Geyik Koşuları 2013 – İkinci Yarış

Geyik Koşuları 2013 – İkinci Yarış

Bitiş (Fotoğraf: Ilgaz Kuruyazıcı)

Bu sene bir kupaya/koşu serisine dönüşmüş olan Geyik Koşularının ilkinde bundan tam 70 gün önce koşmuştum. Hatta o ilk yarışın raporunu yazarken yarışların sayısının arttığından da bahsetmiştim. Orada bahsettiğim bu artışın bir sonucu olarak 31 Mart pazar günü iki büyük yarış çakıştı. Biri düz bir asfalt yarışı olan Tarsus Yarımaratonu diğeri ise oldukça zorlu bir zemine ve parkura sahip Geyik patika koşusuydu. Bu serinin ilk yılında tüm yarışlarında yer almak istediğim için bu yıl Tarsus Yarımaratonu’nu pas geçip Geyik startında yer almaya karar verdim.

Cumartesi günü İstanbul’a doğru giderken baharın çok hızlı geldiğini hatta hızını alamayıp geçip gittiğini ve yerine yazın geldiğini net olarak hissettim. Otobüs mola verdiğinde bir yaz günü gibi güneşli ve sıcaktı. O andan itibaren ertesi günkü yarışta sıcağın bir etken olacağını düşünmeye başladım. Bu konuda ne zaman düşünsem aklıma “koşunun ormanda olacağı ve ağaçların gölgesi ile bu sıcağı çok hissetmeyeceğimiz” fikri ile rahatladım. İstanbul’a varır varmaz Outrunner’a uğradım. Hem mağazayı inceleme hem Selçuk’a hayırlı olsun diyebilme fırsatını değerlendirmek güzel oldu. Bir yandan da göğüs numarasını ve kiti yarış sabahına kalmadan almış oldum. Outrunner güzel bir noktada çok güzel bir mağaza olmuş. Koşucuların sürekli uğrayacağı bir mekân olacağından şüphem yok.
Pazar sabahı ormana ulaştığımızda MCR Racesetter yine aynı yerde başlangıç ve bitiş noktasını kurmuştu. Geçen sefer olduğu gibi yine düzenli bir yarış alanı hazırlanmıştı. Çanta vermek veya giyinmek için özel çadırlar, sponsorların çadırları ve gelenleri motive edecek bir müzik aracı vardı. Samimi olmak gerekirse ben yarış öncesi, sırasında ve sonrasında yüksek sesle müzik çalınmasından çok hoşlanmıyorum, arkadaşlarla sohbet etmek zorlaşıyor ama çoğunluk bu konuda mutlu ve motive oluyor. Dolayısı ile diğer koşucular açısından düşünüldüğünde bu konuda geçen yarışa göre bir iyileşme olduğu söylenebilir.
Yarışın başlama saati yaklaştığında ormanın girişinde araçlarında giriş sırası bekleyen koşuculardan haberler gelmeye başladı. Herkes organizasyona bu konuda bilgi veriyordu. Organizasyon da çok geç kalmadan bir duyuru yaparak bu nedenle tüm kategorilerin başlangıç saatlerinin yarım saat ileri alındığını duyurdu. Girişte sıra oluşmasının da çok komik bir nedeni var aslında. Giriş ücretini 11 TL olarak belirlemişler. Araçlarıyla gelenler 10 TL banknot verip geçecekken ya bir lira bulmanın ya da para üstü alabilmenin derdine düşmüşlerdi. Bu garip sebeple yarışın yarım saat ileri alınması iki nedenle küçük de olsa sorun yarattı bence. Birincisi zaten sıcak olacağı belli olan günün görece serin sabah saatlerinden bir yarım saat daha kaybetmiş olduk. İkincisi ise yarışın başlangıcına göre beslenmesini ayarlamış koşucuların planları az da olsa bozuldu.

Geyik koşusunda ben

Orman yine nefisti. Ben de kamufle olmuşum. (Fotoğraf: Başak Gürbüz Derman)

28K kategorisi tam 9:31’de start aldı. Bu yarışta bir yenilik yapılmış ve başlangıç noktasında tempo grupları oluşturulmuştu. 28K’da 63 kişi start alıyordu o nedenle belki çok gerekli değildi ama yine de bir hengame olmasının önüne geçmek açısından güzel düşünülmüş bir detaydı. 14K’da 203, 4K’da ise 155 kişinin start aldığı düşünüldüğünde bu düzenleme daha fazla anlam ifade ediyor.
Ben yarışın başında öndeki gruba tutunmaya çalışacağını tahmin ettiğim Aykut‘a takılmaya çalıştım. İlk birkaç kilometrenin sonunda bu “takılmak” yaklaşımını “gözden kaybetmemeye” dönüştürdüm :). Bir süre bu şekilde koştum. Bu ilk kilometrelerde bir iki koşucu geçtikten sonra Aykut’un arkasında 6. olarak koşmaya başladım. İlk ciddi tırmanış sırasında yüzümde şıpır şıpır damlayan terleri silerken, bir önceki akşam patika koşuları ve kendine yeterlilik üzerine yaptığımız sohbet sırasında 20K için su istasyonuna gerek olmadığı gibi iddialı bir cümle sarf ettiğimi anımsayıp bu yarışta öyle olmadığına çok sevindim. Daha su istasyonuna 3km vardı ve ben yanıyordum. O anda yarışın hiç de kolay geçmeyeceğini anladım. Su istasyonuna yaklaşırken ilk jelimi aldım, istasyonda iki bardak suyu mideye indirip biraz serinledikten bir süre sonra kalçamdaki sakatlıktan ufak sinyaller gelmeye başladı. “Aman yapma etme” diye düşünürken arkamdan birinin yaklaştığını fark ettim. Duygun yüksek bir tempoyla yanıma geldi. O anda yarışın sadece benim için kötü gitmekte olduğunu düşündüm. Moralim bir anda bozuldu ve gözümün önüne sürekli arkadan yetişip beni geçen insanların görüntüleri geldi. Bu moral bozukluğunun uzamasına izin vermemek için Duygun’un temposuna çıkmaya çalıştım. Bir süre önce aldığım jelin ve içtiğim suların etkisiyle olacak 10.km’ye kadar birlikte koştuk. Geyik parkurunun o ünlü canavar yokuşuna tırmanmaya başladığımızda Duygun basıp gitti. Bense oflaya puflaya yokuşu bitirip ilk turun sonunu müjdeleyen inişe geçince biraz olsun toparlandım. Yorgun ve susuz koşuyordum, kafamdaki tilkiler birkaç kez “bırak kardeşim işte ilk turun sonunda, zaten sakatsın ne gerek var” gibi şeyler fısıldadılarsa da onları kolayca savmasını bildim. Bu sırada yavaş 4K koşucuları önümde dizi dizi yürüyorlardı. Sürekli bağırıp yol istemek zorunda kaldım. Tur biterken üzerimdeki tişörtü çıkarıp yol kenarında bekleyen Ilgaz‘a verdim. Bunun beni biraz olsun serinleteceğini düşündüm. Ardından start noktasında iki bardak suyu ve iki dilim portakalı yutup yola devam ettim.

Geyik koşusu ilk tur sonu
İlk tur sonu (Fotoğraf: Ilgaz Kuruyazıcı)

Bu tip turlu parkurlarda kendimi hep “son tur” komikliği ile güldürürüm. Yine “işte Mert, son tura girdin daha ne istiyorsun” diyerek neşelenmeye çalıştım. Ama suyu içtikten 5 dakika sonra ağzım dilim kuruyordu. 16.km’de bu yarış biter mi diye düşünürken bir anda Duygun’dan sonra kimsenin bana yetişemediğini anımsadım. Demek ki neredeyse herkes havadan etkilenmişti. Birkaç kez arkama bakıp gelen kimseyi göremeyince sorunun sadece bende olmadığını iyice anladım. Yine su istasyonundan önce jel aldım ve istasyonda içebildiğim kadar su içtim. Su istasyonundan bir miktar ileride fotoğraf çekmek için bekleyen eşimi ikinci turda da görmek ve ondan “çok iyi gidiyorsun” motivasyonunu almak beni daha da güçlendirdi. O güçle 25.km’ye kadar sürekli yavaş da olsa koşarak ilerledim. Start alanının gürültüsünü duyunca zaten bu iş bitti diye düşünmeye başlıyor insan. O sırada kulaklığımın kablosu bir ağaç dalına takıldı ve ucundaki iPod ile birlikte ağaçta kaldığını fark ettim. Geri dönüp almaya çalıştığımda iyice düğüm oldu. Zaten beynime uzun süredir az oksijen gittiğinden ufacık problemi çözemedim ve sinirim bozuldu. Resmen 2 dakikaya yakın kulaklığı daldan kurtarmaya uğraştım. Neyse ki o durumda dahi arkadan yetişen olmadı. Son bir gazla bitişe geldim.
Serinin bu ayağında 28K kategorisinde 45 erkek, 10 kadın koşucu bitişe ulaşmış. En iyi derece, erkeklerde 2:11:47, kadınlarda ise 2:49:54. 14K kategorisinde ise 162 erkek, 39 kadın koşucu yarışı tamamlamış. En iyi dereceler, erkeklerde (sanırım parkur rekoru olan) 57:18 ve kadınlarda 1:26:10. Son kategori olan 4K’da ise 87 erkek, 68 kadın koşucu koşmuş. Erkeklerde 16:57 ve kadınlarda 25:01 en iyi süreleri elde edilmiş. Küçük koşucular için düzenlenen Bambi koşusunda ise 186 çocuk yer almış.
Geçen yarışın ana konusu zemin ve çamurlardı. Bu yarışta ise ana konu sıcak ve bunaltıcı hava oldu. Biz koşucular her zaman bir sıkıntıya odaklanıyoruz. Birbirimizle o konu üstüne konuştukça da mevzu iyice büyüyüp yayılıyor. Ama uzun mesafe koşmanın, özellikle de patikada uzun mesafe koşmanın özünde bu var. Her şeyin mükemmel olduğu bir durum bulmak imkansız. Önemli olan koşullara ayak uydurabilmek, gerekli değişiklikleri yapabilmek ve doğru kararları almak. Ben de bunları başardığımı düşünüyorum. Sakatlığımın da aşırı derecede rahatsızlık vermemiş olması büyük şans.
Benim yarış sürem ise neredeyse geçen yarış ile aynı (ilk yarış 2:45:16, bu yarış 2:44:53). Bu yarışta genel sıralamada 6., yaş kategorim olan 35-44 yaş grubunda da 4. oldum. Ama asıl kazancım uzun ve zorlu bir parkurda, çok da elverişli olmayan bir havada uzun patika antrenmanı yapmış oldum. İznik Ultra yaklaşırken bunun önemli olduğunu düşünüyorum. Ayrıca birçok koşucu dostla sohbet etme fırsatı da yakalamış oldum.
Benim için heyecanlı ve ilginç bir de ilk yaşadım. Sağ olsun, MCR Akademisi ekibi 14K 16-24 yaş kategorisinin ödüllerini vermemi istedi. Madalya alan olarak podyumda yer alamamış olsam da madalya veren olarak podyuma çıkmak sevindirici. Koşturmaca Podcast ekibi olarak Ilgaz da ben de bu yarışta ödül töreninin bir parçası olduk. İlginç bir deneyim oldu.

Geyik Koşusu ödül töreni
Podyum, ama alan değil veren (Fotoğraf: Ilgaz Kuruyazıcı)

Yine genel bir değerlendirme yapacak olursam:
İyiler

  • Parkur (ölçüm, önceden bilgilendirme ve rota seçimi)
  • İşaretleme (geçen sefer kusursuz demiştim ama bu sefer daha da iyileştirilmişti)
  • Sonuçların canlı yayınlanması
  • Başlangıç/bitiş noktası organizasyonu

Geliştirilmesi gerekenler

  • Bitişteki yiyecek/içecek masası geçen seferki gibi dolu dolu değildi 🙁 (sebep 14K ve 4K kategorilerinin katılımcı sayısı mı yoksa başlangıç saatleri miydi bilmiyorum)
  • Yarış tam zamanında başlamalı (gecikme organizasyondan kaynaklanmadı, hatta organizasyon koşucular yarışı kaçırmasın diye bu önlemi almak zorunda kaldı)

“Geyik Koşuları 2013 – İkinci Yarış” hakkında 5 yorum var

  1. Ne güzel anlatmışsın Mert, eline sağlık. Başak’ın fotosunda da gerçekten ormanda koşan bir geyike bensiyorsun. Şahane kare olmuş. Ayrıca sakatlığa rağmen güzel sonuç için tekrar tebrikler!

  2. Güzel bir değerlendirme olmuş teşekkürler. Bende 14k koştum, göğüs numaram 132. Benim dikkat çekmek istediğim konu ise 6.7 km’de verileceği iletilen suların gittiğimizde bitmiş olmasıydı. Bu konu çok kritik olmakla birlikte mutlaka daha dikkatli olunmalı.

  3. Geri bildirim: İznikUltra 2013 | Ritim

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir