratonlarda (en azından kendimle) “yarışmaya” karar vermemden sonra farklı bir program arayışına girdim. Hızlanmaya ve bu hızı uzun süre sürdürebilmeye odaklı bir program olmalıydı izleyeceğim. İşte o zaman FIRST ile tanıştım.
Açılımı “Furman Institute of Running and Scientific Training” olan FIRST, Furman Enstitüsü Sağlık ve Egzersiz Bilimi Bölümü’nde (Health and Exercise Science Department) akademisyen olan ve aynı zamanda da ciddi birer koşucu ve triatlet olan Bill Pierce, Scott Murr ve Ray Moss tarafından geliştirilmiş bir antrenman programı. Bill Pierce ve Scott Murr’un kendi sporculuk yaşamlarından elde ettikleri deneyimleri ve çalışmalarına, Jack Daniels ile birlikte çalışmış olan Ray Moss’un katkıları da eklenince ortaya oldukça verimli bir çalışma şekli çıkmış. 2003 ve 2004’de halka açık kurslar açıp katılımcılar ile programlarını test etme fırsatı bulmuşlar. Bu denemelerin sonuçları çok başarılı olmuş. Çalışmaları ve sonuçlarını duyan Runner’s World yazarı Amby Burfoot enstitüyü ziyaret edip konuyu yerinde incelemeye ve bu konuda bir makale yazmaya karar vermiş. Runner’s World’ün Ağustos 2005 sayısında yayınlanan bu makale koşu dünyasında büyük bir etki yaratmış. O zamandan beri birçok koşucunun tercihi olan FIRST yaklaşımını daha derli toplu bir şekilde koşuculara ulaştırmak amacıyla, aynı ekip 2007 yılında bir de kitap yayınlamış: “Runner’s World Run Less, Run Faster: Become a Faster, Stronger Runner with the Revolutionary FIRST Training Program”.
Yazının devamı…

Taper Dönemi

Taper Dönemi

Maraton veya yarı maraton yarışlarına hazırlananlar son birkaç haftayı, dilimize “aktif dinlenme” olarak çevirebileceğimiz “tapering” dönemi olarak değerlendirirler. Bu tür yarışlara hazırlananlar, uyguladıkları programların başlangıcında temel oluşturur, ortalarda performanslarını en iyi noktaya çekmek için üst düzey çaba sarfeder, sonlarda ise yukarıda bahsettiğimiz aktif dinlenme evresine girerler. “Taper”ın yarış sırasındaki performansa etkisi gerçekten büyüktür. Yani ne kadar doğru şekilde geçirilirse o kadar katkısı, ne kadar yanlış geçirilirse de o derece negatif etkisi olur. Kimi görüşler, bu dönemde koşu antrenmanlarının hem mesafesinde hem de yoğunluğunda (intensity) azaltmaya gitmek gerektiğini savunurken, kimi görüşler ise sadece mesafeyi azaltmanın, yoğunluğu ise sabit tutmanın doğru olduğunu savunurlar. Ben ikinci görüşten yanayım. Mesafeyi azaltarak yorgunluktan korunmak ancak yoğunluktan ödün vermeyerek performansı yitirmemek gerektiğini düşünüyorum ve böyle de yapıyorum. İkinci görüşe göre “taper” süresince hedef tempodan yavaş antrenman yapmak gereksizdir.
Ben de son iki buçuk haftadır, 6 martta Antalya’da koşulacak olan Runtalya 2011 için sürdürdüğüm programın taper evresindeyim. Yazının devamı…

VO2Max ve VDOT

VO2Max ve VDOT

Koşu veya bisiklet gibi uzun süreli aerobik çalışma gerektiren sporlarla ilgileniyorsanız ve bu konularla ilgili az da olsa yazılanlarla ilgilendiyseniz mutlaka duymuş olduğunuzu düşündüğüm bir konudan söz edeceğim bu yazıda; VO2Max. Nedir bu VO2Max ve neden sürekli karşımıza çıkmaktadır? Gelin bu konuya biraz yakından bakıp, anlamaya ve kendimizi geliştirmek için bu konuyu kullanmamıza yetecek kadar hazmetmeye çalışalım. Tabii her şeyden önce bu konuda otorite olmadığımı, bu yazıyı bu konuda öğrendiklerimi toparlamak ve Türkçe kaynak yaratmak için yazdığımı belirtmeliyim. Yanlışım varsa lütfen bildirin ki doğru bir kaynak oluşturabilelim.

Öncelikle VO2Max’ın kitabî tanımı ile başlayalım: VO2Max, vücudun oksijeni kullanılacağı noktalara taşıyabilme ve kullanabilme kapasitesidir. Maximal oksijen tüketimi, maximal oksijen alımı, oksijen alımı tepe noktası veya aerobik kapasite olarak da anılır. Bu son terim aslında ipucu vermektedir; VO2Max kişinin oksijen kullanarak yaptığı aktivitelerdeki kapasitesini yani fiziksel fitnessını gösterir. Peki VO2Max terimini oluşturan harf ve rakamların anlamları nedir? V volume yani hacim, O2 oksijen, max ise maksimumdur; burdan da tanıma gidebilirdik aslında; vücudun tüketebileceği maksimum oksijen hacmi. Bu değer net ifade edilmek istendiğinde litre/dakika (dakikada tüketilen litre cinsinden hacim) ya da göreceli olarak ifade edilmek istendiğinde de mililitre/kilogram/dakika (dakikada kilogram başına tüketilen mililitre cinsinden hacim) şeklinde kullanılır.

Yazının devamı…
Tempo Koşuları

Tempo Koşuları

Runner
Fotoğraf: Alain Limoges – Flickr (CC)

Kalp atım hızı ile ilgili yazılarımda LT (lactate treshold-laktat sınırı) konusuna değinmiştim. Kısaca anımsamak gerekirse LT noktasında laktat ve hidrojen iyonları -ki bunlar oksijen kullanarak enerji üretiminin yan ürünleri, çıktılarıydı- kanda ve kas çevresinde birikmeye başlıyordu. Yani, ortaya çıkan bu ürünler, daha düşük zorlanmalarda hızla uzaklaştırılıp bertaraf edilebilirken LT noktasında bertaraf etme hızı yetersiz kalmaya başlıyor ve birikme oluşuyordu. Bu da yorgunluk ve kaslara tam olarak hükmedememeye yani performans düşüşüne neden oluyordu. Yarı maratonu ve maratonu en iyi derece ile bitirmenin reçetesi işte bu LT’yle bağlantılıdır. Mümkün olduğunca fazla ama yukarıda sözü edilen birikmeye neden olmayacak kadar da düşük zorlanma tam da LT altına denk düşen noktadır. Yani en iyi maraton derecenizi, tüm mesafeyi LT’nizin hemen altında koşarak elde edebilirsiniz. Peki daha iyi bir dereceyi elde etmenin yolu nedir? Tabi ki LT’nizi dolayısı ile tüm maratonu koşacağınız kalp atım hızını yukarı çekmek :). Bunu yapabilmenin yolu da tempo antremanlarından geçer.
Yukarıdaki paragraf tempo koşularını neden yaptığımıza cevaptır. Peki bu koşuları nasıl yaparız, şimdi de onu ele alalım. Yazının devamı…
Kalp Atım Hızı ve Çalışmalarda Kullanımı – 2

Kalp Atım Hızı ve Çalışmalarda Kullanımı – 2

Bu yazı bir önceki postun devamıdır…
Giriş notu: Yazının içeriği büyük oranda Joe Friel’in “Total Heart Rate Training“ kitabındaki bilgilerden derlenmiştir.
Gelelim kalp atım hızı aralıklarını belirlerken bizim için maksimum kalp atım hızından önemli olan şeye; lactate treshold (laktat sınırı) (LT). Laktat sınırı, laktik asit birikiminin kanda belirmeye başlayacak kadar arttığı egzersiz yoğunluğu sınırıdır ya da kasların oksijen yardımı ile yok edebileceklerinden daha fazla lactat üretmeye başladıkları noktadır. Başka bir deyişle sporcunun “kırmızı çizgiye” geldiği andır. Bu seviyeden sonra egzersize devam etmek için gereken efor o kadar fazladır ki egzersizi sürdürmek çok zorlaşır. Yazının başlarında sözünü ettiğimiz zorluk skalasında 7’ye denk gelir. Kaslarda yanma hissi başlar, soluk alıp verme artık sesli hale gelmiştir, dışardan sporcunun zorlandığı çok net farkedilir. Bu noktadan sonra, aynı eforu göstererek, yeni başlamış sporcular egzersizi birkaç dakika, profesyonel ve çok fit sporcular en fazla 1 saat sürdürebilir. LT’nin üzerine ne kadar çıkıldıysa o anki eforu sürdürülebilecek süre o kadar kısalacaktır. Peki neden mkah değil de lt’yi kullanıyoruz? Bunu bir örnekle ele alalım: Mkah’ları eşit olan iki atletimiz olsun ve bu iki atlet mkah’larının %85’nde çalışmış olsunlar. Birinin lt’si mkah’ının %80’inde diğerininki ise %90’ında olsun. Bu durumda ilk atlet zorluk skalasına göre 9 derecesinde ikincisi ise neredeyse 6 veya 5 derecesinde çalışmış olacaktır. Bu iki atletin bu egzersizleri kesinlikle aynı olmayacaktır. Bu örnekten de anlaşılacağı gibi bir sporcu için lt ne kadar yüksekse o kadar iyidir. Yazının devamı…

Kalp Atımı Hızı ve Çalışmalarda Kullanımı – 1

Kalp Atımı Hızı ve Çalışmalarda Kullanımı – 1

Giriş notu: Yazının içeriği büyük oranda Joe Friel’in “Total Heart Rate Training” kitabındaki bilgilerden derlenmiştir.
Öncelikle kalp atım hızını (nabzı) neden önemsiyoruz ona bakalım. Bunun için uzunca bir girişe ihtiyacımız olacak ama ben elimden geldiğince kısa tutmaya çalışacağım. Fitness seviyemizi artırmak için çalışma şeklimize karar verirken değiştirebileceğimiz sadece 4 şey var: tür, frekans, süre ve yoğunluk (intensity). Çalışma türü; koşu, yüzme, bisiklet veya yüzme-bisiklet-koşu üçlüsü gibi yaptığımız çalışmanın türünü ifade eder. Frekans, çalışmayı ne sıklıkla yapacağımızdır; örneğin haftada 5 gün. Süre, çalışmanın uzunluğudur; mesela 30 dakika. Frekans ve süre genelde çalışmanın hacmi olarak da dile getirilir. Biz koşucular da genelde hacimden konuşuruz; haftada 4 saat koşuyorum veya haftada 50 km koşuyorum gibi. Bu üç değişken anlaması, ölçmesi, bilmesi kolay değişkenlerken yoğunluk anlaşılması ve belirlemesi oldukça güç bir değişkendir. Kimi zaman bunu “hissedilen zorlanma” olarak dile getiririz. Bunun için standart 10’luk bir skala da vardır. Ancak kişiye göre çok değişken olabilecek bir şey olduğundan kullanımı çok da net olmaz. Bir başka yöntem “hız”dan konuşmak olabilir ama rüzgar, yolun eğimi veya başka nedenler bunu da standart olmaktan uzaklaştırır. “Üretilen güç” yoğunluğu gösterebilir ama ölçmesi zordur; bisikletçiler güç ölçerler kullanırlar ama bildiğim kadarıyla fiyatları oldukça yüksek. Laktat (lactate) birikmesi başka bir yoğunluk göstergesidir. Kaslar karbonhidratları yakarak enerji üretirler ve bu kimsayal reaksiyonun yan ürünü laktik asittir. Birikme arttıkça laktik asit kas hücresinden sızmaya hatta kana karışmaya başlar ve orada hidrojen iyonlarını salar. Aslında hepimizin zaman zaman zorlandığımızda hissettiğimiz kaslardaki yanma sıkça dile getirildiğinin aksine laktik asitten değil işte bu hidrojenden kaynaklanır. Kandaki laktik asit miktarını ölçmek o anda yapılan çalışmanın yoğunluğu hakkında çok net bilgiler verecektir ancak bu ölçüm de gerçekten herkes için uygulanabilir değildir (her ne kadar taşınabilir bazı aygıtlar üretildiyse de bana pek kullanışlı görünmüyor, size?). Son olarak elde kalan en standart ve en ölçülebilir olan nabızdır. Nabız, yapılan çalışmanın yoğunluğuna çok net bir şekilde doğrusal biçimde bağlıdır. Yani yoğunluk arttıkça, sporcu zorlandıkça, kaslarda o kadar fazla oksijene gereksinim doğar (tabii kastan uzaklaştırılması gereken çıktılar da o kadar artar). Tüm bu gereksinimleri karşılayan kalp de daha fazla çalışmaya başlar. (En kısa bu kadar girebildim konuya.) İşte bu yüzden, yani yaptığımız çalışmanın yoğunluğunu anlayabilmek için nabız konusuna kafa yorarız. Yazının devamı…

Koşu Antrenmanı Türleri ve Boşa Giden Kilometreler…

Koşu Antrenmanı Türleri ve Boşa Giden Kilometreler…

Son olarak 25 Nisan’da Haliç Yarımaratonu’na katıldım. Şimdiki planım ise -bir aksilik olmazsa- 26 Eylül’de Berlin Maratonu’nda koşmak. Henüz takip edeceğim programı seçemedim ama ya 16 ya da 18 haftalık bir program izleyecğim. Dolayısıyla ya 24 mayısta ya da 7 haziranda yeniden bir programa bağlı olarak çalışmaya başlayacağım. 25 Nisan sonrası 1 haftayı toparlanma için ayırmıştım. Sonrasındaki 3-4 haftayı nasıl geçireceğime bir türlü karar veremediğimden haftalık koştuğum mesafeyi 20 km’den 45 km’ye çıkarmaktan başka bir hedef belirleyemedim. Bu konu beni çok rahatsız etti, ben de antrenman türlerine kısaca değineceğim ve sonucunda 3-4 haftadır yapmakta olduğumun ne olduğunu sonucuna varacağım bir yazı yazmaya karar verdim.
Uzun mesafe koşucuları sürekli gelişimi amaçlıyorlarsa çalışmalarını da belirgin amaçlarla gerçekleştirmelidirler. Zaman içinde deneyimlerle ve bilimsel yöntemlerle ortaya çıkarılmış tüm antrenman türlerinin çok net amaçları ve dolayısıyla çok net tarifleri vardır. En sık karşılaşabileceğiniz 7 tanesine kısaca aşağıda yer vermeye çalıştım: Yazının devamı…

Azı iyiyse çoğu daha da iyi (midir gerçekten?)

Azı iyiyse çoğu daha da iyi (midir gerçekten?)

İnsanların sık düştükleri bir yanılsama vardır; azı iyiyse çoğu daha da iyidir. Spor yapmak konusunda da bir çok insan benzer yanılsamayı yaşar. İnsanlar antreman yaparken/çalışırken fitness seviyelerinin arttığını düşünür. Oysa fitness seviyesi, çalışma sonrası dinlenme evresinde artar. Antreman öncesi kişinin fitness seviyesini temel seviye kabul edelim. Çalışma esnasında fitness seviyesinde azalma olur, çünkü antreman katabolik bir süreçtir (katabolizma, enerjice zengin ve büyük moleküllerin daha küçük moleküllere parçalanması olayı/sürecidir, metabolizmanın yıkım aşamaları olarak da genellenebilir-vikipedi). Çalışma sonrası gelen dinlenme evresinde fitness seviyesinde yeniden bir artış olur. Vücut yapım sürecine girmiştir ve belirli bir süre sonra başlangıç fitness seviyesine ulaşılır. İnsan vücudu esnek ve uyuma yönelik bir yapıda olduğundan bir yıkım daha oluştuğunda hazırlıklı olmak için fitness seviyesini başlangıçtan daha üst seviyeye çıkarmaya çalışır. Bir süre yeniden çalışma yani yıkım oluşmadığında yeniden başlangıç seviyesine dönüş başlar. Tüm bu süreci aşağıdaki çizimde görmek mümkündür. Yazının devamı…

Seyahatte Koşu

Seyahatte Koşu

İş için, tatil için ya da başka bir nedenle ikamet ettiğiniz yerden başka bir yere birkaç gün veya daha fazla süreliğine seyahat ettiğinizde mutlaka yanınıza koşmak için gerekenleri alın. Bunun için şu nedenleri sayabilirim:

  1. Antreman programınızı aksatmamış olursunuz
  2. Gittiğiniz şehrin veya ülkenin sokaklarını, caddelerini yani dokusunu görürsünüz.
  3. Gidiş nedeninizle bağlantılı olarak zaten göreceğiniz yerler dışında bölgeleri görür bulunduğunuz yerin daha fazla bölgesini öğrenirsiniz.
  4. Yeni insanlarla tanışma, dolayısıyla yeni şeyler öğrenme olasılığınız artar

Ben de geçtiğimiz 4-5 gün boyunca, Microsoft Tech-Ed Middle East etkinliğine katılmak üzere Dubai’deydim. Tabii ki giderken yanıma koşu ayakkabılarımı ve koşu saatimi (kalp atım ölçüm cihazı ile birlikte) aldım. Maratona (Runtalya) bir hafta kaldığından dinlenme evresindeydim, o yüzden kısa iki koşu denk düşüyordu orada olacağım zamana. İlk antremanım 5 km’lik bir koşu idi. Hiç bir yeri bilmediğimden otelden çıkıp kaldırımlarda koştum. Beklediğimden sıcak ve rüzgarlı (dolayısı ile kumlu) bir gündü. O günkü koşudan pek keyif alamasam da bulunduğum bölgenin dokusunu keşfetmek açısından faydalı bir koşu oldu. Yazının devamı…

Bugünkü uzun koşunun detayları

Bugünkü uzun koşunun detayları

Çalışma programımın grafiği
Çalışma programımın grafiği (y ekseni haftalık toplam km, x ekseni hafta)

Bugün 18 haftalık maraton hazırlık programımın 15. haftasının son günüydü. Bu 18 hafta içinde önemli günlerden biriydi çünkü bugünkü koşudan sonra çalışma programında eksilmenin yani dinlenmenin yaşanacağı son 3 haftaya giriyorum. 18 Ekim 2009’da koştuğum ilk maratonuma hazırlanırken (ki hedefim sadece bitirmekti) kullandığım programda sadece bir tane 32 km koşu vardı ve yine 3 hafta kala koşmuştum. Bu sefer Hal Higdon’un Intermediate I programını uyguluyorum ve içinde biri sona 5 hafta kala diğeri 3 hafta kala olan iki adet 32 km koşu var. Bu programı seçmemin nedeni bu seferki hedefimin maratonu 4 saatin altında bir sürede bitirmek olmasıydı. Daha kısa sürede bitirmek istiyorsam birden fazla 32 km koşmam gerekiyordu. Tabii hızlanmak için asıl yapmam gereken interval çalışmaları, fartlekler ve tepe çalışmalarıydı ancak çalışma evresi kışa denk geldiğinden bunun yerine haftada koştuğum km sayısını artırmaya ve iki defa 32 km koşmaya karar verdim (verdiğim bağlantılar İngilizce, ancak bunları detaylandıracağım yazılar da olacak). Gelelim bugünkü koşuya. Yazının devamı…