Gloucester 24 Saat

Gloucester 24 Saat

Ultra maratona adım attıktan sonra çeşitli mesafelerde ve türlerde yarışlar koştum. Yeri geldi dağların en yüksek noktalarına hızlı yürüyüşlerle tırmandım, yeri geldi asfaltta onlarca kilometre dümdüz koştum. Bu yarışların hepsi bir başlangıç ve bir de -bazen ikisi aynı da olsa- bitiş çizgisine sahipti. İlki ile ikincisi arasındaki mesafeyi ne kadar sürede geçtiğim ölçüldü hep. Ama hiç belirli bir sürede ne kadar yol kat edeceğimi ölçen bir yarışa katılmamıştım. Bu merak ettiğim, hep yapmak istediğim bir şeydi. Yapılacaklar listemde durduğu sürece içim rahat etmiyordu. Bu tür yarışlar 6 ve 12 saat ile başlıyor, 24 ve 48 saat ile devam ediyor son olarak da 6 gün (144 saat) yarışları ile son buluyor. Neredeyse 6 saat süren antrenman koşularım olmuştu, 12 saat de 100 km yarışlarına benziyordu. 48 saat ve 6 gün ise bana çok delice geldiğinden geriye elimde 24 saat kaldı. Şöyle bir düşününce 24 saat çok güzel bir süre; tam bir gün. “Bir insan tam bir günde ne kadar yol alabilir?” güzel bir soru. Ben kendim için bu sorunun cevabını aramaya başladım. Geçen hafta sonu Gloucester’da bir 24 saat pist yarışında koştum. Bu yazıda bu konudan söz edeceğim.

Yalnız başlamadan önce uyarmak isterim, biraz uzun bir yazı oldu ve benim için ilişkili olsa da belki de okuyan için ilgili olmayan bazı konular hakkında da yazdım. İstediğiniz kısmı okuyabilmeniz, istemediklerini atlayabilmeniz için başlıklar halinde yazacağım ve buraya bir içindekiler kısmı ekleyeceğim. Tıklayarak istediğiniz bölümü okuyabilirsiniz. Ne yazık ki insanlar artık uzun uzun okumayı sevmiyorlar. Ama bir bütün olduğundan tümünü okumanızı tercih ederim.

Pandemi ve Pandemide Yarış

Bu konuyla başlamak zorundayım çünkü bazılarınız böyle bir pandemi sürüyorken nasıl olup da bir organizasyona katıldığımı sorgulayabilir, beni bunun için yargılayabilir. Bunu normal karşılarım çünkü ben de bunun doğruluğunu çok uzun süre düşündüm. Daha önceleri hem podcastte hem de farklı mecralarda bir süre dişimizi sıkmamız, organizasyonların gerçekleşmesi için baskı yapmamamız, gerçekleşseler bile katılmamamız gerektiğini söylemiştim. Düzenlenen organizasyonları eleştirdiğim bile olmuştu. Ama her şey her gün değişiyor, bunu unutmayalım.

Daha pandemi başlamadan 24 saat yarışlarını araştırmaya, bazılarını radarıma almaya başlamıştım. Hatta kaydolduğum yarışlar da oldu ama ne yazık ki pandemi başladıktan sonra hepsi iptal oldu. Zaten olmasalardı da o hal ve zamanda gidip koşmazdım. Geçen sene, bu yaz ve sonbahar için iki yarışa kaydolmuştum. İlki haziran ayındaydı ama iptal oldu. Para iadesi yapmadılar ama kaydımı gelecek seneye taşıdılar ve başkasına devretme hakkı tanıdılar. Elimde kala kala bu yarış kalmıştı.

İngiltere’de aşılama yıl başında başladı ve çok hızlı ilerledi. Eşim ile birlikte nisanda ilk, haziranda ikinci doz aşımızı olduk. Temmuz ayında tam aşılı hale gelmiştik ama halen gitme kararını vermiş değildim. Büyük olasılıkla eşim de benimle yolculuk edeceği ve bana yarışta destek olacağı için onun için de endişeliydim. Hem benle gelmese bile benim bu süreçte hastalığı kapıp eve geri dönmem onu da tehlikeye atacaktı. Ülkenin genel durumunu yakından takip etmeye ve gelişmelere göre bir sonuca varmaya karar verdim. Temmuz sonunda yetişkinlerde aşılanma oranı neredeyse %80’lere ulaştı ve ciddi vaka sayıları ile ölüm rakamları düştü. Aslında pandemi devam ediyordu ve her ne kadar aşılı olsak da hastalığı kapabilirdik. Aşılı olmak ağır hastalık ve ölüm riskini çok küçültüyor ama hem sıfırlamıyor hem de hafif atlatsanız bile kalıcı zararlar bırakabildiğine dair çalışmalar var. Uzun lafın kısası bir çıkmazdaydım.

Aslında bir koşu yarışı risk almaya değmeyecek bir şey olarak düşünülebilir. Ama bir gün koşarken şunu düşündüm: Bir şekilde bu pandemi azalacak, sonra bitecek ve biz normale döneceğiz ama bu bir anda olmayacak, siyahtan beyaza geçişte çok uzun gri bir süreç yaşanacak. O halde bu gri alan içinde bir nokta belirlemeli ve bazı değer verdiğimiz şeyler için bazı riskleri almaya başlayacağımız zamana karar vermeliydik. İki doz aşılıyız, ülkenin büyük çoğunluğu da aynı durumda. İnsanların önemli bir kısmı aşılı olmalarına rağmen halen alınması gereken önlemleri alıyor, olunması gerektiği kadar dikkatli oluyorlar. Gideceğimiz yer yurt dışında değil ve hava yolu kullanmayacağız. Sadece birkaç saat tren yolculuğu yapacağız. Yarış açık havada ve çok da kalabalık olmayan bir grupla koşulacak. Tüm bunlar düşünüldüğünde, gerekli tüm önlemleri alır ve çok dikkatli olursak bu yarışa gidebiliriz kararını verdik.

Havayolu ile seyahat edecek olsak, ülke değiştirecek olsak, gideceğimiz ülkede aşılanma oranı bu seviyede olmasa, yarış çok kalabalık olsa veya herhangi bir değişken farklı olsa kararımız farklı olabilirdi. Ama öyle olmadı. Bir noktada normale dönmeye başlamalıydık ve tüm değişkenler artık bunun bir oranda olabileceğini göstermişti, ben de gidip yarıştım. Bu konuda doğru karar verip vermediğimi bilemiyorum ama halen üzerine detaylı düşündüğümde verdiğim kararın arkasındayım. Aksini düşünen ve beni eleştirenlere de saygı duyuyorum, belki de onlar haklı, bilmiyorum.

24 Saat Yarışları ve Neden?

Girişte de söylediğim gibi ultra maratonlar oldukça çeşitli. İki nokta arasında veya aynı noktaya dönen uzun rotalara sahip olan yarışları hepimiz biliyoruz, çünkü onlar en yaygın olanları. Bir de zamana karşı yapılan yarışlar var. Burada ölçülen şey süre değil kat edilen mesafe. İki veya altı gün sürenleri de var ama en yaygın olanı tam bir gün yani 24 saat sürenler. Bu tür yarışların bazıları uzun rotalarda (5, 6 veya 10 km) dönerek yapılıyor. Hatta bunlar arasında patikada koşulanlar da var. Ya da bir mil (1,61 km) veya daha kısa küçük turlarla koşuluyorlar. İlk grupta sadece tamamlanan turlar sayılıyor. Bu ne demek? 24 saat bitmeden önce tamamlayabildiğiniz tur sayısı çarpı turun uzunluğu kadar koşmuş kabul ediliyorsunuz. Turu koşabileceğiniz süreden az kalmışsa yeni bir tura başlamıyorsunuz ya da başlasanız da süre tamamlandığında fazladan kat ettiğiniz mesafeyi gelip ölçmüyorlar. Bu tür yarışlar, patikada uzun uzun koşmayı sevenler ve belki de aynı rotada atabildiği tur sayısını artırmak isteyenler için ideal olabilir. Ama gerçekten tam olarak ne kadar koştuğunuzu bilmek istiyorsanız ikinci gruptaki, yani kısa parkurlu yarışlara katılmalısınız. Çünkü bu yarışlarda süre tamamlandığında nereye kadar ilerlediyseniz o küçük bölüm bile hesaba katılıyor, bitirdiğiniz yere kadar ölçüm yapılıyor. Bu küçük fark ölçülmese bile tur kısa olduğundan maksimum mesafeyi elde edebiliyorsunuz. Ayrıca patika olsun olmasın uzun bir rotanın artıları eksileri koşunuza yansımamış oluyor. İngiltere’de ilk gruptaki yarışlardan çok var. Ama ben daha saf bir zamana karşı koşu yarışını deneyimlemek istedim. O nedenle kısa parkurlu yarışlara özellikle de pistte koşulanlara odaklandım.

