Ritim Blog

Malum minimalist ayakkabı konusu

sahilde ayakkabılarGeçtiğimiz hafta Runner’s World sitesinde, koşu ayakkabısı sektörünü izleyen bir kuruluşun 2013 ilk çeyreği hakkındaki raporları ile ilgili bir yazı yayınlandı. Yazıya göre kuruluşun raporunda koşu ayakkabısı satışları bu çeyrekte %7-9 civarı artmış, özellikle de motion control (%25) ve stability (%10) kategorisindekiler bu artışa etki etmiş. Bu yükselişe negatif etkisi olan kategori ise minimalist kategorisiymiş ki aşağı yukarı %12-14 civarı bir düşüş yaşanmış. Raporu yazanların yorumu ise şu olmuş; “görünen o ki bu modanın da sonu geldi”.
Bu blogu takip edenler bilir, minimalist koşu ayakkabıları konusuna ben de ilgiliyim. Bu konuda çokça şey yazdım. Bu nedenle rapor ve sonrasında konuşulanlarla ilgili ben de birkaç satır yazmak istedim.

Öncelikle bu istatistiklerin/sonuçların normal olduğunu düşünüyorum. Bunu, parlayan ve sonrasında sönüp biten bir moda gibi değil yeni eklenen bir seçeneğin kendi normal büyüklüğüne ulaşırken çizdiği salınımlı bir grafik olarak yorumluyorum. Bu seçenek (minimalist kategori) Born To Run kitabının satışlarının patlaması sonrasında ortaya çıktı. Kitabın çıkışını 2009 dersek 2011 ve 2012 patlamanın en üst noktasıydı denilebilir. 2009 ve 2010’da çıplak ayak koşu ve minimal ayakkabı meraklısı çok sayıda insan çıktı ön plana. İnternetteki siteleri ve yazdıklarıyla, yeni seçimlerinin başarılarını çokça duyduk. Yalan değildi, gerçekten bu seçenek işlerine yaramıştı. Ama buradaki asıl sorun, seçeneğin işe yaramadığı durumlar gürültünün içinde pek duyulmadı. 2011 ve 2012’de büyük firmalar bu işe el attı ve çok sayıda alternatif model çıkarttı. Artık herkes minimalist ayakkabılara kolayca ulaşabiliyor ve geniş bir yelpazede yer alan çok sayıda model arasından kendine deneyecek bir tane bulabiliyordu. Sık sakatlanan birçok koşucu acaba çare bu mu diyerek hızla bu yeni seçeneğe sarıldı. Bunların büyük çoğunluğu yine sakatlandı. Çünkü (1) zaten sık sakatlanmalarının nedeni belki de ayakkabı seçimleri değil başka bir şeydi ve/veya (2) bu seçeneğe çok “hızlı” sarıldılar. Aklı başında birçok insan minimalist ayakkabılar hakkında şunları sık sık dile getirmişti oysaki:
-Minimalist ayakkabı (veya çıplak ayakla koşu) her derdin devası (gümüş kurşun) değil
-Minimalizme geçiş çok yavaş yapılmalı belki de ilk koşmaya başlıyormuş gibi davranmalı
-Denediğiniz ilk minimalist ayakkabı belki de sizin için uygun olmayacak, başka seçenekleri de hesaba katmalısınız
-Belki de bu kategori size uygun değil, hiçbir zaman bunlarla rahat ve sakatlıksız koşamayabilirsiniz

Herkes çıplak ayakla veya Vibram FFlerle koşamayınca konvansiyonel ayakkabılarla çorap gibi ayakkabılar arasında yeni seçenekler türedi. Esnek ama destekli, topuk farkı az ama hafif de olsa kontrollü, sıfır topuk farkına sahip ama bol yastıklamalı vb. çok sayıda seçenek piyasaya çıktı. Aslında bu, “ille de iki uçtan birinde olmak zorunda değilsiniz ortada bir yerde buluşabiliriz” demekti bence. Koşucuları bir çan eğrisi şeklinde düşünürsek iki uçta da az sayıda insandan oluşan birer grup olduğunu görebiliriz. Yani çıplak ayakla veya çorap gibi ayakkabılarla çok rahat, hızlı ve sakatlıksız koşabilenler veya ağır, yüksek topuklu ve bol destekli ayakkabılar olmadan koşamayanlar. Asıl büyük çoğunluğun ortada yer aldığı su götürmez. Herkes, kendine uygun seçimin, ortaya yeni çıkan bu yelpazenin neresinde olduğunu, okuyarak, araştırarak, destek alarak ve en nihayetinde deneyimleyerek bulacak.
“Basış kontrolü ve yastıklama çok önemlidir onlar olmadan herkes sakatlanır” cümlesinin yanlış olduğu savıyla ortaya çıkanlar benzer bir yanılgıya düştüler. Onlar da “yastıklama, destek ve kontrol çok kötüdür, onlar olduğu sürece herkes sakatlanır” dediler. Oysa bu tür yaklaşımlar her konuda olduğu gibi burada da yanlış. İnsan fizyolojisinin ve insan ayağının biyomekaniği o kadar karmaşık ve o kadar kişiye özel ki bu genellemeler çok tehlikeli.
Öte yandan “gördünüz mü minimalist akımın yanlışlığı ortaya çıktı o yüzden satışlar düştü” demek de çok yanlış. Bu bir sinüs eğrisi gibi salınacak ve kendi çizgisini bulacak diye düşünüyorum. Zaten artık grafikte iki çizgi yok, onlarca çizgi var. Her biri kendi eğimlerini bulup orada kalacak. Konvansiyonel ayakkabılar, geçmişlerinden, şu anki baskın durumlarından ve koşuya yeni başlayanlara önerildiklerinden dolayı muhtemelen her zaman en büyük paya sahip olacak. Diğerleri de ortadan kalkmayacak. Her koşucu kendisi için doğrunun hangisi olduğunu fark ettiğinde grafik yerli yerine oturacak.

Dün, salgın hastalıklarla ilgili bir belgesel izliyordum. Salgınların sonuçları incelendiğinde, günümüz dünyasında, veba paniğinin toplumlara ve dünyaya vebadan çok daha büyük zarar verebildiği görülmüş. 1994’de Hindistan’daki salgında ölü sayısı sadece 10’lu rakamlardayken paniğin yol açtığı zarar (sadece Hindistan’da değil birçok ülkede- diğer ülkelerde Hindistan’dan kaçan insanlara uygulanan kontrol ve karantina işlemleri nedeniyle) milyonlarca dolara ulaşmış. İzlerken aklıma minimalist ayakkabı akımı geldi. Bence insanların benzer davranışlarından dolayı minimalist akım normalde verebileceğinden çok daha fazla zarar verdi koşucu topluluğuna. Hindistan’da insanlar sağduyu ile sakince yapılması gerekenleri yapsalarmış ölü sayısı yine aynı kalıp bu kadar büyük ekonomik zarar olmayacakmış. Koşucular da sağduyulu davranıp ilk okudukları “ayakkabısız koştum ve sakatlığım düzeldi” makalesinden sonra Brooks Beast’lerini çıkarıp Vibram FF giyinerek 15 km koşmasalardı, bunun yerine okuyup, araştırıp, destek alıp, yavaşça deneyimleyerek doğruyu bulsalardı bu kadar tantana olmayacaktı.
Sizler bu konuda ne düşünüyorsunuz merak ediyorum. Lütfen yorumlar bölümünde paylaşın.
Not: Yazının en üstündeki küçük fotoğraf eşim Başak Gürbüz Derman tarafından çekilmiştir.

Exit mobile version