Tahtalı Run To Sky yarış raporu

Tahtalı Run To Sky yarış raporu

Tahtalı Run To Sky madalyaKoşmaya başladığımdan beri gidip gördüğüm yerlerde koşarak veya yürüyerek gidilebilecek, çevresinde dolaşılabilecek, üzerine çıkılabilecek özel coğrafi oluşumlar hep ilgilimi çekmiştir. Benim için normal bir yarış parkurundansa böyle coğrafi oluşumlarla bağlantılandırılmış rotalar hep daha çekici olmuştur. Bazılarını kendi kendime deneme cesareti ve fırsatı bulabildim ama bazıları için bir grup insan desteğine veya bir organizasyona ihtiyaç oluyor. Bu yıl bu konuda çok şanslıyım. Önce yıllardır aklımda olan ve bir türlü fırsat bulup gerçekleştiremediğim Aladağlar’da koşabilme olanağı yakaladığım bir yarış organize edildi ve ben zor da olsa kısıtlı yarışçı listesine girebildim. Henüz bunun mutluluğunu yaşarken bir de Antalya’daki Tahtalı Dağı’nın zirvesine doğru yapılacak bir yarış olduğunu öğrenince nasıl sevindim anlatamam. Çünkü yıllardır insanlar büyük şehirlere geri döndükten sonra, sonbaharda Çıralı’ya gider tatil yaparız. Günler kısa, hava serin olsa da o devasa sahilin sessizliğinde oturmak, dingin manzarayı seyretmek insanı çok rahatlatır. Eşimle Çıralı’da her zaman denize bakıp dalgaları dinlemeyiz, bazen de denize sırtımızı döner kuş sesleri eşliğinde dağları izleriz. İşte o zamanlarda hep Tahtalı Dağı’nı görür etkilenirdim. “Şu dağa koşarak/yürüyerek çıkmak ne güzel olur” diye düşünürdüm.
Bir türlü kendimde oraya tek başına koşarak/yürüyerek çıkma cesaretini/gücünü bulamamıştım. 16-17 Mayıs hafta sonu Tahtalı Run To Sky koşusunda yaklaşık 50 kişiyle birlikte bu denemeyi yapma fırsatım oldu. Başlamadan önce biliyordum, çok zor olacaktı; sürekli sert tırmanışlar, durmaksızın yükselmek, 28 km içinde sıfırdan 2350 metreye yükselmek, belki sıcak, zor zemin, zirvede kar. Ama eğer tükenmeden zirveye varabilirsem yıllardır aklımda olan bir şeyi daha yapmış olacaktım.

Öncesi

Aslında yarışı ilk duyduğumda hemen kaydolmadım. Öncelikle yarışa nasıl bir ilgi olacak diye beklemeye koyuldum. Bu biraz riskliydi çünkü Aladağlar’da da olaya böyle yaklaşmış, bir gün içinde dolan kayıt listesine girememiştim. Gerçi daha sonra liste biraz büyüyünce şansın da yardımıyla o yarışa kaydoldum ama katılamayabilirdim de. Tahtalı yarışı için daha ilk günden sıkı takibe başladım ve riskin çok olmadığını fark edip beklemeye koyuldum. İlginçtir “yarışmacılar” listesi birkaç kişide donup kalmıştı. Bence neden, hem yarışın zorluğu hem organizasyon ekibinin düzenlediği ilk yarış ve bu yarışın ilk düzenlenişi olması hem de yarışın pazartesi izin alınarak 4 güne çıkarılabilen bir hafta sonuna denk geliyor olmasıydı. Yarışı düzenleyen Rossist ekibinden Polat (Dede) ile iletişime geçip nedenlerin bunlar olup olmadığını sordum. Polat’tan öğrendiğim bir başka neden de listeye kişilerin isimlerinin eklenmesi için gerekli evrakların tamamlanması ve paranın yatırılmasını bekledikleri oldu. Yani katılacakların listede görünür olabilmeleri için hem benim düşündüğüm gerekçeleri aradan çıkarmaları, hem de kayıt olup, paralarını yatırıp, sağlık belgelerini taratmaları gerekiyordu. Bir süre daha bekleyip indirimli kayıt sürecinin son günü kaydımı yaptım. Yine de liste çok büyümedi ve 45-50 kişi civarında kaldı.
Kayıt olduktan sonra yarışa kadar birkaç defa detaylar hakkında güncellemeler oldu. Yarışın parkuru ve dolayısıyla mesafesi, yükseklik kazanımı değişti. Ama zaten çok zor olan bir yarış için bahsi geçen değişiklikler çok önemli değildi. Son yapılan değişiklik ise, dağın zirvesinde erimesi beklenen karın erimemesi üzerine ortaya çıkmıştı. Yarışa bir haftadan az süre kala son kontrol noktasından sonra, yani yarışın son 8 küsur kilometresinde baton kullanımı zorunlu kılındı. Uzun zamandır baton kullanmamıştım ama neyse ki dolabın derinliklerinde güzel bir batonum vardı. Onu ve gereken diğer her şeyi toparlayıp Çıralı’nın yolunu tuttuk.

Tahtalı Run To Sky start
Burak’la birlikte starttayız (Fotoğraf: Başak Gürbüz Derman)

Cumartesi kalacağımız yere vardığımızda fark ettiğim ilk iki şey, havanın çok sıcak olması ve Çıralı’da hiç kimsenin böyle bir yarıştan haberinin olmaması oldu. Kayıt işlemleri için oluşturulmuş alan katılımcıların sayısıyla orantılı boyuttaydı. Bir kayıt masası, son dakika ihtiyaçlarının tümünün karşılanabileceği bir satış standı ve makarna partisi için bir bölümden oluşan mini alanda önce zorunlu malzemeleri gösterip kaydımı gerçekleştirdim ardından da makarna yiyerek dostlarla sohbete daldım. Kemer civarında her yerde olduğu gibi Çıralı’da da nerede olursanız olun kafanızı kaldırıp baktığınızda Tahtalı Dağı’nın muhteşem zirvesini görebildiğinizden, sohbetler sırasında kafaların sürekli o yöne dönmesini çok normal karşıladım. Çünkü ben de dönüp dönüp bakıyor, 28 km içinde oraya ulaşmanın ne kadar zor olabileceğini tartmaya çalışıyordum.
Yarış 28,65 km uzunluğunda, yaklaşık 2650 metre yükseklik kazanımı olan, deniz seviyesinden 2360 metre rakıma ulaşan bir parkura sahip. Parkur boyunca iki kontrol noktası var. İlki yaklaşık 10. kilometrede ve sadece su verilen bir nokta. Bu noktanın rakımı 271 metre. İkinci ve son kontrol noktası ise yaklaşık 20. kilometrede ve burada su yanında meyve suyu ve elma da veriliyor. Buranın rakımı ise 925 metre. Bunları en başından beri biliyordum ama oturup üzerinde çok detaylı düşünmemiştim, sadece zor olacağını biliyordum. Yarışa bir günden az kaldığından ve arkadaşlardan bazıları kontrol noktalarının olduğu yerlere yaptıkları küçük ziyaretlerinden edindikleri görüşlerini paylaşmaya başladığından dolayı bu rakamları biraz daha detaylı düşünmeye başladım. Sıfırdan 2360 metreye çıkıp 2650 metre kazanılacak olması yok denecek kadar az iniş olduğunun deliliydi. İlk 4 kilometrelik bölümün sahil boyunca ilerlemesi yüksekliğin sadece 24 km içinde kazanılacağının, bu da aslında başlangıç dışında düz bir bölüm olmadığının göstergesiydi. Özetle 24 km boyunca yukarı doğru ilerleyecektik. (Bu noktada koşmak fiilini kullanmaktan vaz geçip ilerlemek fiiline geçtiğimi fark etmişsinizdir.) Rakamların ortaya koyduğu diğer ilginç detay ise ilk 20 km içinde 925 metreye tırmanılırken bundan sonraki 9 km’de 2360 metreye çıkılacak olması. Yani bu son bölüm çok çok sert demekti. Aykut’un yarış öncesi tespiti (belki de uyarısı) önemliydi: “İkinci kontrol noktasına ne kadar sürede vardıysan son bölümü de o kadar zamanda geçeceğini düşün” demişti.
Tahtalı Run To Sky eğim grafiği
Kontrol noktaları arasını lap olarak kaydettim (Strava)