Blogun takipçileri ya da beni tanıyanlar bilir 24 saatten uzun süren yarışlar koştum. Biri 32:45 diğeri 35:30 süren iki Spartathlon yarışı tamamladım. Bir keresinde de 16 kilometrelik rotada 10 tur dönerek bir 100 mil yarışını 19 saatte koşmuştum. Yani bu kadar süre uyumadan, sürekli hareket halinde kalabildiğimi biliyorum. Peki eğimi, sert dönüşleri, kaybolma riskini ve rotanın diğer etkilerini tamamen ortadan kaldırsam ne kadar fark eder diye düşünüyor insan. Tabii ki tüm bunlar ortadan kalkınca zihni eğleyen şeylerin bir kısmı bertaraf ediliyor ve sıkıcı olma olasılığı baş gösteriyor. Evet, bu belki herkese göre olmayabilir ama ben koşarken sıkılan biri değilim. 100 metrelik bir yerde de dönsem çok rahatsız olmuyorum. Bunu bir kere pistte maraton koşarak bir de bu yarışa hazırlık sürecinin sonunda bir blok etrafında 46 km koşarak test ettim. Hatta sadece koşmaya odaklanmak başka değişkenlerden etkilenmemek daha da keyifli geliyor bana. Tüm bunlar kararımı etkileyen faktörlerdi.

Gloucester 24 2021 Mert Derman
Yarışın başları

Konuyla çok yakından ilgili olmayanlara referans olması açısından rekorlardan ve ortalamalardan söz etmek faydalı olacaktır. Aslında benim yarıştığım güne kadar 24 saat rekoru olarak efsanevi koşucu Yiannis Kouros’un geçilmesi imkansız gibi görünen 303,5 km’si verilirdi ama tesadüf bu ya rekor tam da o hafta sonu Aleksandr Sorokin tarafından kırıldı. Sorokin 24 saatte 309 km’den biraz fazla koştu. 300 km’yi geçen iki insan, hatta 280 km’yi geçebilen 5 insan var. Kadınlar rekoru ise 270 km ile Camille Herron’da. Orada da 260 km’yi geçebilen sadece 2 isim var. Genellikle insanlar 24 saat içinde 100 mili yani 161 km’yi geçmeyi hedef olarak belirliyorlar. Bu yüzden hem bu yarışlarda 100 mili geçen hem de 100 mil yarışlarında 24 saatin altında bitirenlere kemer tokası hediye ediliyor. Erkekler için 180-200 km arasının iyi dereceler, 200-230 arasının oldukça iyi dereceler, daha üstünün ise çok çok iyi dereceler olduğu söylenebilir. Örneğin 2019 senesinde (pandemi yüzünden en yakın bu yılı aldım) erkekler kategorisinde 4279 adet 24 saat sonucu var. 230 km 79., 200 km 310., 180 km ise 548. sırada. Tüm bunlarla kafanızda bir referans oluşturabileceğinizi düşünüyorum.

Hazırlık Süreci

Pandemi başlamadan hemen önce bir 100 km yarışı koşmuştum. Ondan sonra tüm dünya olarak bir yarışın düzenlenmesinin imkansız olduğu garip bir döneme girdik. Ama neyse ki İngiltere’de hiçbir zaman çıkıp koşmak yasaklanmadı. Hatta yasaklar veya düzenlemeler belirlenirken hep istisnalar arasında sayıldı. O nedenle koşmaya hiç ara vermedim. Fakat insan olan bitenden etkileniyor, morali bozuluyor, bazen koşmaya motive olamıyor. Sürekliliğimi bozmayacak şekilde koşmaya devam ettim. Çünkü ilk adım için motive olmak zor olsa da çıkıp koşmanın zihnime iyi geldiğini biliyor ve görüyordum. Zaten belirgin, bitip tükenecek bir hedefim yok, tükenmeyecek hedefim ise herhangi bir zaman çıkıp 4 saatin altında bir maraton koşacak kadar fit kalmak. Aylık 300-400 km arasında kalacak şekilde 2020 yılını tamamladım. Tamamlarken kendimi bir 50 km koşusunda sınadım. 4 saatin altında kalabilecek miyim merak ediyordum. Çok az bir farkla kaçırdım ama iyi durumda olduğum aşikardı.

Haftalık hacim (sondan 3. blok 150 km)

2021’in ilk ayları da böyle geçti. nisanda bir diş problemi yaşadım ve küçük bir operasyon geçirdim. Üstüne bir de ilk doz aşı gelince uzun bir süre ara verdim koşmaya. nisan ayını 251 km ile kapatabilmiştim. Ama bu güzel bir ara oldu çünkü sonrasında eğer ağustos sonunda bir 24 saat yarışı koşacaksam hacmimi artırmam gerekiyordu. Öyle de yaptım. Mayısı 435, haziranı 450 ve temmuzu da 550 km ile tamamladım. Aynı hacimde blok olarak 3 hafta geçirmek yerine giderek artan 3 hafta ve sonrasında yeniden düşük hacimden başlayıp tekrar etmek şeklinde bir rutin tutturmaya çalıştım. Dinlenme haftaları dışında 100 km üzerinde kalmaya çalışarak en fazla 150 km hacme kadar yükseldim. Bundan fazlasının benim gibi normal bir koşucu için yarardan çok zararı olacağını düşünüyorum.

Haziran ayının sonunda 24 saat uykusuzluğa ve sürekli harekete yönelik bir deneme yaptım. Her 3 saatte bir çıkıp 12,5 km koşarak bir gün için de uyumadan 100 km tamamladım. Böylece günün her anında koşmayı yeniden anımsatmış olduğumu düşünüyorum bedenime ve zihnime. Son olarak da yarışa 3 hafta kala mahallede bir bloğun çevresinde 46 km (4 saat) koştum. Bu da küçük bir rotada sürekli koşma deneyimi açısından güzel oldu. Hem de son uzun antrenmanla birlikte en yüksek hacmime de ulaştırdı beni. Bu koşu sırasında koşarken elimde taşıdığım bir torbadan bir şeyler yeme denemeleri de yaptım. Koşuyu hiç zorlanmadan bitirmek kendime güvenimi tazeledi ve sonrasında hacmi iyice düşürerek yarışı beklemeye başladım.

Gloucester, Pist ve 48 Saat

Gloucester, Londra’ya trenle 2,5-3 saat uzaklıkta küçük bir şehir. Kalacak yer bulmak biraz sorun oldu çünkü o hafta sonu İngiltere’de pazartesinin tatil olmasıyla birlikte 3 güne uzamıştı. 24 saat yarışı cumartesi sabah saat 10’da başlayacaktı. Daha önce hiç gitmediğimiz bir yer olduğundan perşembe öğleden sonra Gloucester’da olduk. Küçük otelimize yerleştik ve dinlendik. Cuma sabah erkenden yürüyerek çok uzak olmayan piste gittik. Hem çevreye göz atmak hem de yolun ertesi sabah yürünebilir olup olmadığına bakmak istedik. Piste vardığımızda az sayıda da olsa koşanlar olduğunu gördük. Bunlar 48 saat koşucularıydı. Onlar bizden tam bir gün önce saat 10’da başlamışlardı. Çimlere oturup şöyle düşündüm: “Şimdi biz akşama kadar vakit geçireceğiz, yatıp uyuyacağız sabah yarışa geleceğiz, bu insanlar tüm o süre boyunca tur atıp duracaklar ve sonra bizimle birlikte bir gün daha aynı şekilde devam edecekler. İnanılır gibi değil.”

Bu pist Gloucester Athletic Club’ın kullandığı gerçekten güzel ve temiz bir atletizm pisti. Oldukça bakımlı ve yeni kalmış bir pist. Çevresi yemyeşil, özellikle böğürtlenlerle çevrili ve böğürtlenler meyve vermiş, saatlerce yeseniz bitiremezsiniz. Pistin bir köşesi 48 saat koşucularına, onların destek ekipleri ve çadırlarına ayrılmış. Diğer köşesi ise 24 saat koşucuları için hazırdı. Bir tarafta koşucuların kullanımı için portatif tuvaletler hazırlanmıştı. İlginç olan her tuvaletin kapısında numaralar vardı. O tuvaleti sadece o göğüs numaralı koşucular kullansın diye yapılmış. Kimin hangi tuvaleti kullandığı belirginleştiğinde daha temiz kaldığını fark etmişler. Ayrıca erkekler için 2 tane de pisuvar şeklinde portatif tuvalet vardı. Ben genellikle onları kullandım. Pistin biraz ötesinde de kulübün küçük bir binası var. Onun da için de ufak tefek spor aletleri, oturacak yerler ve tuvaletler var.

Bir süre 48 saate koşucularını izledikten sonra otele döndük. Dönüşte son ihtiyaçları almayı ihmal etmedik. Ertesi gün sabah elimizde bir sürü malzeme ile o yolu yürümemeye taksi çağırıp yorulmadan pistte olmaya karar verdik.

Gloucester 24 2021 Mert Derman
Destekçi bölümü ve valizimiz

Yarış

Cumartesi sabahı saat 9 olmadan piste vardık. Göğüs numaramı ve ayak bileğimde taşıyacağım tur sayım çipini aldım. Göğüs numarasını çift yapmışlar, biri yıpranır kullanılmaz hale gelir ya da çift kıyafetin vardır sürekli değiştirmek istersin diye. Güzel düşünmüşler ama ben yarış kemerime iğneledim ve hiç değiştirmek zorunda kalmadım. Pistin 24 saat koşucularına ayrılan bölümüne gittik. Burada 3 tane büyük gazebo hazırlanmış ve altlarına plastik masalar yerleştirilmişti. Masaların çoğuna insanlar yerleşmişti bile. Boş kalan yarım masalara da yerleşmek istemedik çünkü Başak’ın bütün gün ve gece boyunca insanlarla çok yakın olmasını istemedik. Bazı destekçiler kendi masalarını getirmişti ve gazeboların dışına sırayla yerleşiyorlardı. Ne yazık ki bizim masamız da olmadığından eşyalarımızı taşıyan valizimizi bir gazebonun arka kısmına yerleştirdik. Masamız yoktu ama açılır bir sandalye getirmiştik. Onu ve valizi açtık ben ayakkabımı değiştirdim ve hazırdım.

Tur geçişlerinin tutulduğu çizgiye gittik ve yarış direktörü çok kısa bir bilgilendirme yaptı. Zaten sadece birkaç konu var söyleyecek: 1. Herkes en içten koşacak, hızlı geçen dıştan geçecek. 2. Çok yavaşsanız ve birden çok kişi yan yana ilerliyorsanız dış kulvarlara geçin ki insanlar grubunuzu geçmek için çok çabalamasın, içten geçebilsinler. 3. Her dört saatte bir yön değiştirilecek. Burada o klasik espri yapıldı tabii; yarışın en heyecanlı anları bu dönüş zamanları :). Tek soru soruldu o da benden geldi; pistte ilerlerken elde tabak çanak yemek yiyebiliyor muyuz? Cevap; evet.

Saat tam 10’da, takın üzerindeki süre göstergeci 24:00:00’ı gösterdiğinde (çünkü 48 saatçiler için süre o kadar zaman önce başlamıştı) bizim yarışımız da başladı. Bu önemli çünkü 24 saat koşucuları bu saate baktıklarında hep 24’ün üzerine düşünmeleri gerekiyor. Tabii bu basit bir matematiksel işlem ama 18 saat koştuktan sonra zor gelebiliyor insana :).

Gloucester 24 2021 Mert Derman
24 saat başlangıcı – 48 saatçileri 12 dk erken döndürüyorlar

Planım 5:00 dk/km pace civarı yani 2 dakikalık turlarla başlamak ve olabildiğince bu şekilde devam etmekti. Tam olarak buna uyarak ilerledim. Hava 20 derece civarında ve bulutlu olacak görünüyordu, gerçekten de başlarken tam olarak öyleydi. Ama daha iki saat dolmadan güneş açtı ve uzun süre kaybolmadı. Hava durumu bizi yanıltmıştı.

Uzun zamandır koşularımda sesli kitap ya da podcast dinliyorum. Yarıştan önce telefonumda birçok podcast hazırladım. Dinlemekte olduğum sesli kitabın da en az 10 saati vardı. “Oh be,” diye düşünüyordum, “uzun uzun dinlerim, kafamı oyalarım zaman geçer.” Bu yüzden telefonumu taşıyordum ve kulaklıklarım kulağımdaydı. Onları şarj etmek için de hazırlıklarım tamdı. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Pistte koşmanın çok tekdüze ve sıkıcı olacağı bu yüzden de bir şeyler dinlenebileceği düşünülür fakat durum hiç de öyle değilmiş. Bir türlü dinlediklerime odaklanamadığımı fark ettim. İngilizce podcastleri kapatıp Türkçe’ye geçtim ama o da fark etmedi. Bir süre ne olduğunu anlayamadım ama sonra olayı çözdüm. Pist çok kalabalık olmasa bile yine de bayağı çok insan var ve çok değişken hızlarda ilerliyorlar. Sürekli birilerini geçmek, bunu yaparken de arkadan birileri geliyor mu, onların önüne adım atmayayım diye sağını solunu kollamak gerekiyor. Birileri gelip sizi geçerken yavaşladım mı diye düşünüyorsunuz ve saatinize bakıyorsunuz. Sonra 3 kişilik bir gruba denk geliyorsunuz, en sağdan mı geçeyim diye düşünürken ikisi sağa geçiveriyor ve ortalarından geçmeniz için yer açıyorlar. Uzun lafın kısası, kafayı öne eğeyim, hiçbir şeyden etkilenmeden koşayım demek neredeyse imkansız; en azından benim için öyle oldu. Daha 3 saat dolmamıştı ki ben her şeyi kapatıp kulaklıkları çıkarmıştım. Bir daha da yarış sonuna kadar hiçbir şey dinlemedim. Planlardan biri suya düşmüştü.

Maratonu 3:33 civarı geçtim. Bu, düzenli bir şekilde planladığım 5 pace ile ilerlediğimi doğruluyordu. Henüz yorgunluk hissetmiyordum ama sıcak bunaltmaya başlamıştı. Güneş apaçık parlıyor ve yakıyordu. Şapkamı aldım ve güneş kremi sürdüm. İlginç bir şekilde kuru bir rüzgar da güneşe eşlik ediyordu. 4 saat dolunca Başak’ın hazırladığı mercimekli bulgur pilavından yedim. Planım hiç durmamak olduğundan iki tur yürüyerek yedim bunu. Bundan sonraki hedefim 80 km idi. Her saat başı bir jel tüketmeyi planlamıştım ve bu noktaya kadar güzel gitmişti. 5,5 saat dolunca recovery amaçlı olan ama güzel kalori içeren bir içecek tükettim. Arada bir de muz yiyordum.

Gloucester 24 2021 Mert Derman
Gün batar, gün doğar, koşmaya devam

Bu noktada şuna değinmem gerekiyor. Eğer 24 saat uyumadan hareket edebileceğinizi, büyük oranda da koşabileceğinizi biliyorsanız, yani buna fiziksel antrenmanlarla hazır hale gelmişseniz beslenme, bu tür yarışların tek sorunu haline geliyor. Eğer yeterince beslenebilirseniz hazır olduğunuz o aktiviteyi vücudunuz zaten gerçekleştirebiliyor. Ama sorun şu ki sürekli hareket halinde olan, her zaman uyuduğu saatlerde koşan ve devamlı beslenmeye zorlanan vücut bir süre sonra besin tüketmeyi reddediyor. Ultra maratonların çıkmaz sokağı burası. İlerlemek için yemek zorundasınız ama ilerledikçe de yemek zorlaşıyor. Bu paradoksu kırabilen, başka da bir şanssızlık yaşamazsa hedeflerini tutturabilir.

Genelde saatte 350 kalori öneriliyor, bu da 24 saat için 8400 kalori demek. Bu kadarını almak gerçekten çok zor; en azından benim için. Yarış öncesi her saatte şunu şunu yerim diye bir plan yapmış ancak 7250 kaloriye yer bulabilmiştim. Kaldı ki o bile rüya plandı benim için, yani hepsini tüketebileceğime kendim bile inanmıyordum Başak’a planı verirken. Ama en azından bir süre devam ettirmeyi başardım.

Bu arada bir kere yön de değiştirdik. Bunu şöyle yapıyorlar: Her 4 saatte tam başlangıç noktasına bir kuka koyuyorlar ve tüm koşucular kukanın etrafından dönüp diğer yöne geçene kadar orada tutuyorlar. Tüm koşucuların geçtiğinden emin olmak için göğüs numalarını biri yüksek sesle okuyor ve diğer bir hakem de listeye not alıyor. Herkes geçince kuka kaldırılıyor ve bir sonraki heyecan için 4 saat bekleniyor.

80. km’yi 7:42 civarı geçtim. İkinci 4 saatte biraz yavaşlayacağımı düşünmüştüm ama bu kadar beklemiyordum. Bunun nedeni güneşin yakıcılığıydı. Hatta bir ara Başak’a “Sıcaktan çok bunaldım.” dediğimi anımsıyorum. İnsanoğlu bir garip, bundan çok daha sıcak zamanlarda ve yerlerde koştum ama hem son 2 yıldır hep serin zamanlarda koşuyorum hem de kendimi hiç böyle bir şeye hazırlamamıştım. Zihinsel hazırlıkta atladığım bir şey işte.

Organizasyondan soğuk içecek veriyorlardı, planımda olmayan ek kalori ve soğuk olduğu için hemen atladım, hatta iki tane içtim. Sonra bir dilim karpuz alabildim yine organizasyonun masasından. Ama serinlememe yetmiyordu bunlar. Üzerimdeki tişörtte terleyip terleyip kurumaktan dolayı derin tuz lekeleri oluşmuştu. Bu aralar kola su karışımı ve biraz tuzlu çubuk kraker yemeyi başardım.

8 saati biraz geçtikten sonra önceki yemeğimden kalan bulgur pilavı ve biraz da makarnayı yine iki tur yürüyerek yemeye çalıştım. Çalıştım diyorum çünkü o noktadan sonra artık bir şeyleri yutmak ve sindirmek yavaş yavaş eziyete dönüşmeye başlıyor. Hafif hafif yorgunluğu da hissetmeye başladığımdan enerjisiz kalma korkum hala çok büyüktü. Başak ne derse yapıyor, ne verirse yemeye çalışıyordum. Destekçinin en büyük zorluklarından biri bu olsa gerek. Yemeyi unutan ve/veya yemekte zorlanan koşucuyu yemeye zorlamak, bir yandan onun zorlandığını fark etsen de yedirmeye çalışmak.

250. turu yani 100. km’yi 10:06’da geçtim. Olmak istediğim yer değildi, ama yine de fena gitmiyordum. Üzerimi değiştirip kuru bir şeyler giymek ve havanın kararmaya başlaması daha iyi hissetmemi sağladı. Ama nedense bu saçma “olmak istediğim yer değildi” düşüncesi biraz canımı sıkmıştı. Oysa bu çok saçma, bu kadar uzun bir koşuda her şey olabilir, iyiye veya kötüye evrilmeler hep yaşanır. Ama sanırım benim bunu biraz fazla kafaya takmamın nedeni hem aklımdakinden yavaş gitmiş olmam hem de aklımdakinden fazla yıpranmış hissetmemdi. Oysa en iyi 100 km yarışımda 9:26 koşmuştum. Toplamda aşağı yukarı iki katı mesafe koşacakken bundan 40 dk yavaş olmak çok normaldi ama insan koşarken bu açıklıkla düşünemiyor.

Akşam yemeği için organizasyon pizza getireceğini söylemişti. Yeme planımda saat 20’ye onu 500 kalori olarak eklemiştim. Ben bir yerden sipariş gelecek sanıyordum ama bir baktım pistin biraz uzağına portatif fırın ve tezgah kurulmuş, orada yapılıp taze taze verilecek. Tabii böyle ufak ufak hazırlandığından bana ancak 21 gibi denk geldi. Bir vejetaryen pizza alıp Başak’a götürdüm. Bana iki dilim verdi yürüyerek yemeye çalıştım. Sonra birkaç dilim daha verdi ama tümünü bitiremedim. Normalde pizzayı hiçbir zaman hayır demem, tok olsam bile muhakkak yerim. Ama 11 saatin ardından 3 dilimden fazlasını yiyemedim. Haliyle plandaki 500 kalori oldu size 200. Midemi pek iyi hissetmiyordum, Başak 15 dakika sonra iki Rennie verdi de biraz rahatladım.

Gloucester 24 2021 Mert Derman
Kısa bir dinlenme – Başak insanlardan daha uzağa taşınmış

Biraz fazlaca yürümeye başlamıştım. Başak bir kahve ve biraz çikolatalı bisküvi verdi. Onlar bana iyi geldi, toparlandım ve koşmaya devam ettim. Midem toparlanmışken arada bir muz ve biraz patates cipsi yedim. Gece yarısını 5 dakika geçe 130 km ilerlemiş duruma geldim. Biraz daha devam ettim ama 137. km civarı yani saat 01:00’i az geçe Başak’ın yanına gelip, çok yorulduğumu, biraz durup dinlenmek istediğimi söyledim. Bu şekilde durmayı hiç istemiyordum ama bazen planda olmasa da, istemesek de sonrasını düşünerek böyle kararlar almalı insan. 15 dakika kadar açılır sandalyede uzandım. Hava çok soğuktu Başak ne bulduysa üzerime örttü ama o da üşüyordu gördüğüm kadarıyla. Gündüz bu kadar yanıp gece bu kadar üşümek de vücudu sarsıyor ve yoruyor olmalı. 15 dakika sonra daha fazla oturursam üşüyeceğimi ve fena halde katılaşacağımı düşünüp kalktım ve elimden geldiğince hızla ilerlemeye çalıştım.

Bu noktada aklımdaki ilk hedef 100 mildi. Daha önce İsveç’te bir 100 mil yarışı koşmuştum. O zamana kadarki en uzun yarışımdı, ilk defa o mesafelere çıkmıştım ve 19 saat 7 dakikada koşmuştum. Şimdi en azından ondan daha hızlı olmalıyım diye düşünüyordum. Öte yandan bu bir 100 mil yarışı değil, 24 saatte en çok ne kadar ilerleyebilirsin yarışı olduğundan belki buna takılmamalıydım. Bir şekilde o mesafeye kafamı takıp koşmaya çalıştım. Yemeyi içmeyi de sürekli onun sonrasına öteliyordum. Başak bir şeyler öneriyor, bense 100 mili beklediğimi sonra muhakkak bir şeyler yiyeceğimi söylüyordum. Sanırım çok saçma bir şey yaptım ve kalori almayı kesmekle kendimi yanlış bir yola sürükledim. 18 saat 30 dakika civarı 403. turu yani 161.2 km’yi geçtim.

Geçtim ama artık kendimi bayağı enerjisiz hissetmeye başlamıştım. Gece nem abartmış, etraf sis olmuştu. Hava sıcaklığı da 8-9 derece civarındaydı. Nemle birlikte bu düşük sıcaklık sanırım vücutlarımızdan enerji sömürüyordu. Zaten 18.5 saattir hareket halinde olan yorgun vücudum, kalori azlığı ve soğukla bir anda iflas etti sanki. Saat 5’e doğru bir an başım döndü ve kendimi çok güçsüz hissettim. Başak’ın yanına sonra da sandalyeye kendimi zor attım. Ama durduğum anda da deli gibi üşümeye başladım. Her yerimi uyku tulumu ile kapattım, üstüme bir şeyler giydim ama üşümeyi ve titremeyi durduramıyordum. Nem yüzünden açık havada sıcak kalabilmek imkansız olduğu için Basak’ın da çenesi birbirine vuruyordu. Birkaç dakika içinde hipotermiye girip doğru dürüst düşünemeyeceğimi fark ettim ve Başak’a ilk yardım ekibinin çadırına gidelim dedim. Tam o sırada tesadüfen ekip de pistte dolanıyormuş bizi gördüler. “Çadır olmaz, kulüp binasına gidelim orada biraz ısının.” dediler. İyi ki demişler, binaya girince bir anda ısındım. İlk yardım çalışanı çok iyi ve tatlı biriydi, işini çok iyi yapıyordu. Bir yığın soru sordu, hemen sıcak bir çay ve bir battaniye getirdi. Parmağımı delip kan alarak kan şekerime baktı, kötü olmadığını, biraz dinlenmenin iyi geleceğini söyledi. Başak da çikolatalı kurabiyelerden getirmişti. Kurabiyelerle çayı mideye indirdim. Bir ara ikisi de ortada yokken önümde, yerde bir mat gördüm. Sırtımdaki battaniyeyi üstüne serip uzandım. O an aklımda benim için yarışın bittiği vardı. Çok üzgün hissediyordum. Oysa daha 5 saatim vardı, neler yapabilirdim! Gözlerim kapanmış, kendime geldiğimde bir anlığına uyukladığımı sanıyordum fakat saate bakınca anladım ki 1 saate yakın yatmışım. Ama uyandığımda kendimi iyi hissediyordum. Şöyle bir düşündüm, bu kadar iyi hissediyorken ve yarışın bitmesine daha 4 saat varken havlu mu atacaktım? Aklıma 20. saatte yön değişimi olacağı geldi. Ondan önce piste dönmeliyim diyerek hareketlendim.

4:40 gibi çıktığım piste 5:56’da döndüm. Yön değişimini yakalamıştım. Isınmış kendime gelmiş olarak koşmaya başladım. Kafamda hesaplar yapıyordum. Artık 200 km’yi geçemeyeceğimi görebiliyordum. En azından 180 km yapmalısın Mert, dedim kendime. Elimden geldiğince koşmaya çalıştım. O arada Başak yulaf lapası (içine biraz protein bar bölüp koymuş) hazırlayıp üstüne de kahve vermişti, onu yemek ve üstüne kahve içmek iyi geldi. Ondan sonra çok yavaşlamadım. 1 saat 45 dakika kala 180. km’yi geçmiştim. 190 çok uzak bir hedef gibi görünmedi. Elimden geldiğince az yürümeye gayret ederek ilerledim. Hava aydınlanmış ve biraz ısınmıştı. Yine de uzun kollu, uzun bacaklı kıyafetlerle ve kafamda bere ile koşuyordum. Adanın garip havası işte, her an her şey olabilir. 23.5 saatte 190 km’yi de geride bıraktım. Koşanlar bilir, bitiş çizgisinin ya da burada olduğu gibi bitiş anının kokusunu alınca insan iyice toparlanır ve hızlanır. Bende de öyle oldu. Kilometreleri tek tek geçerken aklımda bir yandan o uzun araya rağmen güzel bir mesafe katettiğim diğer yandan da keşke o hatayı yapmayıp daha düzgün beslenseydim ve 200 km’yi rahatça geçseydim düşünceleri dolanıyordu. Gerçekten durmaların ikisini topladığımda neredeyse 1.5 saat hiç ilerlemeden geçmişti. 205 km’yi geçmem işten değilmiş ama olanı değiştiremiyor insan. Önemli olan o andaki en iyiyi ortaya koymak. Ben de öyle yaptım ve elimden geleni yaptım.

Son turlarda herkese üzerinde numarası yazan küçük torbalar veriyorlar. Düdük çaldığında durup torbanızı yere bırakıyorsunuz. Ben torbamı aldığımda 2 dakikadan az kalmıştı. İyice hızlanıp acaba bir turu daha tamamlayabilir miyim diye gaza bastım ama turun bitimine 50 metre kala düdüğü duydum. 484 tur koştuğumu biliyordum üzerine bu 350 metre (ölçüm sonucu 349 m) eklenince 193 km 949 metre ile yarışı tamamladım.

Gloucester 24 2021 Mert Derman
Son 12 dakika

Diğer Koşucular

Yarışın ilk saatlerinde insanların birçoğu koşuyor. Ancak 2-3 saat civarı yürümeye başlayanlar oluyor. Maraton mesafesinde veya 50 km civarında bırakanlar da oldu. O insanlar sakatlanıyor ya da başka bir sorun mu yaşıyorlar yoksa pistte maraton veya 50 km koşma motivasyonu ile mi geliyorlar bilmiyorum. Ancak o noktadan sonra belirli koşucuların sürekli ya da çoğunlukla koştukları gözünüzden kaçmıyor.

Ben yarışa üzerimde 2017 Türkiye Spartathlon Takımı tişörtü ile başlamıştım. Yarış boyunca Spartathlon koşmuş olanlar ya da hedefleyenlerle tişört üzerinden epey sohbet ettik. Neredeyse ilk 50 km boyunca hemen arkamda koşmuş olan bir koşucu ile konuştuk, birden çok kez Spartathlon koşmuş, Ironman yapmış. Bu sohbetlerden sonra epey hızlandı. 10 saat civarı yeniden konuştuğumuzda 12 saat sonra bırakacağını söyledi. Karar değiştirmiş olmalı ki 13-14 saat civarı uçar gibi koşarken gördüm. Bir ara sordum, Spartathlon otomatik seçim kriterini kovaladığını söyledi. Gerçekten giderek hızlandı ve sanırım 15:40’dan hemen önce 100 mili tamamladı ve sonrasında yarışı bıraktı. Bu derecesiyle seneye kurasız Spartathlon’a katılım hakkı kazandı.

Yine tişört vasıtasıyla tanıştığım 60+ yaş grubundan bir koşucu 2015’ten beri Sparta’daki heykele dokunduğunu anlattı. Buradaki amacı da olabildiğince çok sayıda yaş grubu ülke rekoru kırmaktı. Yarış boyunca çok defalar birlikte koştuk ve yürüdük, sohbet ettik. Sonunda kendi en iyi 100 km süresini elde ederken, 50 mil, 12 saat ve 100 milde yaş grubunda Birleşik Krallık en iyi derecelerini yaptı ve 205 km ile yarışı tamamladı.

Gloucester 24 2021 Mert Derman

Yarış boyunca durduğunu veya yürüdüğünü neredeyse hiç görmediğim bir koşucu vardı. Ne zaman yürüsem ve o koşarak yanımdan geçse “Adam hiç yürümedi, ayıp sana yahu!” diyerek koşmaya başlamama sebep olan bu koşucu epey hızlı ve deneyimli bir koşucuymuş, sonradan öğrendim. Yarışı 226+ km ile tamamlayarak (ve yarışı kazanarak) o da Spartathlon 2022’ye çekilişsiz katılma hakkı kazandı.

Benim yavaşlamaya başlamadan önce pek görmediğim (demek aşağı yukarı aynı hızlarda koşmuşuz) ama sonrasında beni sürekli geçen hızlı başka bir koşucu vardı. O da giderek hızlandı ve her gördüğümde beni şaşırttı. Ama gece 3 civarında yarıştan çekildiğini gördüm. Çok iyi görünmüyordu, birkaç kişi taşıyarak götürdüler. Bazen iyi bir sonucu hedefleyip farkında olmadan kendimizi fazla yıpratabiliyoruz, bu onun örneklerinden biri olabilir, detayıyla bilmiyorum.

Turlar sırasında çok sık gördüğüm başka bir koşucu da 1946 doğumluydu. Oldukça iyi ilerliyordu. Destekçileri Başak’a yakın oturduklarından sık sık konuşmalarına tanık oluyordum. Sürekli sürelerini söylüyorlar, hedeften uzak olmadığını aktarıyorlar ve onu motive ediyorlardı. Yarışı 180 km ile tamamladı ve sanırım dünya 75+ rekorunu kırdı. Bu yarıştan önce rekor 178 km imiş. Bitişte epey yıpranmış ve zorlanmış görünüyordu ama sonuçta başardı.

Tabii bir de 48 saat yarışında olanlar var, onların bazıları pazar sabahı yeniden gaza gelip koşmaya başladılar. Koşmayıp sürekli yürüyenler de vardı ama hepsine şapka çıkardık. Özellikle aralarındaki Richard ve Sandra Brown çifti oldukça önemli isimlerdi. Sandra Brown dünyada 200’den fazla 100+ mil yarışı bitirmiş tek insan. Bu karı koca geçmişteki birçok efsane yarışta yer almışlar. Richard Brown’ı efsanevi 1988 Sri Chinmoy 1,000 Mil IAU Dünya Şampiyonası ve 700 ve 1300 Mil Yarışları başlangıç fotoğrafında Kouros ve Barwick gibi acayip isimlerle bir arada görebilirsiniz. Kendisi tarihte 48 saatte 400 km’yi geçmiş 23 kişiden birisi. Yarış sırasında tanışıp, birçok defa sohbet etme fırsatı yakaladığım için kendimi şanslı hissediyorum. Artık 75 yaşında ve sanırım sırtında bir problemi var ama yine de 48 saatte 225 km yürümeyi başardı.

İngiltere’de henüz iki yarışa katıldım ama bu kadarı bile burada Spartathlon’a olan ilginin büyüklüğünü anlamama yetti. Birçok koşucu daha önce yarışı koşmuş ya da koşmayı hedefliyor. Herkes kriterleri ve limitleri detayıyla biliyor.

Bir başka konu da 24 saatte 100 mil geçme konusu. Birçok yarışta olduğu gibi bu yarışta da 100 mili geçebilenlere kemer tokası ödülü verildi. Birçok insanın hedefi de bu olabiliyor. Bu yarışta 20 kişi 100 mili geçti. Hatta birkaç koşucu 100 mili bitirir bitirmez yarışı bıraktılar. Aralarından biri çok dramatikti. Yarışın bitmesine iki saat kala 100 mili geçip çekildi. Gidip direktörden ödülünü aldı. Tam eve dönmek için aracına giderken bayıldı. Hemen müdahale ettiler. Neredeyse 2 saat toparlamak için uğraştılar. Neyse ki kötü bir şey olmadı. Yine başka bir koşucu 180+ km koşup yarışı bitirdi ama biz ödül törenine geçerken onun için bir ambulans gelmişti. Sonradan öğrendiğimize göre o da toparlamış neyse ki.

Zorluk

Bazen yaptığımız şeyler normalleşiyor ve aslında bazı şeylerin ne kadar zor olduğunu unutabiliyoruz. Bu katılımcı olmayan, sadece izleyici olanlar için de geçerli. Çevrenizde ultra maraton koşanlar arttıkça bu iş kulağınıza daha kolay gelmeye başlıyor. 100 km, 100 mil derken 24 saat ve fazlasından konuştukça daha önce anormal olan şeyler kulakta normal çınlamaya başlayabiliyor. Ama bunlardan bazılarını yapan biri olarak şunu söylememe izin verin; bunlar kolay şeyler değil, gerçekten insanı zorlayan, yıpratan girişimler. Sadece yarışı da koşmuyoruz üstelik, hazır hale gelebilmek için saatlerce, günlerce, kilometrelerce koşmamız gerekiyor. Sadece koşmak da değil, kolay yenilebilen, kolay hazmedilebilen seçenekler bulmak için denemeler yapmamız, sürekli beslenebilmeyi başarmamız gerekiyor. Bu bazen koşmaktan daha zor olabiliyor. Yarış boyunca birçok koşucunun kustuğunu gördük ya da duyduk. Mesela ben her saat bir jel yerim planıyla başlamıştım ama eve dönünce kalan jelleri sayınca fark ettim ki sadece 11 tane tüketebilmişim.

Bir de benim dahi düştüğüm bir yanılgı var. Artışları onar onar saymak veya saat saat bakmak gibi bir yanılgı. Oysa 30 ve 40 km arasındaki 10 km ile 100 ve 110 arasındaki ya da 180-190 arasındaki 10 kilometreler kesinlikle aynı değil. Yorgunluk ve yıpranma giderek birikiyor ve her geçen saat/kilometre daha da zorlaşıyor. İnsan zihni hızla oranlama yapabildiği için mesela 24 saat rekoru 300 km ise 48 saat rekorunun 600 hadi bilemedin 550 olabileceğini düşünüyor oysa rekor 473 km. 100 km’yi 10 saatte koşunca 100 mili 16 saatte koşmak çok normal görünebiliyor, oysa o kadar da basit değil.

Yukarıdaki bölümde diğer yarışmacılardan söz ederken de değindiğim gibi çok sayıda insan hedeflerine ulaşmaya çalışırken çok zor durumlara düşebiliyorlar. Hatta benim dinlenmek zorunda kalmam da buna dahil edilebilir. O yüzden lütfen ilerleme hızınızı makul tutmaya özen gösterin, her şey hemen normalleşip sizi bir sonraki basamağa atlamak için gaza getirmesin. Hayat uzun, birçok şeyi yapmak için daha çok uzun zaman var.

Gloucester 24 2021 Mert Derman
Başlamadan önce

Destek Kişisi/Ekibi ve Bencillik

Daha önce de destek ekibi ile yarışlar koştum. Ama ilk defa tüm yarış boyunca destek ekipleri gözümün önündeydi. Örneğin Spartathlon’da 10-15 km’de bir görürsünüz destekçileri ya da koştuğum 100 mil yarışında 16 km’de bir görmüştüm. Ama burada sürekli gözümün önünde olunca bu konuda çok düşünme fırsatı buldum, o insanlara acıdım. Kiminin eşi, kiminin arkadaşı, kiminin ebeveyni ya da çocuğu koşuyor. Bu insanlar 24 saat boyunca sıcakta güneşin altında, gece soğukta siz hedefinizi gerçekleştirin diye belki de hiç olmak istemedikleri bir yerde beklemek zorundalar. Karşılıksız olarak sizinle birlikte tüm o yorgunluğa, uykusuzluğa, olumsuz hava koşullarına ve başka rahatsızlıklara katlanıyorlar. Hele böyle bir pandemi sürecinde tüm o kararları size destek olmak için o yolculukları yaparak ve evinden çıkıp o kalabalığa karışarak size destek olacak kişi(ler) için de alıyorsunuz. Oturup üzerinde düşününce bu koşan açısından büyük bir bencillik. Tabii ki insanlar sevdikleri kişiler için fedakarlıklar yapar, ama bir yandan da sevdikleri bu kişinin kendisini yıpratmasını izlemek, hatta devam etmesi için desteklemek zorunda kalarak psikolojik bir baskıya maruz kalıyorlar.

Biz arabamız olmadığından portatif bir masa taşıyamadık. Pandemi nedeniyle destekçi kalabalığına karışmak da istemeyince tüm işimizi valizle halletmek zorunda kaldık. Bu Başak’ı zorlayan bir unsur oldu. Sürekli eğilip kalkmak, küçücük alanda birçok şeyi aramak bulmak gibi bir dertle boğuştu. Gece hava aşırı soğudu ve sürekli üşüdü. Bir de böyle bir pist yarışında koşucu her an destekçisine ulaşmak isteyebiliyor. Bu yüzden destekçi sürekli dikkatli olmak, hiçbir yere kıpırdamamak zorunda kalıyor. Özetle ilk bakışta böyle bir yerde destekçilik daha kolay gibi görünse de belki diğer yarışlardan daha bile zor olabilir.

Bu yarıştan sonra daha kolay tüketebileceğim yiyecek ve içecekler bulmak için daha çok çabalamaya ve bir daha böyle bir organizasyona katılırsam her şeyi kendim halledebilecek şekilde planlar yapmaya karar verdim. Yarışta birinci olan koşucu böyle yapmıştı, yanlış görmediysem. Yani bu yapılabilir ve belki de yapılmalı. Bunun üzerinde çalışacağım.

Organizasyon

Gloucester 24 2021 Mert Derman
Elle güncellenen tabela

Organizasyonu düzenleyen Severn Valley Events, Paul Corderoy ve eşi Maria’nın şirketi. Kendi çabaları ile butik güzel organizasyonlar düzenliyorlar ve ekolojiyi, çevreyi umursayan insanlar. O nedenle her konuda bu detaya önem vermişler. Pürüzsüz bir etkinlik oldu. Ne kayıtta, ne yarış öncesi haberleşmede ne de yarış sırasında bir sorun oldu. Bence yarışın tek eksiği zaman tutulan noktada koşucuların görebileceği büyük bir monitor olmaması. Her saat başı sistemin başındaki kişi ve hakemler sıralamayı ve saat başında geçilen kilometreyi elle bir tahtaya yazarak koşuculara duyurmaya çalıştılar. Bu hem çok zahmetli bir iş hem de saat başındaki durumu ancak 10 dakika sonra öğrenebiliyorsunuz. Oysa basit ve ucuz bir monitor tüm bu sorunları kolaylıkla çözebilir.

Garmin Fenix 5 ve GPS

Yarış başlamadan saatle bu yarışın mesafesini veya pace bilgisini takip edemeyeceğimi biliyordum. Çünkü GPS bu kadar küçük bir bölgede birikimli olarak çok yüksek hatalara neden olabiliyor. Öte yandan dış kulvardan geçmeler, destekçinizin olduğu yere gidip gelmeler (en dış kulvardan da ötede), tuvalete gidip gelmeler derken fark giderek büyüyor. Bu bir süre sonra kafa karıştırıcı da olabiliyor. Kolunuzdaki saat 3-4 km fazla ölçtüğünden pacesinizde farklı görünüyor, kafada hesap yapmak da kolay değil. Aslında hiç bakmanın anlamı yok, sadece kayıt etmek ve Garmin, Strava benzeri yerlere yüklemek için kullanılabilir. Ama Coros’un bazı modellerindeki gibi pist modu olan bir saatle güzel ölçüm alınabilir. Benim Fenix 5, 8 km fazla ölçtü mesela.

Pil konusunda ise başarılıydı. 18,5 saat olduğunda %25’e düşmüştü. Ara verip dinlendiğim dönemde yanımda şarj ettiğim için bitimde bile hala çok fazla pil vardı. Ara vermeseydim belki kısa süre koşarken şarj etmem gerekebilirdi. Ya da bir ihtimal hiç şarj etmesem 24 saat dayanabilirdi. Denemek için riskli bir şey. 🙂

Sonuç

Sonuçta böyle bir deneme yaptığım için mutluyum. Fiziksel ve zihinsel olarak hazır olduğumu biliyordum ama deneyerek de görmüş oldum. Yorgunluğa, yıpranmaya veya ağrılara dayanabiliyorum. Aslında var olduğunu bildiğim önemli problemi bir kez daha görmüş oldum, beslenmek büyük dert. Bunu aşmak için daha fazla araştırma ve deneme şart. Sıvı kaloriye biraz daha fazla bel bağlamayı denemek istiyorum, bakalım göreceğiz.

200 km koşabileceğimi gördüm. Hatta her şey yolunda giderse 210-215 km’ye çıkabilirim belki ama 226 gerçekten iddialı bir seviye. Aykut’u ve Spartathlon’a otomatik katılan diğer koşucuları takdir ediyorum. İyi beslenebilmek, neredeyse hiç yürümemek ve yorgunluğa çok iyi dayanmak şart. Yürüme refleksini tamamen unutmak gerek. Yine de belli mi olur, çok iyi hazırlandığım ve her koşulun mükemmel gittiği bir yarışta başarabilirim. 15:45 100 mil hedefi de bir o kadar çılgın. Zaten adamlar bu limitleri kafadan atmıyorlar :).

Ama en azından hem 18:30 civarı 100 mil (burada limit 21 saat) hem de 24 saatte 194 km (burada da limit 180 km) ile 2022 çekilişi için hak kazandım. Belki takip edenler 9:26 koştuğum 100 km ile de bu hakkı elde etmiş olduğumu düşünebilirler ama Spartathlon artık 100 km kriterini iptal etti. Çekilişe katılır mıyım henüz bilmiyorum ama bunun cepte olması güzel.

Yazıya başlarken 180-200 km arasının erkekler için iyi dereceler olduğunu yazmıştım. Bunu sayılarla da görmek istedim ve istatistiklere baktım. 2020 yılında 1793 adet erkekler 24 saat derecesi var. 194 km bu listede 175. sıraya denk geliyor. Bunun anlamı bu mesafe o yıl için aşağı yukarı %10’luk dilime tekabül ediyor. 2019 yılı için derece sayısı 4279 iken o yıl da 194 km 350. sıraya denk gelmiş, yani %8.2.

Son olarak şunu söylemem gerek, benim mottom kendim için imkansız olduğunu düşündüğüm yerlere adım atmaya çalışarak imkansızın sınırlarını aramak; bu yarış da bu planın bir parçası. 400 metrelik bir pistte 24 saat elimden geldiğince çok mesafe katetmeye çalışsam ne kadar ilerleyebilirim sorusu çok cazipti, cevap aramaktan kendimi alıkoyamadım. Hala da koyamıyorum, cevabı aramaya devam edeceğim.

Gloucester 24 2021 Mert Derman ve Paul Corderoy
Yarış direktörü Paul ile

“Gloucester 24 Saat” hakkında 14 yorum var

  1. Tebrikler Mert. Okuduğumda, ilham verici, içinde bir çok öge barındıran; spor, bilim, felsefe içeren müthiş bir mücadele örneği oldu benim içinde. Bizlere bu yolda çok şeyler gösterdin. Büyük zevkle okudum bu yazını da…

  2. Merhaba,
    Hiç konu atlamadan aksine yazı içerisinde verdiğin bazı kısa yolları tıklayarak, keyifli yazılarını okuyarak, sohbet dinler gibi kahve eşliğinde bitirdim yazını..Harika bir iş daha başarmışsın, kim bilir spartathlon çekilişine katılır ve kazanırsan güzel bir yazı daha okuruz 2022 yılında..Başarılar diliyorum, ilham veriyorsun..

  3. Mert Hocam sizi ve eşinizi ekip olarak tebrik ederim. Yazılarınızı okumak her zaman çok öğretici ve çok keyifli. Mental mücadeleniz takdire şayan. Yalnız o mercimekli bulgur pilavı gaz yapmıyor mu? 🙂

    1. Teşekkür ederiz. Beni çok rahatsız etmiyor, ama zaten böyle koşularda herkes az da olsa gaz sorunu yaşıyor. Yazıda değinmek istemedim ama özellikle böyle küçük bir alanda yalnız kalamadan koşulduğu için bu büyük bir sorun. İnsanlar bir şekilde o dertten kurtuluyorlar ve sürekli özürler dileniyor 🙂

  4. Bir tebrik de destek ekibine. “Destek Kişisi/Ekibi ve Bencillik” başlığında bence yanılgın şu:

    Bu insanlar 24 saat boyunca sıcakta güneşin altında, gece soğukta siz hedefinizi gerçekleştirin diye değil, hedefinde ilerlerken bitirse de bitirmesede yanında olmayı istedikleri için orada. O yarışın bir parçası, destek olmaktan zevk alan, zorluğu olsa da koşanın zorluğunu bilip kendi rahatsızlığını yansıtmayanlar. Karşılıksız değil, takımın parçası olarak mücadelenin içinde.Eminim koşan kişinin kendilerine acımasını istemezler.
    ” Karşılıksız olarak sizinle birlikte tüm o yorgunluğa, uykusuzluğa, olumsuz hava koşullarına ve başka rahatsızlıklara katlanıyorlar.”…Tıpkı piste koşanlar gibi.Bu da onların tercihi.
    Size de tebrikler, harika bir koşu ve yazı olmuş.

  5. Çok detaylı ve ileride denemek istecekler için referans niteliğinde bir yazı olmuş. Derece ve görünen potansiyel de çok iyi, tebrik ederim. Ancak en önemli sorunun cevabını bulamadım. Net bir hedef koymamış olsan da tamamen hedefsiz, pacing stratejisi olmadan koştuğunu zannetmiyorum. Ortalama 7:25 pace ile bitirilen bir yarışın ilk 42 kmsini 5 pace ile koşmak kulağa hiç doğru gelmiyor. Biraz conservative olmak gerekmez mi? Aykut maraton mesafesini 3:45 ile geçmiş mesela. Neden böyle bir tercih yaptın ve pişman mısın? Biraz hesap sorar gibi oldu 🙂 ama aksine çok sevdiğim ve daha iyisini yapabileceğini düşündüğüm için hızlı başlamış olmana biraz üzüldüm, sadece anlamaya çalışıyorum.

    1. Teşekkür ederim. Aslında belki haklı olabilirsin. Ama şu birkaç noktayı belirtmem gerek. Öncelikle 7:25 olmasının nedeni 1-1,5 saat hareketsiz geçmiş olması. Tabii öyle olmasaydı da 7 civarında olacaktı ve aynı soru geçerli olabilir. 5 pace civarı benim pek güç harcamadan koştuğum, doğal tempo dediğimiz tempom. Yani hızlanmak ya da yavaşlamak için çaba sarfetmediğim kendimi akışa bıraktığım koşu tempom. O nedenle öyle başladım. Öte yandan ben normal bir insan olarak ne kadar yavaş koşarsam koşayım zaman geçtikçe yoruluyor ve yürüme ihtiyacına düşüyorum. Yürüme molaları dışında koşu hızım hiç 7’lere düşmüyor, yani ortalamayı düşüren yürümeler aslında. O nedenle yürüme antrenmanı da yapmaya çalıştım, yani yürüsem de hızlı yürüyebilmek için.
      Özetle, sonuçta yürümelerin ortalamaları düşüreceğini bildiğimden başta daha sakin gitmek için çaba göstermiyorum. Belki haklısın daha fazla yavaş koşu antrenmanı yapmalı ve daha conservative başlamayı denemeliyim. Güzel gözlem ve soru, bu konuda daha fazla düşüneceğim.

  6. Gonulden sizi ve esiniz Basak hanimi kutlarim. Harika bir takimsiniz.
    Yaris yorumlariniz da harika. Yaziyi bolumler halinde ara vererek okumak arkasi yarin keyfi verdi. Macera ve basarilarinizi keyif ile takip etmeye devam edicem.

  7. Mert yine harikasın. benim için aşırı ilham verici oldu☺️ Yazdıklarını ve hissettiklerini okumak çok güzel. 10
    Yıldır bir birimizi tanıdığımızı düşünürsek yaptığın her şeyin sonuna kadar arkasındayım. Duygularını çok iyi anlıyorum ☺️ Bir sonra ne var çok merak ediyorum

  8. Mert’in kaleminden müthiş ilham verici bir serüven daha 100 mili daha da iyi koşmak için elimden geleni yaparken verdiğin bilgiler paha biçilemez İnsanın bedeni ve zihni ile hangi sınırları aşabileceğini kovalayan birisi olarak yazını soluksuz okudum. Notlar aldım ✌ Sanki o piste ben de koştum ve yoruldum Tekrar teşekkürler Mert Bizimle tüm bu büyülü koşunu paylaştığın için Daha nice serüvenlerini heyecanla bekliyorum Eşin müthiş bir güç ve destek İkiniz daha ne harika işler yapacaksınız kimbilir ⭐️

  9. Tebrikler. Harika bir kosu ve yazi olmus. Daha farkli bir 24 saat yarisi denemek isterseniz Escape from Meriden yarisina bakmanizi oneririm. Ingiltere’nin cografi merkezi olan Meriden kasabasindan basliyor ve kosucular 24 saat icinde -kendi cizdikleri rota uzerinden- olabildigince uzaklasmaya calisiyorlar. Tum kosucular da GPS ile takip ediliyor. Mesafe kus ucusu olculdugu icin planlama da onemli.

  10. Harika bir rapor ve harika bir deneyimle daha ufkumu tekrar açtığınız için teşekkür ederim. 400 metrecik bir mesafede 24 saat koşmak (mental açıdan) benim için hayal bile edemeyeceğim bir husus. Harikasınız, sizi ve destek ekibi olan Başak Hanım’ı tebrik ederim. Yeni sağlık dolu yarışlara ve raporlara..

  11. Bir solukta ara vermeden ve atlamadan okudum. Harikulade bir yazı. Sanki ben koşmuşum hissini fazlasıyla yaşadım 🙂

  12. Öncelikle Tebrikler Mert hocam;
    Bir koşucu değilim ancak bir koşucu gibi en ufak detayına kadar okudum. Yazı diliniz çok güzel, akıcılığınız çok güzel. Ben olsam ne yapardım gibi empatiler kurmaya çalıştım. Hem sizin için hem destekçiniz için. Bu tip yarışlarda, hayallerini gerçekleştirmekten öte, bir takım hataları ya da şunu yapsan daha iyi olurdu gibi şeyleri görmek daha büyük kazanç olsa gerek. Ve sizin yazılarınızda bunu görüyorum. Tekrardan tebrik eder, sağlıcakla kalmanızı dilerim

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir