Ramathon 2023

Ramathon 2023

En son yarı maratonumu 2017 martında Antalya’da koşmuşum. Koşmuşum diyorum çünkü unutmuştum, açıp bakmak zorunda kaldım. Tabii ki yarı maraton mesafesi değil kastettiğim. Bir yarış olarak yarı maraton mesafesini koşup, o an için yapabildiğim en iyi süreyi yapmaktan söz ediyorum. Yoksa 21 gün üst üste koşmuşluğum da var bu mesafeyi. Hazır buna değinmişken şunu da söyleyeyim; bence, bana göre ve o zamanki durumuma göre ayarı kaçıklık olan denemelerimi bir menü başlığı altında topladım; yukarıda “Tüm Yazılar” ana menüsünden ulaşılabiliyor. Her neyse işte o son yarı maratonumda zaten kişisel en iyi derecemi koşmuştum. Özellikle 85 dakikanın altı için antrenman yapmış, 9 saniye uzağında kalmış 1:25:09 koşmuştum. Ondan sonra koşu hayatım hep ultralara doğru aktı gitti. Ama geçenlerde yeni taşındığım kentte bir yarı maraton koştum, ondan bahsetmek istedim.

Aslında aklımda bir yarış koşmak, hele bir yarı maraton koşmak hiç yoktu. Zaten kendimi yeni yeni toparlıyordum koşu konusunda. Daha yeni düşük nabız antrenmanlarımı tamamlamış, henüz birkaç rahat koşu yapmıştım. Bu düşük nabız döneminin sonunda kendimi salmış, hızlı bir 25 km koşmuştum. Yani hızlı dediğime bakmayın, nabız alarmı olmadan demek istiyorum. Ortalamada 4:53 dk/km gibi bir tempo çıkmış zaten. Eski Mert’in rahat tempolarıydı bunlar. Ama işte artık hızlı diye not aldığım antrenmana dönüşmüş.

İşte o gün de tam böyle düşünceler içindeydim. “Vay be, kendimi saldım ve ancak bu mu çıktı?” gibi şeyler geçiyordu içimden. Nextdoor diye bir uygulama var, adresinize göre çevrenizdeki insanlardan oluşan bir nevi Facebook. Yaşadığınız yere özel olunca civarda neler olup bittiğinden haberdar olmak için kullanışlı. Orada bakınırken hafta sonu şehir merkezinde kapanacak yollardan konuşulan bir yazışmaya denk geldim. Niye kapanıyormuş diye merak edince bir yarı maraton koşulacağını öğrendim. Adı da “Ramathon”. Çünkü Derby kentinin maskotu/logosu koç. İngilizcesi “Ram”. Ram ve marathon olmuş size Ramathon. Dedim ki; “Ya bu kadar yakınımda, yaşadığım kentte bir yarış var, koşmamak olmaz. Hem organizasyonu deneyimleyeyim, katılımcı yapısını ve miktarını göreyim hem de kendimi bir sınayayım.” Hemen sayfasını açıp kaydoldum.

Yarışın başlangıç ve bitiş noktası eve 4 km uzaklıkta. Hafif bir jog atarak gidip gelmek mümkün, araca da gerek yok. Normalde göğüs numarasını eve gönderiyorlarmış ama yarışa bir haftadan az kala kaydolduğum için start öncesi çadırdan almam gerekti. Ne kadar kalabalık ve organizasyonun ne kadar düzenli olacağını kestiremediğimden epey erken çıktım evden. Hem erken saatte çok kalabalık değildi hem de epey iyi bir düzen kurmuşlardı, bir dakika içinde göğüs numarasını aldım ve yarışa henüz 55 dakika vardı. Hava sıcak olmamasına hatta hafifçe serin olmasına rağmen epey terlemiştim 4 km koşunca. Bende böyle bir durum var, hava sıcaklığından, hızdan ve kıyafetten bağımsız 10 dakikadan uzun koşarsam epey terliyorum. İyi ve hızlı terlemek fitness göstergesidir deyip bu halimle barıştım. Ama ıslak tişörtle ve saçla yarışı beklerken epey üşümeye başladım. Ne yapsam diye düşünürken gözüme bir kafe çarptı. Girip bir kahve aldım. İçeride ılık ortamda bekledim. Yarışa 15 dk kala yanımda getirdiğim muzu yedim ve kafenin tuvaletini kullandım. Start noktası kahve içtiğim camın hemen dışında olmasına rağmen koşucular kafeyi, daha doğrusu tuvaletini işgal etmemişti. Hiç bu kadar keyifli bir biçimde yarış beklediğimi anımsamıyorum.

Yarış dar bir yolda başladığı ve epey kalabalık olduğu için uzun bir start kalabalığı vardı. Hedef sürelerini gösteren bayraklara göre bir başlangıç yeri seçmem gerekiyordu. Ne kadar hızlı koşabileceğimi bilmiyordum, hedefim de yoktu. 1:30 koşamam diye düşündüm, yok artık daha nelerdi… 1:40 yapabilir miydim? Eh olabilirdi… O zaman 1:40 bayrağıyla 1:30 bayrağı arasında, 1:40’a daha yakın bir noktada durdum. Antrenmanlarda ve yarışlarda koşarken hep sesli kitap ya da podcast dinliyorum. Ama nedense, nereden çıkıp geldiyse o an yarışta müzik dinlemeye karar verdim. Benim ayarı kaçık playlistlerden birini açıp başlangıç anını beklemeye koyuldum. Yarış tam saatinde başladı.

Başladı başlamasına ama kafamda hiçbir plan yoktu ve durumumu bilmiyordum, hangi tempoda koşacaktım? Startta durduğum yerdeki insanlar 1:35-1:40 arası hedeflediklerine göre onlara takılmak iyi fikir olabilirdi. Beklerken çevremde fark ettiğim birkaç kişiye takıldım. Ama yarışın başında diri ve dinlenmiş olunca tempo bana yavaş geldi. Nasıl olsa bir hedef yok, tamamen patlayıp bir yarı maratonu bırakacak da değilim, o zaman bırakayım kendimi ne kadar hızlı koşabiliyorsam koşayım diye düşündüm. Saate baktım nabız 140’ların sonu 150’lerin başı gibi, hız 4:13 dk/km civarı. Bu beni şaşırttı, “Bu kadar hızlı koşabiliyor muydum ben ya?” Bu hız 1:30 altı bitirmek anlamına geliyor. Demek ki ya bunu sürdüremeyecektim ya da acayip iyi durumdaydım. Mantıkla düşününce ilki, duygulara teslim olunca ikincisi doğru gibi geliyordu. Serde Spock’lık olduğundan ilkini baz aldım. İleride yavaşlayacaktım, “Peki o zaman şimdiden yavaşlayıp sabit bir hızda mı tamamlamalıyım yoksa bu hızı ne kadar sürdürebiliyorsam o kadar sürdürmeli miyim?” diye düşünürken 3 km geçti. Hemen ileride bir kalabalık gördüm. Kalabalığın önünde bayrak taşıyan iki koşucu vardı. Demek ki bir pacer grubuna yaklaşıyordum. 1:40 grubu arkamda olduğuna göre bunlar 1:30 grubu olmalıydı. Onca yavaş koşulmuş yıldan sonra bu bayrakları görmek beni çok sevindirdi. Arkalarında tutunmaya, yavaşlasam bile onları gözden kaçırmamaya karar verdim.

Yarışa katılmaya o kadar çabuk karar vermiştim ve o kadar umarsız yaklaşmıştım ki, nerelerde istasyon var ve o istasyonda neler veriyorlar bakmamıştım bile. Antrenmanda 20-25 km koşarken su ve yiyecek taşımıyorum, çok sıcaksa bir yerlerden içecek satın alıyorum. Ama tabii bu hızda, bu zorlanmada koşmuyorum. Ne kadar kendimi zorlasam da 1,5 saat civarı acıkmayacağımı biliyordum ama susamak kaçınılmazdı. Neyse ki 3 milde bir istasyon varmış. İstasyonlarda sadece su vardı ve küçük 300 cc’lik şişelerde veriyorlardı. Ben bir tane alıp bitirmeden, yudumlayarak koştuğumdan her istasyonda almama gerek kalmadı. 10 km’yi geçtiğimizde hala 1:30 grubunun 60-70 metre arkasında devam ediyordum. Ortalama pace hala 4:13 dk/km idi. Kendime inanamıyordum, epey mutlu olmuştum. Yarış İngiltere’de olduğundan mesafe işaretleri mil olarak hazırlanmış. Her seferinde kafamda 1,61’e bölmeye çalışıyordum :). 8. mil işaretinden sonra biraz yorulmaya başladığımı hissettim. Tempo biraz düştü. Ama hala ortalamada 4:15’in altına düşmemiştim ve önümde 1:30 grubunu görüyordum.

Rotanın bu kısmında yol epey kıvrımlı olduğundan ara ara grubu gözden kaybetmeye başladım. Bunun anlamı aramızın açılıyor olduğuydu. Ortalama tempodaki değişim çok göze çarpmasa da kilometre geçişlerim 4:20’lere gerilemiş olmalıydı. Çok takılmadım, zaten amacım her an koşabildiğim kadar hızlı koşmaktı. Yarışın sonlarına yaklaşırken 1:30 grubu iyice görüş alanımdan çıktı. Dönüşlerden dolayı ne kadar gerilerinde kaldığımı anlayamıyordum. Şehir merkezine geri dönüşte birkaç kısa ama sert tırmanış vardı, buralar tempomu iyice düşürdü. Aynı zamanda gün ilerlemiş, hava biraz ısınmış ve yarış başlarken bulutların arkasında olan güneş artık kendini göstermişti. Sonradan gördüm ki 18. ve 20. kilometreler en yavaş kilometrelerim olmuş, 4:32 ve 4:34 dk/km. Sanırım sert çıkışlara denk gelen bölümlerdi bunlar. Tam olarak nasıl bir sürede bitireceğimi hesaplayamayacak kadar nefes nefese olduğumdan ve 1:30 grubu ortalarda görünmediğinden 1:35 civarı olacak diye düşünerek son kilometreleri geçtim. Bitiş takının altından geçer geçmez saati durdurunca çok şaşırdım. Sürem 1:31:32 idi. Başlamadan önce hayal bile edemeyeceğim, yarışın 5. kilometresinde beğenmeyeceğim, yarışın ikinci yarısında çok uzak gibi görünen ama bittikten sonra sevindiren bir sonuç. Hiç özel bir hazırlık yapmadan, yavaş ve uzun koşmaya adanmış 6 yıldan sonra aniden koşulan bir yarı maratonda bu süreyi yapmak beni gerçekten rahatlatmıştı. Demek biraz zaman ayırıp özellikle hızlanmaya çalışsam, ciddi bir planla koşsam eski en iyi derecelerimi geçemesem bile onlara yakın bir şeyler koşabilirim gibi hissediyorum artık. Bakalım gelecek ne gösterecek.

Herkese böyle keyifli sürprizler ve iyi antrenmanlar dilerim.

“Ramathon 2023” hakkında 7 yorum var

  1. Atletizm camiamızda aklını en iyi kullanan arkadaşlardan birisin. Hem atletizme saygın ve sevgin hem atletizmin düşünsel yanına verdiğin emekler ve bunları bizimle paylaşman takdire şayan. Teşekkürler Mert

  2. Mert hocam. Cok sevindim sizin adiniza. Sanirim o yilmadan yaptiginiz dusuk nabiz antrenmanlari sizi buna hazirladi. Hep icimizden gelen durtu hizli yaris icin hizli antrenman yapma yolunda ve anlasilan is o kadar basit degil

    1. Teşekkürler. Evet aslında doğrusu her iki yaklaşımı da dengeli ve güzel kullanmak. Büyük çoğunluğu düşük nabızla yapıp, aralara ufak ufak hız çalışmaları eklemek en güzeli sanırım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir