Zorunlu Mola

Zorunlu Mola

Daha önce de yazmıştım, kendime her yılın sonunda en az 3-4 hafta koşudan uzaklaşıp vücudumu dinlendirme sözü vermiştim. Uzun zamandır yapmam gerektiğini düşündüğüm, ama bir nedenle gerçekleştiremediğim bu sözümü zorunluluktan dolayı yerine getirmek durumunda kaldım; tam 2 hafta boyunca sıfır koşu.

2021’i yüksek bir hacimle kapadıktan sonra bu yıla antrenmanda maraton mesafesi koşarak başlamıştım. Yılın ikinci haftasını da 100 km hacimle geçmiştim. Bu, yavaşlamadan devam etmek anlamına geliyordu ama planlanmış ve zorunlu bir mola olacağını bildiğim için böyle yapmıştım.

Yazının Devamı
Gloucester 24 Saat

Gloucester 24 Saat

Ultra maratona adım attıktan sonra çeşitli mesafelerde ve türlerde yarışlar koştum. Yeri geldi dağların en yüksek noktalarına hızlı yürüyüşlerle tırmandım, yeri geldi asfaltta onlarca kilometre dümdüz koştum. Bu yarışların hepsi bir başlangıç ve bir de -bazen ikisi aynı da olsa- bitiş çizgisine sahipti. İlki ile ikincisi arasındaki mesafeyi ne kadar sürede geçtiğim ölçüldü hep. Ama hiç belirli bir sürede ne kadar yol kat edeceğimi ölçen bir yarışa katılmamıştım. Bu merak ettiğim, hep yapmak istediğim bir şeydi. Yapılacaklar listemde durduğu sürece içim rahat etmiyordu. Bu tür yarışlar 6 ve 12 saat ile başlıyor, 24 ve 48 saat ile devam ediyor son olarak da 6 gün (144 saat) yarışları ile son buluyor. Neredeyse 6 saat süren antrenman koşularım olmuştu, 12 saat de 100 km yarışlarına benziyordu. 48 saat ve 6 gün ise bana çok delice geldiğinden geriye elimde 24 saat kaldı. Şöyle bir düşününce 24 saat çok güzel bir süre; tam bir gün. “Bir insan tam bir günde ne kadar yol alabilir?” güzel bir soru. Ben kendim için bu sorunun cevabını aramaya başladım. Geçen hafta sonu Gloucester’da bir 24 saat pist yarışında koştum. Bu yazıda bu konudan söz edeceğim.

Yazının devamı… Yazının devamı…

Anlar ve Anılar

Anlar ve Anılar

Uzun zamandır şöyle bir şey yaşıyorum: Bir anda aklıma katıldığım bir yarıştan veya keyifli bir antrenmandan bir sahne, bir anı geliyor. Ama ilginç olan şey bunların başarılı bitiriş anları ya da heyecanlı başlangıç noktaları olmaması. Hatta yarışta veya antrenmanda olan çok özel noktalar ya da anlar değiller. Rastgele bir rotadan rastgele bölümler. Örnek vereyim.

Yazının devamı… Yazının devamı…

Ayarı Kaçanlar Söyleşi

Ayarı Kaçanlar Söyleşi

Ekim 2020’de burada duyurmuştum; Can Özbek ile birlikte yeni bir podcast serisine başlamıştık. Ayarı Kaçanlar Podcast 22 bölüme ulaştı bile. Şimdiye kadar epey farklı konuları ele aldığımız 18 bölüm, 2 konuklu bölüm, bir tanıtım bölümü ve bir de sadece o dönemin haberlerini ele aldığımız haberler bölümü kaydedip yayınladık. Siz de dinlemek isterseniz herhangi bir podcast uygulamasında arayıp bularak ya da Spotify üzerinden dinleyebilirsiniz.

Blogun takipçileri anımsayacaktır daha önce Açık Radyo’da Muzaffer Çorlu’nun Bisiklet Zinciri isimli programında konuk olmuştum. Geçtiğimiz hafta sevgili Muzaffer Çorlu beni ve Can’ı Ayarı Kaçanlar olarak söyleşiye davet etti. Uzun bir sohbet gerçekleştirdik.

Yazının devamı… Yazının devamı…

Bölünmüş 100 km ve uykusuzluk

Bölünmüş 100 km ve uykusuzluk

Biliyorsunuz yaklaşık 15 aydır olağanüstü bir dönemi yaşıyoruz. Hayatın her alanını etkileyen, altüst eden, hatta virüsün/hastalığın doğrudan aldığı hayatların yanı sıra ekonomik ve sosyal etkileriyle de dolaylı olarak hayatlara mal olan bir salgın hastalığın pençesindeyiz insanlık olarak. Hal böyle olunca en temel ihtiyaçlara odaklandık ve geri kalan her şey lüks oldu. Buna koşu yarışları da dahil. Zaten geçtiğimiz yıl birçok yarış iptal oldu. Bu yıl o yarışlara ne olacak herkes merakla bekliyor.

Ben kendisini yarışla motive eden birisi değilim, olmamaya çalışıyorum. Daha önce de çok yerde dile getirdim, ulaşılıp biten telik hedefler yerine atelik hedeflere, sürekli, hiçbir zaman yok olmayacak hedeflere odaklanıyorum. Örneğin, istediğim her an, özel bir hazırlık yapmadan, çıkıp 4 saatten hızlı bir maraton koşabilecek bedensel ve zihinsel konumda kalmak gibi bitmeyecek bir hedefim var. Kim bilir gün gelir bu “4 saatten hızlı” kısmını “4,5 saatten hızlı” şeklinde değiştiririm ama yine de tükenmeyen atelik bir hedefim olur elimde. Hatta geçtiğimiz günlerde bu hedefi halen tutturmuş vaziyette miyim diye bir kontrol koşusu da yaptım. Şimdilik her şey yolunda görünüyor.

Yazının devamı… Yazının devamı…

Instagram Söyleşi

Instagram Söyleşi

Limit Sensin ekibi Instagram hesaplarını bir haftalığına limitsiz hayatlar yaşayan kişilere bırakıyor. 28 Aralık 2020 – 03 Ocak 2021 haftasında da hesaplarını Alper Dalkılıç’a (@alperdalkilicultra ) devretmişlerdi. Alper o hafta boyunca Limit Sensin hesabının canlı yayın ve hikaye kısmını yönetti.

Alper de sağ olsun bir akşam hesabın canlı yayınında benimle söyleşi yapmayı teklif etti. 3 Ocak pazar akşamı canlı yayında Alper ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Özellikle Can’la birlikte yeni başladığımız Ayarı Kaçanlar podcasti üzerine, genel olarak da benim koşu geçmişim ve deneyimlerim hakkında konuştuk. Canlı yayına katılan 100-150 kişi oldu ve sağ olsunlar yayını ve sohbeti çok keyifli kıldılar. Ne yazık ki canlı yayın sırasında yazılan yorumlar IGTV’de görülemiyor ama yayının tamamını aşağıda izleyebilirsiniz. (Göremiyorsanız şu bağlantıdan izleyebilirsiniz.)

Yazının devamı… Yazının devamı…

Yeni Podcast – Ayarı Kaçanlar

Yeni Podcast – Ayarı Kaçanlar

2018 yılında her hafta ilgilenenlere (abonelerine) koşu dünyasından haberler ve gelişmeler içeren bir eposta göndermiştim. Adına da “Koşu Postası” demiştim. Tam bir yıl boyunca (aslında 54 hafta) bunu sürdürmeyi başardım ama hem takipçi azlığı hem de o dönem hayatımdaki gelişmeler nedeniyle bitirmek zorunda kalmıştım. O postayı duyurduğum şu yazıya şöyle başlamışım:

Rahat duramıyorum galiba. Blog, podcast ve forumdan sonra şimdi de bir newsletter (haber postası) hazırlayıp yayınlamaya başladım. Uzun zamandır aklımdaydı ama ülkede haber postası alışkanlığı ne kadar yaygın bilemiyor, karar veremiyordum.

Kendim 🙂

2011 yılında da henüz podcast kavramı Türkiye’de çok bilinmiyorken, Türkçe podcast sayısı çok azken Ilgaz Kuruyazıcı ile birlikte Koşturmaca Podcast‘i yayınlamaya başlamıştık. Molalarla da olsa 2017’ye kadar 60 bölüm yayınlamayı başarmıştık. Birçoğu zamansız konular içeren bölümler halen indirilip dinlenmeye devam ediyor.

Koşu Postası’nın tanıtım yazısına başlarken dediğim gibi “rahat duramıyorum galiba“. Şimdi de Can Özbek ile birlikte Ayarı Kaçanlar isminde bir podcaste başlıyoruz. Can uzun zamandır uzun uzun bisiklete binen, son yıllarda buna koşuyu ve yüzmeyi de ekleyerek triatlon yarışlarına katılan ve iki defa uzun mesafe triatlon bitirmiş bir sporcu. Onunla, tam da ayarı kaçıklara yakışan bir şekilde, Erciyes Dağı’na bisikletle tırmanırken tanışmıştık. 2017 ve 2019 yıllarında Spartathlon yarışlarımda eşim Başak’la birlikte destek ekibim olmuşlardı. Zaten bu tür konularda sık sık konuştuğumuzdan kayıt edip herkesle paylaşmak istedik.

Ayarı Kaçanlar podcast konuşanları, ben ve Can Özbek

Doğuştan ayarı kaçık olanlar ve spor yaparken ayarı kaçıranları konuşacağız. Çünkü bazen spor yaparken ayarı kaçırdığımızı düşündük. Bu terim negatif bir çağrışım yapıyor olsa da biz onu normal algımızın pozitif yönde değişmesi, sınırlarımızı genişletmek anlamında ele aldık. Hatta biraz biraz ayarı kaçırmanın, insanın referans noktasının değişmesini sağlayarak limitleri ileriye taşımak için güzel bir yöntem olabileceğini konuştuk. Zaten ayar kaçması, süreklilik sayesinde istemesek de hepimizin geldiği nokta değil mi?

Amacımız iki haftada bir, özellikle ve öncelikle koşu, bisiklet, yüzme ve triatlon olacak şekilde spor dünyasında olup bitenler üzerine sohbet etmek, yeni ayar kaçırmalardan ve ayarı kaçırmanın tarihinden konuşurken aralara film, müzik, kahve, bira ve başka merak alanlarımızı da serpiştirmek. Hoşunuza gideceğini düşünüyorsanız siz de Apple podcastler, Spotify veya herhangi bir podcast uygulaması ile dinleyebilirsiniz. Seçenekleri Ayarı Kaçanlar web sitesinde görebilir hatta doğrudan oradan da dinleyebilirsiniz.

Sinir Ağları – Yapay ve Gerçek

Sinir Ağları – Yapay ve Gerçek

Yapay sinir ağlarını duymuşsunuzdur. Makine öğrenmesinin bir alt dalı. Kısaca: matematiksel bir yapı oluşturuyorsunuz, girdi ve çıktı katmanlarını ayarlıyorsunuz ve bu ikisi arasında bir veya daha fazla sayıda gizli katman daha yerleştiriyorsunuz. Sonra doğru çıktısını bildiğiniz çok sayıda örneğin girdisini verip yapının içerisindeki katmanları ve bu katmanların arasındaki bağlantıları dilediği gibi ayarlamasına izin veriyorsunuz; yani aslında ona bir şeyleri öğretiyorsunuz. İlk girdiyi algıladığında katmanlardaki yapay nöronların ve bağlantıların değerlerini rastgele atayarak bir çıktı üretiyor. Doğru çıktıyı verdiğimizde kendi sonucu ile karşılaştırıp geriye doğru nöronlarının ve bağlantılarının değerlerini düzeltiyor. Bunu binlerce girdi ve çıktı ile tekrarlıyor. Her seferinde değerlerini yeniden değiştirip düzenliyor. Bir yığın fotoğrafı girdi olarak verip hangilerinin köpek fotoğrafı olduğunu söylersek oluşturduğumuz bu yapı daha sonra girdi olarak aldığı fotoğrafın köpek fotoğrafı olup olmadığını belirli bir güven seviyesinde söyleyebiliyor. Çıktısının ne olduğunu bildiğimiz ne kadar çok girdi gösterirsek o kadar iyi öğreniyor bu yapılar.

Yazının devamı
Uzak Bir Ormanda Devrilen Ağaç

Uzak Bir Ormanda Devrilen Ağaç

Uzak bir ormanda bir ağaç devrilirse ve çevrede hiç kimse yoksa ağaç devrilirken ses çıkar mı? Bu soruyu soran kişi George Berkeley (1685-1753), yani dünyada yalnızca ruhların ve bu ruhların idelerinin varolduğunu, buna karşılık maddenin varolmadığını öne süren İngiliz düşünür. Aslında ağacın düşmesini algılayacak kimse yoksa o sesin de olmadığını söylemek istemektedir. Bu subjektif idealizm tartışması oldukça geniş bir felsefi tartışma, ben haddimi bilerek o kısma girmeyeceğim. Sadece konumuza yaklaşmak için bu düşünceyi kullanmak istedim. Bu soru ve beraberinde getirdiği tartışma bazen yanlış anlaşılarak ya da bazen bilerek genişletilerek “Peki hiç kimse algılamadıysa o ağaç hiç devrilmiş midir?” sorusu ile sesin algılanmasından gerçekliğin sorgulanması noktasına gelir: “Peki ağaç hiç var olmuş mudur?” Bu soruyla da aslında simülasyon teorisine yaklaşabiliriz.

Yazının devamı… Yazının devamı…

Dailymile Nostaljisi

Dailymile Nostaljisi

[English version below]

Koşmaya, bisiklete binmeye ya da yüzmeye başlamanızın üzerinden henüz çok zaman geçmediyse bu başlık size yabancı ve garip gelebilir. Hatta yazının kendisi sizi şaşırtabilir. Öte yandan 5-6 yıldan daha uzun süredir spor yapıyor ve sporla ilgili sosyal ağlarda zaman geçiriyorsanız, daha net ifade etmek gerekirse “Strava öncesi hayat”tan haberiniz varsa hem başlığın ilginizi çektiğinden hem de yazıdan ve içerdiği sürprizden keyif alacağınızdan şüphem yok. Hangi gruba giriyorsanız girin yazı ilgi çekici bir şeyler vaat ediyor bence. Böyle düşünüyorum çünkü bir haftadır bu konuyla ilgilenirken epey farklı duygular yaşadım. Yanlış anlamayın benimkisi tıklama tuzağı (clickbait) değil sizeleri yazıya ısındırma çabası ama bu kadar merak uyandırmak yeter, gelin konuya girelim.

Yazının devamı