Ritim Blog

Sporda En İyi Noktaya Gelmek

MotivasyonBir gün bir partide birisi, ünlü triatlon koçu Joe Friel‘e “sizi koç olarak tutmak isteyen sporcuda ne ararsınız, yani başarılı olabilecek sporcuyu nasıl tanırsınız?” diye sormuş. O da sporda en iyi noktaya (yazısında “excellence” kullanmış, tam karşılığı mükemmellik ama sanki her sporcu için en iyi noktayı kastediyor gibi algıladım) ulaşabilecek sporcuyu kestirmek için sırasıyla aşağıdaki göstergelerin kullanılabileceğini anlatmış.
[Kendi ağzından]
Motivasyon: Bu diğerlerinin toplamından bile daha önemlidir. Eğer sporcu motive değilse en iyi noktaya gelmesi neredeyse imkânsızdır. Aslında, motivasyon yoksa diğer göstergeler zaten yoktur. Ama motivasyondan söz ederken hedefleri ağzına pelesenk etmekten daha fazlasını kastediyorum.

Gerçekten motive bir sporcu durup kendi durumunu gözden geçiremez bile. Bu tip sporcular aşırı antrenman, sakatlık, hastalık veya tükenme gibi durumlardan uzak kalmak için gerçekten de bir koça ihtiyaç duyarlar. Koç sürekli motive etmek, ittirmek zorunda kalıyorsa sporcunun ne kadar yetenekli olduğunun bir önemi yoktur. Zaten koç hiçbir zaman tam anlamıyla motive edemez. Motivasyonun sporcunun kendi içinde olması gerekir. Sporcularla ön görüşme yaparken ne kadar motive olduklarını anlayabilmek için sorular sorarım. Örneğin, ne sıklıkla bir gruptan ayrı yalnız başlarına antrenman yaptıklarını sorarım. Düşük motivasyona sahip sporcular antrenmanda çoğunlukla arkadaşa ihtiyaç duyarlar. Eğer motiveyseniz aşağıdaki diğer göstergeler zaman içinde de olsa muhakkak ortaya çıkacaktır.
Disiplin: Bu basittir. Disiplinli sporcu günlük fedakârlıklar yapar ve en iyiye ulaşmak için zorluklara katlanır. Böyle sporcular neredeyse felaket bile olsa antrenman kaçırmaz. Hava durumu önemsiz bir etkendir. Disiplinli sporcu küçük detayların önemli olduğunu bilir. Beslenme, dinlenme, donanım veya hedefe ulaşmak için gereken diğer benzer konularda baştan savma yaklaşım sergilemez. Disiplin kolay değildir. Toplum motive olmuş kişileri kabullenebilir ama disiplinli kişilerle sorun yaşar. Çevrenizde garip karşılanmamak, kabullenilmek için disiplininizi düşük göstermek ve hatta saklamak zorunda kalabilirsiniz. Bu konuda iyi şanslar.

Kendine güven: Bazı insanlar, kendilerine ve davranışlarına sarsılmaz bir güven içinde yaşıyormuş gibi görünürler. Bu tür insanlar azdır. Yaptığı iş konusunda endişesi, şüpheleri olmayan çok az sayıda sporcu ile tanıştım. Kendine güven oldukça değişken boyutlarda olabilir. Birçoğumuz ortada bir yerlere düşeriz. Kendine güven tarafına doğru kaymak için hepimiz biraz başarıya ihtiyaç duyarız. Başarı güven getirir. Başarı olmadan insanın kendine güvenini artırması zordur. Birlikte çalıştığım güveni düşük atletlere günlük güven artırıcılar öneririm. Uykuya dalmadan önce o günkü antrenmanlarında veya ilgili etkinliklerinde herhangi seviyede bir başarıyı düşünmelerini salık veririm. Bu, küçük bir tepeyi yukarı koşarken güçlü hissetmek veya tatlı yerine meyve yemek gibi çok küçük bir başarı da olabilir. Nadiren büyük başarılar da olur. İşte onlar, ileride, belki bir yarış başlangıcında, güven sıkıntısı yaşadığınızda dönüp kullanabileceğiniz önemli başarılar olarak saklanması gerekenlerdir. İnsanın başarılarını düşünmesi yeni başarılar elde etmesini sağlar. Başarı kendine güveni doğurur.
Odaklanma: Buna “amaç” da diyebiliriz. Sporcu yaptığı sporda nereye gitmek istediğini bilmelidir. Günlük antrenmanlar en iyiye doğru yol almak için amaçlı aktivitelerdir. Her antrenman (ve ertesinde dinlenme) en iyiye doğru atılmış küçük bir adımdır. Ama her seferinde bir adım atmalısınız ki bu da bizi son göstergeye yani sabra getiriyor.

Sabır: Malcolm Gladwell’in kitabı The Outliers’da yazdığına göre bir insanın herhangi bir konuda ustalaşması için 10000 saat çalışması gerekirmiş. Ben antrenman saatlerini hiç istatistiksel olarak tutmadım ama deneyimlerim bana bir sporda en üst seviyeye ulaşmak için başladığınız zamandan bağımsız olarak 10 yıl ciddi şekilde çalışmanız gerektiğini öğretti. O nedenle bence Gladwell büyük olasılıkla haklı. Muhakkak istisnalar vardır ya da yüzeyden baktığınızda öyle görünüyordur. Ne zaman bir sporcu bir anda en üst seviyeye çıkmış gibi görünse onun bilinen başarı yolları dışında bir yoldan geliştiğini fark ederiz. Sabrın, bu uzun vadeli başarı yaklaşımından farklı olan bir bileşeni daha vardır. Bu yakın dönemli, günlük olan bileşen antrenmanlarda veya yarışlarda başlangıçta doğru tempoda kalabilme yetisidir. Bunu yapmayı öğrenemeyen atletler bu konuda ustalaşanlara göre daha az başarılı olurlar.
[/Kendi ağzından]
Sonra şöyle demiş… Dikkat ettin mi doğuştan gelen özelliklerden, fizyolojiden, yeteneklerden ve hatta deneyimden söz etmedim bile. Tüm bunlar, yukarıdaki göstergeler varsa bir şekilde öğretilebilir veya geliştirilebilir.
Yazının aslı Joe Friel’in kendi blogunda okunabilir.

Exit mobile version