Ritim Blog

Metu Trail Run

Geçtiğimiz pazar günü 6 Nisan 2014’te ODTÜ kampüsü içinde bir patika koşusu düzenlendi. Aslında etkinlik bir “yarış” olarak duyuruldu ve organize edildi ama ben adında belirtildiği şekilde “koşu” olarak algılıyorum ve o şekilde anlatacağım. Neden “yarış” değil “koşu” dediğimi de yazının içinde bulacaksınız.
Ben koşuya bir hedefim olmadan, sadece bir koşu antrenmanı olarak katıldım. Mart ayının ilk yarısında bu yıl için koyduğum koşu hedeflerine ulaşarak bir maraton bir de yarı maraton koşmuştum. Artık uzun mesafe triatlon hedefi için yüzmeye ve bisiklete ağırlık vereceğim bir döneme girdiğimden performansımı ölçeceğim şekilde koşmayı düşünmeden kaydolmuştum. Aslında tek amacım, koşu organizasyonları konusunda inanılmaz talihsiz olan Ankara’nın bir yarış kazanması için orada olmak, katılımcı sayısını artırmak ve organizasyonu desteklemekti. İşler biraz farklı gelişse de bu amaçlarıma ulaştığımı düşünüyorum. Ancak, bu amaçlarıma tam olarak ulaşabilmem için bu raporu yazmalı ve hem organizasyon ekibine eleştirilerimi iletmeli hem de katılamayanlara etkinliği anlatmalıyım.

Metu Trail Run adı verilen etkinlik ODTÜ Orienteering ve Navigasyon Topluluğu tarafından düzenlendi. Etkinliğin web sitesi oldukça başarılı hazırlandı ve güncel tutuldu. Hatta son hafta içinde başlangıç noktası düzeltmesinin de dâhil olduğu son hatırlatmalar ve diğer detaylar epostası dahi iletildi.
Yarış sabahı ODTÜ’ye vardığımızda havuzun hemen yanındaki kayıt masalarına gittik. Etkinlik için çalışanlar oldukça organize görünüyorlardı. Hızla göğüs numarası, tişört ve çantadan oluşan malzemelerimizi aldık. Çoğul konuşuyorum çünkü İstanbul’dan bu yarışa katılmak için iki arkadaşım gelmişti. Verilen çantanın kumaş olması ve tasarımı çok hoşumuza gitti. Tişörte de oldukça özenilmişti. Ayrıca ODTÜ arazilerinde yapılan çalışmalarla ilgili birkaç broşür de eklenmişti çantaya. Bir öğrenci topluluğu olan ODTÜ ONT’ye bu etkinlikte ODTÜ, RaidLight Türkiye, Kosuyorum.net, Başarsoft, BV Sport, JavSu ve MerBe Timing destek oldu.
MTR Start
Yarışın en önemli kısmı olan zaman tutma işini üstlenen ekip bildiğim kadarıyla aynı anda start alma” üzerine kurulu bir sistem kullanıyor. Yani herkesi aynı anda başlamış sayıyor ve sadece bitişte zamanı okuyarak aradaki fark üzerinden sıralama yapıyorlar. Ancak bu yaklaşımda oldukça sakıncalı durumlar var. Örneğin bu etkinlikte üç farklı mesafede olan yarışlar üç farklı zamanda başladı. İlk olarak 36 km yarışçıları 9:43’te, sonrasında 18 km yarışçıları 10:10’da, son olarak da 7 km yarışçıları da 10:27’de start aldılar. 9:30, 10:00 ve 10:30 olarak açıklanan başlangıçlar az da olsa biraz kaymış oldu. Ancak 36 km ile start alan bir koşucu ilk turdan sonra yarışı bırakmasına rağmen, 18 km’de dereceye girdi. Öncesinde 18 km’ye kaydolmuş, sonrasında kaydını 36 km’ye değiştirmiş, ancak organizasyon bu değişikliği uygulamayı atlamış. Başlangıcı 9:43 olmasına karşın bitiş saatinden 10:10 çıkarılarak bu sonuca ulaşılması aslında buna benzer çok büyük hataların yapılmış olabileceğini gösteriyor. Başka bir koşucu (Ilgaz) 36 km yarışının ikinci turunda yarışı terk edip bitiş noktasına gelip, bitiş takı altından geçmek istemediğini çünkü DNF olması gerektiğini söylemesine rağmen çipin 15 metreden zaten okuduğunu öğrendi. Hem de bu koşucu sonuç listesinde yarışı gerçekten bitirmiş gibi 14. sırada yazılmış. Zaman tutma konusunda söylemek istediğim son şey bu yarışta olduğu gibi birçok kestirmenin ve kesişimin olduğu parkurlarda ara derece almak şart. Bunu çip okuyucu sistemle yapmıyorsanız bile hakemlerin elle tuttuğu zamanları değerlendirmeye katmak zorundasınız. Böyle bir zaman tutma sistemi kullanılıyorsa bunun adı “yarış” değil “koşu”dur. Dolayısıyla o gün ODTÜ’de koşu dostları ile güzel bir koşu etkinliği gerçekleştirdik diyebiliriz ancak.

Fotoğraf: Organizasyon ekibi

Benim koşuma gelirsek… 36 km koşucuları start aldıktan yarım saat sonra çıkacağımızı düşündüğümden sohbete dalmıştım. Bir anda start takının altında kalabalığı görüp hemen oraya koştum. Kalabalığın arasına katıldığımda organizasyondan birinin parkurdaki sapakları anlatmayı henüz bitirdiğini duydum. Sitede ve gelen epostada işaretleme yapıldığı yazmasına rağmen böyle bir anlatımın olduğunu görmek işaretleme konusunun biraz hafif geçilmiş olabileceğini düşündürdü. O an, koşarken etrafıma çok daha fazla dikkat etmem gerektiğine karar verdim. Patlama sesiyle koşmaya başladık. İlk bir kilometre grubun nasıl koşacağını izlemeye karar vermiştim. Ben keyfine katılmıştım ama yine de sıcak havada çok zaman geçirmek istemediğimden çok zorlayıcı olmayan ama yavaş da denilemeyecek bir tempoda koşacaktım. Grup çok temkinli başlayınca kendimi bir anda en önde buldum. Hemen arkamda yaşça benden büyük biri ile grubun biraz önünde kalmıştık. Tempo beni yıpratmayacak bir seviyede olduğundan ilk 3 km’yi bu şekilde geçtik. Geniş bir yoldan aşağı doğru hızla koşarken az önce önüme geçmiş olan bu arkadaş “buradan değil mi” diye bağırarak sert bir sağa dönüşle daracık bir patikaya daldı. Bu dar patikayı gözden kaçırmadığımıza sevinmiştim. Bu patikaya girdikten sonra önümdeki koşucu giderek hızlandı ve aramız açıldı. Arkadakilerle de yakın olmadığımdan dar patikada yalnız başına koşmaya başladım. Çok sert bir çıkışta yürürken arkama döndüm ve arkadakilerin de bizimle aynı yoldan geldiklerini görüp sevindim, çünkü o sert dönüşle daracık patikayı kaçırmak işten bile değildi. Sonradan öğrendim ki Ilgaz’ın da içinde bulunduğu büyük bir 36 km koşucu grubu bu patikayı görmemişler bile :).

7. km’de, uzun bir tırmanışın sonunda iki gönüllü sağa devam etmemizi söylediler. 3.km’den o noktaya kadar çalılardan sarkan plastik şeritlerin aralarındaki mesafe çok değişkenlik göstermişti. Bazen 50-100 m’de bir görürken bazen 1 km boyunca görmüyorduk. Görevlilerin gösterdiği yöne döndükten sonra ise hiç şerit görmedim. Önümdeki koşucuyu da artık göremediğimden emin olmadan sürekli koşuyordum. 10. km’ye geldiğimde artık kaybolduğumdan emindim. Bir yoldan aşağı döndüğümde arkamdan gelen iki koşucu “oradan olduğuna emin misin” diye bağırdılar. Geri yukarı koşup yanlarına gittim. (7-10. kmler arasını yukarıdaki resimde görebilirsiniz, ufak sapmam ve sonradan yine o yola dönüşümüz görülüyor) Ne arkamızdan birileri geliyordu ne de çevrede bir işaret görüyorduk. İçlerinden biri “ben … abiyi gördüm şu tarafa gidiyor” diyerek birinci sırada koşan koşucuyu takip etmeye karar verdi ve asfalt yola doğru koşmaya başladı. Ben diğer arkadaşla birlikte az önce inmeye başladığım yola doğru koştum. Bir süre koştuktan sonra benim saatime göre 13.km’de su istasyonuna vardık. İstasyondakiler “ilk defa mı buraya geliyorsunuz” diye sordular ve “öyleyse siz neden bu taraftan geldiniz, şu yoldan gelmeliydiniz” dediklerinde kaybolduğumuz resmileşmiş oldu. Zaten su istasyonunu 10. km civarında görmeliydik.
Aşağıdaki resimde kırmızı ile işaretli olan gerçek parkur. Mavi olansa benim koştuğum. Kaçırdığım yer tam da 3. km’deki sağa sert dönüşü olan ince patikaya benziyormuş. Geniş bir yoldan giderken böyle sert bir dönüşle daha dar bir yola ayrım varsa çok net bir işaret olmalı. O noktada tek başına olduğumdan inanın işaretler konusunda çok dikkatliydim. O halde bile kaçırabildiysem çok net olmadığından eminim. İşaretleme bu denli kritik noktalarda çok daha fazla önem arz ediyor. Tüm bu söylediklerime rağmen yolu kaybetmemin benim hatam olduğunu kabul ediyorum. Daha dikkatli olmalıydım.

O noktadan sonra epey moralim bozuldu. Keyif için katılmış olsam da kaybolmak gerçekten moral bozucuymuş. Sonrası zaten hem 18 km hem de görece yavaş kalmış olan 36 km koşucularından oluşan kalabalık bir grubun içinde koşarak geçti. Ben motivasyonumu kaybetsem de tempomu korumaya çalıştım. 10. km’de birlikte koşmaya başladığımız arkadaşla parkurun sonuna kadar beraber koştuk. Bitiş takını geçerken normalden 4 km ve 20 dakika fazla koşmuştum ve biraz sinirliydim. Biraz sıvı alıp, dağıtılan güzel makarnadan yiyince sıkıntım hızla kayboldu. Keyif için ve organizasyonu desteklemek için burada olduğumu anımsadım. Yıllarca ODTÜ’de bulunmama ve son 6 yıldır da Ankara’da koşuyor olmama rağmen daha önce hiç görmediğim/koşmadığım ODTÜ patikalarıyla tanıştığım fikriyle mutlu oldum. Ben zihnimi toparladığımda çevremdeki kızgın insanları fark etmeye başladım. 18 km ve 7 km koşucularından ön gruptakilerin neredeyse hepsi yolu şaşırmışlardı ve itiraz ediyorlardı. Görüp konuşabildiğim herkese “işaretleri takip edebilmenin de bu işin bir parçası olduğunu” anımsatmaya çalıştım. Bunu söylerken, işaretlemenin de iyi yapılmadığını kabul ettiğimi belirttim. Ancak o noktadan sonra yapacak bir şey yoktu. Artık olan olmuştu. Yapılabilecek tek şey organizasyona geri bildirim vermek olabilirdi.
Patika koşularına katılanlar olarak işaretleri takip etmenin bu işin bir parçası olduğunu ve önemini biliyoruz. Aykut bu konuda çok güzel bir yazı yazmıştı. Ancak koşuculara düştüğü kadar, hatta biraz daha fazla görev organizasyona da düşüyor. İşaretlemenin, 1) doğru ve takip edilebilir, 2) kaybolanın durumu hızla fark edebileceği kadar istikrarlı bir yapıda ve 3) dış etkenlerle yok olmayacak şekilde (rüzgâr, yağmur veya kötü niyetli insan) olması şart. Ilgaz’ın yarış raporunda belirttiği ve birçok yurt dışı patika koşusunda uygulanan sprey boya yaklaşımı hem kolay hem de tüm bu özelliklere uyuyor. Kaldı ki bu yarış oldukça kısa bir parkura sahip. Bir iki saat içinde bu üç özelliğe sahip işaretleme kolayca yapılabilir. Umarım organizasyonun bundan sonraki tekrarlarında bu konuya daha çok önem verilir.

Yarış sonrası ödül törenleri gerçekleştirildi. Her ne kadar çok sayıda kaybolma, itiraz ve hatalı ölçüm olsa da ödül törenleri keyifli bir şekilde tamamlandı. Yaş kategorilerinde ve genel sıralamada ilk üçler ödüllerini aldı.
Parkur

Zaman tutma

Organizasyon

Exit mobile version