Yarış

Yarış sabah 9:00’da Çıralı’nın merkezinde başladı. Hava, daha o saatten cehennem gibi olmuştu. Gökyüzünde küçücük bir bulut bile yoktu. Başlangıç çizgisinden geçen 46 kişi vardı. Bu 46 kişi içinde, Rusya’dan gelmiş, burada kamp yapan ve birkaç gün önce aynı rotayı tırmanmış bir macera takımından iki erkek ve bir kadın da vardı. Yaklaşık 10 kişilik bir grup çok hızlı başladı. Kafamdaki tek plan nabzımı çok yükseltmemek ve duruma göre hareket etmekti. Hızın veya peysin (pace) bir anlamı olmayacağını bildiğimden saatimde zaman, mesafe, yükseklik kazanımı ve nabız alanlarını aktifleştirmiştim. Biz Burak ile birlikte bu ön grubun arkasında koşmaya başladık. Sahil boyunca süren düz 4 km içinde ön gruptan birkaç kişi yavaşlayarak bizim de gerimize düştü. Düz bölüm bitip Yanartaş’a çıkan merdivenler başlamadan yüzüm alev gibi yanmaya başladı. Sadece 4:30 dk/km ile koşuyorduk ama nabzım çok yükselmişti. Kafama siperliği olan bir şapka değil de buff taktığıma o anda pişman olmuştum. Merdivenlerden çıkıp Yanartaş’a ulaştığımızda Aykut da biraz yavaşlamış ön gruptan koşmuştu. Onunla birlikte tepe yukarı hızla yürümeye başladık. O da benim gibi nabzının çok yükselmiş olmasından sıkıntı duyuyor gibiydi. Yanartaş sonrası patika çok belirsiz olduğundan bir an yolu kaybettik. Üç kişi sert bir tırmanışta, fazla yükseklik kaybetmeden patikayı aradık (Kayboluş 1 – km 5.7). Ben sonunda patikayı görebildim ama oraya ulaşmak için sert ve dikenli çalıların arasından geçmemiz gerekti. Bu sırada bacaklarım dikenlerden sıyrılmanın yanı sıra bir de yakıcı bir bitkiye süründü. Yarıştan sonra 5 gün boyunca diz bölgem kızarmış bir şekilde kaldı ve kaşınmaya devam etti. Neyse ki patikayı bulduktan kısa bir süre sonra ilk kısa iniş bölümü başladı da 170lere varan nabzım bu gölgelik inişte biraz sakinledi.

Tahtalı Run To Sky parkur
Aykut’la birlikte tırmanmaya devam (Fotoğraf: Aksiyon Fotoğrafları)

İnişin sonunda öndeki gruptan birkaç kişiyi gördük; anlaşılan onlar da kaybolmuş ve yeniden yolu bulmuşlardı. Devrilmiş kütük üstünden dere geçişini hep birlikte yaptık. Dere sonrasında işaret göremeyince yoldan sağa mı sola mı döneceğimiz konusunda kafamız karıştı. 100 metre kadar sola gittikten sonra Aykut’un saatine yüklemiş olduğu rotadan yönümüzün yanlış olduğunu anladık ve doğru tarafa yönelip yeniden tırmanmaya başladık (Kayboluş 2 – km 7.5). Aykut ile birlikte ilk kontrol noktasına yaklaştık. Birileri elime soğuk su tutuşturdu ama ortalıkta kontrol noktası olduğuna dair bir işaret yoktu, “burası mı kontrol noktası” dedim ama “devam” işareti yaptılar. 300-400 metre sonra sola kıvrılınca bir çeşmenin yanında kurulmuş gerçek noktayı gördüm. Sonradan öğrendik ki birileri destek olmak için su dağıtıyormuş. Keşke kontrol noktasından biraz daha uzakta olsalardı, daha çok yardımı olurdu. Ama yine de minnettarım çünkü o noktada iyice yanmaya başlamıştım, su erkenden imdadıma yetişti. Çeşmede yüzümü ve kafamı yıkadım, mataraları doldurup hemen tırmanmaya başlayan patikaya girdim. 200 metre gitmemiştim ki gözlüğümü çeşmede bıraktığımı fark edip biraz geri indim. Yarıştan bir gün önce düşüp dizini sakatladığı için yarışta gönüllü olarak çalışmaya karar veren Caner’e bağırarak gözlüğümü unuttuğumu haber verdim. Aklımda inip almak yoktu, sadece alıp sonra bana vermesini düşünmüştüm ama o daha iyi bir şey yapıp arkamdan gelen koşucuya verdi, o da bana getirdi.
Bu arada biraz zaman kaybettiğimden nabzımı yükseltmeyi göze alarak hızlandım. Bir bahçe kapısında Aykut’a yetiştim. Ne tarafa gideceğini bilemiyor gibiydi. Önceki akşam rotayı anlatırlarken bir kapıya geleceğimizi rotanın sağdan aşağıdan dolandığını anlatmışlardı. Buranın orası olduğu netti, hemen aşağıya doğru koşmaya başladım ama işaret göremiyordum. Aykut benim kadar emin değildi ve bekledi. Sonra yolun yukarıda olduğunu seslenen bağırışlar duydum ve geri yukarı koştum. Nabzım bu arada iyice tavan yapmıştı. (Kayboluş 3 – km 10.3) Aykut’la birlikte çitten aşıp patikaya bağlandık ama sonradan öğrendik ki kapı açılabiliyormuş :D. Beynime giden oksijenin azlığından ve sıcaktan dolayı olacak aşırı sinirlenmiştim. Rotayı anlatırken kastettikleri kapının bu olmadığını biraz ileride, doğru kapıyı görünce anladık ama iş işten geçmişti. Bahçenin sonrasında hemen Antalya yoluna çıktık. Jandarmaların desteği ile hızla karşıya geçip tırmanmaya devam ettik. Aykut sağ olsun durumumu fark edip, kaybolmanın patika yarışlarında normal olduğunu, sinirlenmenin işleri daha da kötüleştireceğini söyleyip, sakinleşerek rotanın ve doğanın keyfini çıkarmaya çalışmamız gerektiğini hatırlattı. Zaten bu bölümde Tahtalı zirvesi tüm ihtişamı ile görünmeye başlamıştı, biz de onu izleyerek tırmanmaya devam ettik.
Tahtalı Dağı
Zirvesine ulaşacağız… (Fotoğraf: Başak Gürbüz Derman)

Asfalt olan bu kısımda önce bir kadın koşucuyu (Rus takımından ve yarışta kadınların birincisi olacak olan koşucu) sonra da Burak’ı yakaladık. Demek ki aradaki kaybolma vakasında onlar önümüze geçmişlerdi. Toprak yola geldiğimizde yine Aykut’la ikimiz kalmıştık. Ağaçlar başladığı için gölge biraz rahatlatmıştı ama eğim işleri pek kolaylaştırmıyordu. Bir süre sonra hafifçe inmeye başlayan yolda kendimizi kaptırıp koşmaya başladık. Ben inişlerde hala çok hızlanamadığımdan 100 metre geriden gidiyordum. İyice hızlandığımız bir noktada Aykut birden durup “bir süredir işaret görmüyorum” diye arkaya bağırdı. Durup geriye doğru yavaşça koşmaya başladım. Biraz yukarıda, yol kenarında birkaç taşın üst üste durduğunu gördüm. O noktada ormanın içine doğru dikkatlice bakınca ileride bir işaret fark ettim ve hemen Aykut’u çağırdım. (Kayboluş 4 – km 16.7) Yolun bu kadar geniş ve net olduğu bir yerde ormana girişin çok daha iyi ve belirgin işaretlenmesi gerektiğini konuştuk ve birçok insanın burayı atlayacağını tahmin ettik. Yarış sonrasında bu tahminin doğrulandığını öğrendik. Orman içinde patikanın eğimi iyice sertleşti. Birkaç noktada ellerimi kullandığımı anımsıyorum. Neyse ki kısa sürdü ve asfalta bağlandık. Bir iki kilometre içinde kontrol noktasına geleceğimizi biliyorduk. Bu sırada Rus takımından dağ bisikletçilerini gördük. Hemen arkamızdan gelen kadın koşucu arkadaşlarına destek vermek için bekliyorlardı. Asfalt yolda ayaklarında kilitli bisiklet ayakkabısıyla yokuş yukarı koşarak arkadaşını motive eden adamı görünce ben bile gaza geldim. Adam o ayakkabıları ile bizi geçti ve arkadaşını da hızlandırdı. Kontrol noktasında geldiğimizde 2 saat 40 dakika olmuştu. Bu, Aykut’un tahminine göre 5 saat 20 dakika civarı bitireceğimizi işaret ediyordu. Mataraları doldurup, iki meyve suyu ve bolca su içip tazelenmeye çalıştım. Bu sırada bu kontrol noktasına gelmiş olan Caner batonlarımı hazırlayıp verdi. Hızla yukarı doğru yürümeye başladım. Eğim çok fazlaydı ve koşarsam nabzımın yine uçacağını bildiğimden olabildiğince sakin ama hızlı yürümeye çalışıyordum. Kadın yarışmacı kontrol noktasında neredeyse hiç durmayıp devam ettiğinden önümüze geçmişti. Batonlarla o kadar profesyonel yürüyordu ki, anında gözden kayboldu. Batonla yürüme deneyimim çok az olduğundan görebildiğim kadarıyla onu taklit etmeye çalıştım ama kas hafızası başka bir şey tabii. Bir süre sonra Aykut da yanımdan geçti.
Tahtalı Run To Sky parkur
Emzikli Çeşme’ye gelirken (Fotoğraf: Başak Gürbüz Derman)

Bu kısımda patikanın eğimi giderek artmaya devam etti. Neyse ki ağaçlık bölge başlamak üzereydi. Ağaçlar başlar başlamaz Emzikli Çeşme adında, soğuk su akan bir çeşmesi olan bir kulübe olduğunu ve zirveden önce suya erişimimiz olacak olan son noktanın burası olduğunu biliyordum. Fotoğrafçı ekibiyle hareket eden eşim Başak da bu noktadaydı. Zirve öncesi onu görmek motivasyonumu artırdı. Yüzümü ve kafamı bolca suyla yıkayıp, içebildiğim kadar su içip tekrar yola koyuldum. Sık ağaçların olduğu bu bölge sert bir eğime sahip tırmanıştı ama neyse ki koyu gölge altında yürüyorduk. Aykut’u görebileceğim mesafede tutmaya çalıştım ama bir süre sonra gözden kayboldu. Ormanda ilerlerken bu kadar saf doğayla çok uzun zamandır bu kadar iç içe olmadığımı düşündüm. Rüzgârın ve kuşların sesi eşliğinde çok zor ama insanı harika hissettiren uzun bir tırmanış yaptım. Sürekli arkamda çok yakınımda birilerinin olduğunu sanıyordum. Sanki birkaç yüz metre arkamda bir iki kişi vardı ve konuşmalarını duyuyordum. Acaba bekleyip onlarla mı yürüsem diye düşündüğüm, hatta biraz beklediğim bile oldu. Ama yarıştan sonra öğrendim ki arkamda yakın olan hiç kimse yokmuş. Sanırım yoğun doğada yalnız kalmak ve fazla efor hayal gördürdü bana :D. Gördüm ki, bu bölümde ve sonraki zirve bölümünde batonun zorunlu olması gerçekten gerekliymiş. Gerekçe olarak sadece son kısımdaki karlı bölge söylenmişti ama bence bu diklikte bir arazide batonsuz ilerlemek aşırı yıpratıcı olabilirdi. İlk duyduğumda “amaan ne gerek vardı şimdi bir de baton taşıyacağız” diyerek yaklaştığım bu karardan dolayı bu kısımda tırmanırken çok mutluydum. Gelecekteki edisyonlarında zorunluluk olmazsa bile bence en azından bu bölüm için baton taşımak akıllıca olacaktır.
Tahtalı Dağı zirve
Zirve çok yakın gibi değil mi? (Fotoğraf: Aksiyon Fotoğrafları)

Ağaçlar bittiğinde zirve kısmına geldiğimizi hemen anladım. Düz bir patika görünce hemen hafifçe koşmaya başladım ki uzun süredir yürüyerek tırmanan bacaklarım biraz rahatlasın. Bu patikanın sonunda küçük bir tepeden sonra sağa dönünce toprak, kaya ve kar kaplı, fotoğraflardaki Mars gibi görünen devasa tırmanışlarla karşı karşıya geldim. Kambur bir sırt olduğundan bu noktada zirve görünmüyordu. Önce bu kamburu aşmak gerekiyordu. Yukarıda kadın yarışmacıyı ve Aykut’u görebiliyordum. İnsan bir an “aa ne kadar yakınlar, yetişim herhalde” diye düşünüyor ama tırmanmaya başlayınca aslında en az 5-10 dakika uzaklıkta olduklarını anlamak uzun sürmüyor. Deneyimlerime göre bu tip tırmanışlar düşük eğimli zigzaglar şeklinde patikalarla yapılır ama bu dağda nedense zigzaglar çok dik oluşturulmuş. Üç zigzagda kamburun tepesine ulaştım. Her zigzag içinde uzun kar geçişleri vardı. Kamburun tepesine ulaştığımda zirveyi gördüm ve müzik sesleri duymaya başladım. Bu algılar anında bir motivasyon sıçraması yaratıyor. Ancak aradaki yolu inceleyince kazanılan motivasyonun büyük kısmı geri kayboldu. Tırmanışların dikliği azalmış görünüyordu ama bu sefer de kar geçişleri çok uzamıştı. Bazı geçişler ciddi tehlikeli görünüyordu. Kayıp sağa doğru düşsem 250 metre aşağıya kayacağımı, kayarken durmak için ne yapabileceğimi düşünerek yürümeye devam ettim. Aralarda küçük tepeler olduğundan tüm yol görünmüyor, ara ara bir tepeyi aştığımda yolun daha da uzun olduğunu fark ediyordum.
Tahtalı Run To Sky tırmanış bilgileri
Tırmanış bilgileri… %80 çıkış, %10 düz, %10 iniş. (StravistiX)

Emzikli Çeşme’den beri sanki saatlerce zaman geçmiş gibi hissediyordum. Bir ara saate baktığımda Aykut’un süre tahmininin ne kadar gerçekçi olduğunu fark ettim. Karların içinden yürüdüğüm için ayaklarım sırılsıklam olmuştu ama normalde canımı sıkacak olan bu durum beni serinlettiğinden dolayı çok hoşuma gitti. Biraz kar alıp kollarıma ve bacaklarıma sürdüm ve iyice rahatladım. Bu rahatlığın etkisiyle son bölümde hızlanmış bile olabilirim. Zirveye vardığımda bitiş takına olan son 25 metreyi koşayım da koşu yarışı gibi bitireyim düşüncesiyle hafifçe koşarak yarışı 5 saat 23 dakika 50 saniyede tamamladım. Nasıl bir rahatlama olduğunu anlatamam. Aralıksız 5 saattir tırmanıyordum neredeyse. Madalyamı ve suyumu alıp hemen oturdum, tansiyonumu ölçtüler 11-6 çıktı. Nabzım da normale dönmüştü, her şey yolundaydı. Sıcak bir çorba içip midemi, kuru kıyafetler giyip vücudumu rahatlattıktan sonra zorlu yarışı bitirmenin keyfini zirvenin muhteşem manzarasının keyfine katıp ödül törenini bekledim. Bir süre sonra Başak da geldi. Birlikte biraz fotoğraf çektirmek için bitişten uzaklaştığımızda Aykut arayıp, ödül töreninin başladığını, yaş gurubunda üçüncü olduğumu söyleyince şaşırdım. Çünkü bildiğim kadarıyla 9. sırada gelmiştim. Demek ki önümdeki erkekler, Kemal abi (Kukul) dışında hep gençmiş :).
Tahtalı Run To Sky istasyonlar arası bilgiler
İstasyonlarda lap almıştım. Bunlar bölümlerin bilgileri. (Strava)

Tahtalı Run To Sky’a 4 ülkeden 50 kişi kaydolmuş, 46 kişi başlamış. 28 km uzunluğunda ve 7 saat süre limiti verilen parkuru tamamlayan 16 erkek ve 3 kadın yarışmacı olmuş. Zaman sınırı dışında da 10 kişi yarışı tamamlayabilmiş. Yani zaman sınırları içinde bitirme oranı %41. Sınır 9 veya 10 saat olsaydı ne olurdu diye bakmak mümkün değil çünkü birçok yarışmacı son teleferiğe (18:00’de, yani başlangıçtan 9 saat sonra) yetişememe korkusuyla ikinci kontrol noktası olan Beycik’te yarışı bırakmış. Bütün sonuçlara şuradan bakılabilir.
Tahtalı Run To Sky finish
Sonunda zirvedeyim… (Fotoğraf: Aksiyon Fotoğrafları)

Organizasyon

Bir yarışın ilk edisyonu olması göz önüne alınacak olursa iyi kotarıldı diyebilirim. Kısıtlı bir ekiple çok zor bir arazide böyle bir yarış organize etmek hiç de kolay değil. Emeği geçenlere teşekkürler. Genel anlamda başarılı olduğunun altını çizerek ufak bazı noktalara değinmenin organizasyonun geleceği için faydalı olacağını düşünüyorum. Öncelikle yarışın başlangıç saatinin erkene alınması ve dolayısı ile zaman limitinin uzaması şart. Son teleferik 18:00’de ve dağdan inmek için başka alternatif yok, o nedenle 16:00 veya 16:30 süre sonu için ideal. Ama hem süreyi artırmak hem de sıcak havayı biraz ötelemek için 7:00’de, hatta 6:00’da başlamak güzel olabilir. İkinci olarak istasyonlardaki gönüllü sayısı artırılsa iyi olabilir. Bu yıl katılım azken idare edilebildi ama özellikle ikinci kontrol noktasına beş altı kişi aynı anda gelip hem beslenmeye, hem su ikmali yapmaya hem de batonlarını almaya çalışsalar sorun yaşanabilirdi.

Tahtalı Run To Sky parkur
Baton şart… (Fotoğraf: Aksiyon Fotoğrafları)
Son olarak işaretleme… İşaretleme öyle ilginç bir konu ki, 28500 metre boyunca çok güzel yapılır ama 3-4 noktada o süreklilikte ufak bir sorun olursa sanki tüm işaretleme kötü gibi algılanır. Bu yarış da aslında bence böyleydi. Likya Yolu’nun işaretlerine ek işaretleme yapılmıştı ve neredeyse tamamında kısa aralıklarla işaretler görülebiliyordu. Ancak birkaç önemli noktada ufak atlamalar olmuş ya da işaretler sonradan Likya Yolu’nu kullananlarca ortadan kaldırılmış. İşaretlemeye özellikle başlangıç ve görece düz kısımlarda daha çok özen gösterilmeli, çünkü buralarda yarışmacılar hızlı hareket ediyorlar. İkinci kontrol noktasından sonra yarış hem zorunlu olarak yavaşlıyor hem de patika belirgin ve tek. Zaten o kısımda sorun yaşayan olmadı diye anımsıyorum.

Katılacaklara

Sky Running denilen türde veya ona çok yakın böyle bir yarış şu anda Türkiye’de tek. Kısa bir mesafede bunca yükseklik kazanımı içeren ve neredeyse sürekli yukarı koşmayı/yürümeyi gerektiren başka yarış yok. Çıralı ve Tahtalı Dağı nefis bir doğanın içindeler ve rota nefis yerlerden geçiyor. Katılmak için gereken şeyler, cesaret ve çok antrenman. Özellikle dik yokuşlarda çok antrenman yapmak ve olabiliyorsa bunu sıcak havalarda yapmak şart. Mesafeye aldanmamak, yükseklik kazanımını etraflıca düşünmek ve eğim grafiklerini çok ciddi ele almak önemli. “Tamam, 28 km, o zaman 3 saatte koşulur, hadi biraz yokuş var 4 saat diyelim” gibi kestirme kestirimler tehlikeli :). Çok zorlanacağınızı bilin ama çok keyif alacağınızı da unutmayın.

Tahtalı Dağı zirve
Her şey bitmiş, keyfim yerinde… (Fotoğraf: Başak Gürbüz Derman)

Eşim Başak, çektiği görüntülerden kısa bir de video hazırladı:

Not: Aykut da kendi blogunda çok güzel bir rapor yazdı, onu da okumanızı tavsiye ederim. 

“Tahtalı Run To Sky yarış raporu” hakkında 10 yorum var

  1. Gene kalemine sağlık abi.

    Bir ricam sağda blogroll kısmına blog.koşuyorum.net i koysan olur mu çok yarış raporu ve faydalı bilgiler var…

    selamlar

    EMRE

    Sent from Windows Mail

  2. Mert.. hayatımın en sevdiğim okumaları son dönemde sana ait. Kitap okuma zevkiyle okuyorum. Heyecan, merak, endişe, mutluluk, sabır, umut, dert, deva, sorular, cevaplar, doğa, aşk.. mühendislik detayları ne istersen var… yazıların hem içeriği hem matematiği güzel… özendiriyor… çok isterdim seneye katılabilmeyi… teşekkürler bi dolu şey öğrendim…

  3. Kardeşim çok tebrikler…..Yıllar önce,teleferik yapılmadan çıkmıştım oraya…Güzel bir etkinlik olmuş…Yüreğine sağlık,güzel anlatımınla da sanki tekrar o patikaları geçiyormuş gibi oldum…Selamlar…..

  4. bu yarışa katılmayı aklına koymuş biri olarak, büyük bi merakla okudum.! ve müthiş faydası oldu çok teşekkürler. yazını okuduktan sonra ne denli zor bi yarış olduğunu birkez daha anladım..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir