Breaking2 Denemesinin Ardından

Breaking2 Denemesinin Ardından

bre241950’li yılların başlarında bazı doktorlar ve bilim insanları hiç kimsenin bir mili dört dakikanın altında koşamayacağını söylüyorlardı. Bunu yapmanın zor veya tehlikeli olduğunu değil, imkânsız olduğunu savunuyorlardı. 17 Temmuz 1945’te İsveçli Gunder Hagg bu mesafeyi 4:01.4’te koşmuş ve üstünden geçen 9 yıla karşın bundan daha iyisini yapan çıkmamıştı. Çünkü neredeyse herkes bunun “imkânsız” olduğuna inanıyordu. 6 Mayıs 1954 günü İngiltere’de Iffley Road pistindeki başlangıç çizgisinde bekleyenler arasında, o dönem bu imkânsızlığa inanmayan birkaç adamdan biri olan Roger Bannister da vardı. Yarışın sonunda Bannister bitiş ipini göğüslediği anda hakemlerin süre ölçerleri 3:59.4 değerini gösteriyordu. Bir insan imkânsızı başarmış ve bir mili dört dakikadan kısa sürede koşmuştu. Bu bilgi tüm koşucuların zihinlerine ulaştığında ise her şey bir anda tersine döndü. Daha 46 gün geçmeden bir başkası daha bunu başardı. Ardından gelen birkaç ay içinde başka koşanlar oldu, birkaç yıl içindeyse daha fazlası. Yıl 1965 olmadan rekor 3:54’e inmişti bile. Bu yaşananın özetiyse şuydu: bir şeyin imkânsız olduğu düşüncesinden kurtulabildiğinizde, o artık imkân dâhilindedir.

Günümüzün dört-dakikalık-mili (four-minute-mile) iki saatlik maratondur. 1950’lerde bir mil için yaşanan heyecan, korku ve tartışmalar şimdilerde iki-saat-altı (sub2) maraton için yaşanmakta. Bu konu belki çok daha uzun bir zamandır zihinlerdeydi, ama gündemdeki gerçek ağırlığını, 2008 yılında Haile Gebrselassie Berlin Maratonu’nu 2:03:59’da bitirdiğinde kazandı. İki saat dört dakikanın altına inilmiş ve artık o mucizevi süreye 4 dakikadan az kalmıştı. Tartışmalar alevlendi, ama çok geçmeden yeniden unutuldu. 2011’de Patrick Makau 2:03:38, 2013’te de Wilson Kipsang 2:03:23 koştular Berlin’de. Ama alevleri yeniden ve bu sefer daha da gür besleyen 2014’te yine Berlin’de 2:02:57 koşan Dennis Kimetto oldu.

2016’nın son günlerinde tabir uygunsa, bu alevlerin içine bir kamyon barut döken Nike oldu. 12 Aralık’ta, iki yıldır üzerinde çalıştıkları ve adına “Breaking2” (“iki saat sınırını yıkmak” diye çevirebiliriz herhalde) dedikleri projelerini dünyaya duyurdular. Amaçlarını, resmi bir yarışta, rekor olarak kabul edilecek bir maraton koşulmasının önünü açabilmek için öncelikle yazılı kurallara uygun olmayan özel bir koşuda bunu başarmak, böylelikle imkânsız olmadığını dünyaya göstermek olarak açıkladılar. Bunun anlamı şuydu: seçtikleri bir zamanda, istedikleri bir parkurda, özel yöntemler kullanarak bir insanın 42 kilometre 195 metreyi iki saatten hızlı koşmasını sağlayacaklardı. Tabii ki tüm bunların yanı sıra, belki de tüm bunların ötesinde asıl hedef çok büyük bir reklam kampanyasıydı.

Nike Breaking2: Sub-Two Marathon Attempt

İki saatin altında maratonun reçetesi şöyledir: doğru koşucular, doğru parkur, doğru hava koşulları, doğru beslenme, doğru tempo ve doğru ayakkabı.

Reçetedeki en önemli madde için bu proje kapsamında uzun süren çalışmalar sonucunda üç koşucu belirlemişlerdi. İlki, son zamanlarda maraton dünyasının en önemli figürü olan 2:03:05 en iyi dereceye sahip Eliud Kipchoge, ikincisi, dünya yarı maraton rekoru sahibi Zersenay Tadese ve sonuncusu Boston Maratonu’nu iki kere kazanan Lelisa Desisa’ydı. Bu üç koşucu bir yığın ölçüm ve test sonrasında, çok sayıda uzmanın denetiminde özel antrenman programlarıyla hazırlandılar. Beslenme ve sıvı alımı için çalışmalar sırasında koşucuya özel malzemeler belirlendi. Parkur ve hava koşulları için çalışan uzmanlar bu ikisi için en uygun yerin İtalya’da Milan’ın güneyinde bulunan Formula1 pisti Monza, en doğru zamanın da mayıs başı olduğuna karar verdiler. Monza, deniz seviyesinden 183 m yükseklikte, pisti rüzgârdan korunan bir yerde. Koşulacak bölümünde yapılan ölçümlerde rüzgârın 8 km/saat hızını hiç aşmadığı görülmüş. Doğru tempoyu tutturabilmek için de –ki bu hedef için koşucuların her kilometreyi 2 dakika 51 saniyeden biraz hızlı geçmeleri gerekiyor- sabit hızda bir elektrikli araba ve çok sayıda tavşan atlet kullanılmasına karar vermişlerdi. Ayrıca beslenme için atletlere bisikletle yanlarında giden birileri malzemelerini verecekti. Resmi bir yarışta içeceğinizi masadan almak için yavaşlarsınız. Yapılan hesaba göre içeceği koşucuya onunla aynı hızda giden biri verirse her seferinde birkaç saniye kazanılacaktı.

Geriye reçetedeki tek bir madde kalıyordu: doğru ayakkabı. Bu madde aynı zamanda Nike’ın en öncelikli hedefini de oluşturuyordu. Bu projeye özgü mağazalarda satılacak yeni birkaç modelle birlikte sadece bu üç koşucunun kullanacağı daha özel bir model ortaya çıkardılar. Modelin en önemli özelliği tabanının ortasındaki karbon-fiber tabaka. Koşu esnasında harcanan enerjiyi azalttığı iddia edilen yüzde rakamı modelin adında yer alıyordu: “Zoom Vaporfly 4%” Yani iddia; bunu giyen koşucu Nike’ın daha önceki en hızlı ayakkabısını kullandığı zamana göre %4 daha verimli olacak.

Tüm bu detaylar üzerinde aylarca belki de yıllarca çalıştıktan son 6 Mayıs Cumartesi sabahı saat 5:45’te Monza pistinde koşu başladı. Yaklaşık 12 metre önde Tesla marka araç, ondan yansıtılan bir lazerle çizilmiş sub2 temposunda ilerleyen yeşil bir çizginin hemen arkasında koşan 6 adet tavşan atlet ekibi ve onların arkasında üç koşucu. Koşu boyunca 6 kişilik tavşan atlet ekibi her birkaç kilometrede bir değişti. Sürekli yanlarında bisikletle giden birileri koşuculara planlanmış zamanlarda özel içecekler verdi.

İki saatin altında maraton koşmak, bu işle ilgisi olsun ya da olmasın her duyana zor gelecektir. Ama belki de bahsedilen bir iki dakikanın ya da saniyelerin neden bu kadar özel yaklaşımlar gerektirdiğini algılamak zor geliyor olabilir. Ancak bunu sıkıştırılan bir hidrolik silindire benzetebilirsiniz. Ne kadar sıkıştırırsanız sıkıştırmak giderek daha da zorlaşacaktır. İşte insan fizyolojisinin elverdiği bu sınır noktalarda 5-10 saniye bile daha hızlı bir maraton koşmak için yukarıdaki reçeteye bir de şansı eklemek gerekir. 1991’de Mayo Clinic’ten M.J. Joyner, fizyolojik bakış açısıyla teorik olarak bir insanın koşabileceği en hızlı maratonun 1:57:58 olduğunu ortaya koymuştu. Zaten hem Nike hem de Adidas (onların da benzer bir projesi var) bu işin peşine düşme cesaretini bu teorik sonuçlardan aldılar.

6 Mayıs 2017 Cumartesi sabahı insanın 42 km 195 metreyi 2 saatin altında koşabilir olduğunu gördük. Yapılan deneme atletizm kurallarına uyulmadan, bilimi ve teknolojiyi kullanarak “Yapılabilir mi?” sorusunun cevabı içindi. Araba ve lazerle tempo, 30 farklı/dönüşümlü tavşan atlet, özel tasarlanmış karbon fiber tabakaya sahip ayakkabılar ve özel giysiler, bisikletle uygun zamanlarda verilen atlete özel içecekler vb. kullanıldı. Eliud Kipchoge maraton mesafesini 2:00:24 sürede koşmayı başardı. Hedefi sadece 25 saniye yani 150 metre ile kaçırdı. 35.km’ye kadar tempoyu tam olarak tutturdu. Son 5 km’de çok az da olsa yavaşladı, ama yaptığı inanılmazdı. Diğer iki atlet başlangıçtaki tempodan dolayı bir süre sonra aşırı derecede yavaşladı (maraton tabiri ile “patladı”). Tadese 2:06:51, Desisa ise 2:14:10 koştu. Bu fazlasıyla destekli ve kuralsız bir deneme de olsa, maraton koşucularının zihin durumlarını farklılaştırıp biraz daha zorlamalarını sağlayabilir. O nedenle resmi yarışlarda yeni rekorlara hazırlıklı olalım.

APTOPIX Italy 2 Hour Marathon

Kipchoge’nin fiziksel özelliklerinin yanı sıra zihinsel olarak da çok farklı biri olduğunu izledik o sabah. Yüzü hiç zorlanma ifadesi sergilemedi, sürekli gülümsedi. Araç kendinden uzaklaştığında, yani hedefi tutturamayacağını anladığında bile 2:53 dk/km tempoda gülümseyerek koştu. Büyük koşucuymuş.

Elde edilen sonuca en büyük katkıyı, önde giden tempo arabasının üzerindeki saatleri taşıyan büyük yapının oluşturduğu hava direncinden kaçınma boşluğunun yaptığı konuşuluyor. Bilimsel olarak belki de gerçekten en büyük etkiyi o yapmıştır, ama Kipchoge’nin segilediği uzun mesafe koşucusu azmini de hafife almamak gerek.

 

Not: Bu yazı ilk olarak Outdoor & Fitness Türkiye dergisinde yayınlanmıştır.

“Breaking2 Denemesinin Ardından” hakkında 1 yorum var

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir