Her Güne Bir Yarı Maraton – 2. Sezon

Her Güne Bir Yarı Maraton – 2. Sezon

17 – 28 Aralık tarihleri arasındaki 12 gün boyunca her gün bir yarı maraton koştum. Daha önce 5 ve 7 gün denemiş hatta 7 günlük deneme sonrası şöyle bir yazı yazmıştım. O yazıda:

Bu yazıyı yazıp yazmamak konusunda çok düşündüm. […] Yazmak istemedim çünkü gösteriş gibi olacaktı. “Bakın ben bunu yapabildim” diye herkese haber vermek fikri pek içime sinmedi. Ama sonra aslında bunun gösteriş olacak kadar önemli bir şey olmadığının farkına vardım. Çevremde bundan çok daha fazlasını çok daha iyi bir şekilde yapabilecek birçok insan var. […] Şimdi onlar ortada dururken bunun bir gösteriş yazısı olamayacağını anladım.

diye yazmıştım. Bu sefer de benzer düşünceler geçti kafamdan ama o yazıya gelen yorumlarda yazıp paylaşmanın insanları motive ettiğini ve ilham verdiğini okuduğum için bunu da yazmaya karar verdim. Hatta arada geçen sürede verdiğim o örneklere yenileri de eklendi; James Lawrence 50 günde 50 Ironman tamamladı. Arkadaşlarımdan biri de iki kez Spartatlon tamamladı; yani bir buçuk gün içinde 246 km koştu. Peki bir insan neden 12 günde 12 yarı maraton koşar? Ya da bir insan neden önceki yazıda ve yukarıda verdiğim örneklerdeki şeyleri yapar?
Aslında bunun cevabını hepimizin adına 1924’te George Mallory vermişti. Bir muhabirin “Neden Everest’e çıkmak istiyorsunuz?” sorusuna “Çünkü orada” diyerek hayatta yapmayı istediğimiz, hayalini kurduğumuz, yapabilir miyim acaba diye düşündüğümüz pek çok şeyi denerken/yaparken karşılaştığımız “neden” sorularına noktayı koymuştu. Deneriz, başarırız veya başarısız oluruz, belli olmaz. Sonu başarısızlık olsa da kaybımız başkalarına yol gösterecek, ilham olacak veya onları motive edecektir. Bu konuda düşündüğümde aklıma gelen diğer şey de rivayete göre bir felsefe sınavında sorulan “neden” sorusuna verilen “neden olmasın” cevabı oluyor hep. Bunu yapmak aklıma ilk geldiğinde kendi kendime “neden” diye düşünmüş cevap olarak da “çünkü yapabilirmişim gibi geliyor ve yapıp yapamayacağımı görmek için can atıyorum” cevabını vermiştim. Aslında bu konuda sevgili Aykut’un Koşu Gazetesi’nde yazdığı çok güzel bir yazı var. Şu bölümü buraya almak istiyorum, ama siz muhakkak tamamını okuyun:

Yazar ve filozof Howard Thurman, “Kendinize, dünyanın neye ihtiyacı olduğunu değil, size yaşama sevinci verecek şeyin ne olduğunu sorun. Ve hiç zaman kaybetmeden gerçekleştirin. Çünkü dünyanın ihtiyacı olan şey, yaşama sevinci dolu insanlardır” demiş. İyi bir dünya ancak iyi bireylerle başlar. Size yaşama sevincini tırmanmak veya koşmak veriyorsa dünya için kendi payınıza düşeni yapıyorsunuz demektir.

mertpistritim2
4. günden…  (Fotoğraf: Başak Gürbüz Derman)

İşte tüm bunların ışığında her gün yarı maraton koşmanın 2015’i bitirmek için güzel bir yol olacağını düşünüp giriştik bu meydan okumaya. Çoğul konuşuyorum çünkü bu sefer arkadaşlarım da bir kısmında veya tamamında yer almak istediler. Bu meydan okumanın aklımızdaki ilk şekli 17 Aralıkta başlayıp, yılın son 15 gününde koşmaktı. Sonra bunun genel antrenman düzenimize çok fazla negatif etkisi olabileceğini düşünerek 10 rakamını geçmeyi hedef olarak belirledik. Çünkü Ankara’daki koşu arkadaşlarımızdan biri (Sondre) geçen yıl benim yedi günlük denememi duyduktan sonra 10 gün yarı maraton koşmuştu. “Ee, madem önümüzde böyle bir başarı var o da bize ilham olsun” diyerek onu geçmeyi hedefledik.
Ben koşulacak yarı maratonlara 1 saat 45 dakikadan hızlı olmalı kuralını koydum kendim için. Hem, en iyi dereceme göre çok daha yavaş koşmak meydan okumaya uymaz düşüncesiyle hem de koşuları sabah mesaiden önce yapacağım için mümkün olan en kısa sürede tamamlamak amacıyla koydum bu kuralı. Yapılacak şeyi belirlemek kolaydı da yapmak o kadar kolay olmadı. Karşımdaki en büyük sorunlar, sabah karanlığı ve soğuktu. Seçtiğimiz tarih yılın en uzun gecelerini kapsıyordu. Bu tarihlerde güneşin 7:30’dan önce doğmaması benim antrenmanı 8:00’den önce bitirmek zorunda olma zorunluluğum ile çakışınca hafta içi koşularının karanlıkta başlayacağı kesinleşti. Bu tarihler aynı zamanda Ankara’da neredeyse en soğuk tarihler. Geçtiğimiz iki hafta boyunca sabah saatlerinde sıcaklıklar hep -5, -6 civarındaydı ve hep sisliydi. Koşu rotamın başlangıcını büyük caddelerdeki kaldırımlar olarak belirleyerek sokak lambalarından maksimum faydayı sağladım. Giyim konusunda da doğru kararları vererek üşümekten kurtuldum. Altta, orta kalınlıkta bir tayt, üstte uzun kollu fit tişört üstüne uzun kollu koşu tişörtü ve en üstte de rüzgarlık tercih ettim. Kafamda alnımı ve kafamın arkasını koruyan dörde katlanmış buff ve boynumda ikinci bir buff vardı. Sert ve soğuk rüzgarla karşılaştığımda boynumdaki buffı yüzüme çekip kendimi korudum. Ve tabii ellerimde eldiven. Bu yöntemlerle bahsi geçen zorlukları aştım. Diğer zorluklar her gün çok iyi beslenmek ve çok iyi uyumak gerekliliğiydi. Bu iki konuda da sevgili eşim destekçim oldu. Sağlıklı ve bol beslenebilmem için elinden gelen desteği sağladı. 12 gün boyunca akşamları 21:30 gibi erken bir saatte uyumamı da hoş karşıladı, hatta geç kalmamam için sürekli uyardı. Evde böyle bir destekçinin olması bu tür durumlarda çok büyük avantaj.

Koşuları çok uzatmamak ve sürekli küçük bir alanda dolanarak sıkılmamak için patika parkurlarını kullanamadım. Eve yakın olan sadece küçük patikalar var. Bunları tercih etsem hem çok fazla yükseklik kazanımı nedeniyle daha yavaş koşmam gerekecek ve koşular uzun sürecekti hem de alanlar dar olduğundan çok kısıtlı alanda dolanmam gerekecekti. Son yaptığım denemede yedi günün beşini bir kilometrelik bir parkurda yapmış, zihinsel olarak da antrenman yapmıştım. Bu sefer daha uzun süreceği için bu sıkıntıya girmek istemedim. Dolayısıyla neredeyse tümünü asfaltta veya kaldırımda koşmak durumunda kaldım. Sadece iki cumartesi 13 kilometrelik bölümü Beytepe’deki pistte koştum (son 8 km için pistten eve koştum). Sonuçta toplam 253,3 kilometrenin sadece 26 km’si tartan pistte koşulmuş oldu. Asfalt ve kaldırımda bacaklarımı ve eklemleri korumak için Nimbus 17 ve Kayano 21 çiftini seçtim. Hem çok rahat hem de yastıklaması bol bu iki model sayesinde neredeyse hiç sıkıntı yaşamadım. Bir kısmı pistte geçecek olan günlerde de DS Trainer tercihim oldu.
Koşuların eforları çok yüksek olmadığından 11 gün nabız bandı kullanmadım, sadece yedinci gün durumu görmek adına bir kere üzerimdeydi. O gün nabzım 135-154 arasında seyretmiş, ortalamada 142 bpm olmuş. O gün, sürenin %78’inde nabzım Zone 2‘de yani 146’nın altında kalmış. Hafta içi seçtiğim parkurda yükseklik kazanımı yaklaşık 200 metre civarında. Bir iki küçük tırmanış yapmak, bir tane de uzun yokuş çıkmak gerekiyor. Sanırım o tırmanışlar sırasında da Zone 3’e geçiyordum.

Pist ve sis
11. günün başlangıcı pistteydi (Fotoğraf: Can Özbek)

En büyük korkum Ankara’nın dondurucu soğuğunun ve hava kirliliğinin, yorgunlukla birleşerek beni hasta etmesiydi. Neyse ki bu gerçekleşmedi. Yerlerin kayganlığı ve karanlıkta köpek sorunu da gözümü korkutan şeylerdi. Hiç köpek olayı yaşamadım ama bazı günler kaygan zemin beni zorladı.

Kasım ve aralık aylarını hacim artırmak için kullanmayı planlamıştım. Bu deneme için doğru bir zamanlama oldu. Zihinsel olarak büyük katkısı olduğunu düşünüyorum. Sabah karanlığında o soğukta çıkıp 12 gün üst üste 21 km koştuktan sonra artık daha geç saatlerde çıkıp daha yumuşak havalarda, daha kısa antrenmanlar yapmak bana çok çok kolay gelecektir, eminim. Kimilerine göre çok kolay, kimilerine göre zor olan böyle bir seriye kalkıştım, çünkü yapabileceklerimin sınırında görünüyordu. Bana göre yapması aşırı basit veya beni çok aşan bir şey olduğunu düşünseydim kesinlikle kalkışmazdım. Böyle şeyleri planlayacak olanlara ilk önerim kendilerini iyi tanımları ve tartmaları olacaktır. Sonrasında iyi bir planlama ve zamanlama ile kalkışılan böyle meydan okumaların başarıyla sonuçlanmaması için neden yok. Başarıyla sonuçlanmazsa kişinin kendini tanımasını sağlayacağına, başarıyla sonuçlandığında ise kişinin kendine güvenini artıracağına, zihinsel olarak zorluklara karşı direncini geliştireceğine inanıyorum. Önemli olan kendini tanımak, bilmek.
Bir sonraki meydan okuma ne olur bilmiyorum, bakalım hep birlikte göreceğiz.

Koşuların detayları aşağıda. Daha fazla detay için tarihi tıklayarak Strava sayfasına bakabilirsiniz.

no tarih başlangıç mesafe zaman pace yük.kaz. (m) ayakkabı
1 17.12.2015 06:37 21,1 01:43:42 04:55 202 Nimbus 17
2 18.12.2015 06:30 21,1 01:42:31 04:51 194 Nimbus 17
3 19.12.2015 08:00 21,1 01:42:35 04:52 48 Nimbus 17
4 20.12.2015 11:01 21,1 01:43:40 04:55 92 DS Trainer 19
5 21.12.2015 06:19 21,2 01:43:32 04:53 207 Kayano 21
6 22.12.2015 06:29 21,1 01:43:12 04:53 209 Nimbus 17
7 23.12.2015 06:25 21,1 01:41:23 04:48 187 Nimbus 17
8 24.12.2015 06:30 21,1 01:40:27 04:45 199 Kayano 21
9 25.12.2015 06:32 21,1 01:42:27 04:51 228 Nimbus 17
10 26.12.2015 07:55 21,1 01:39:23 04:42 59 Nimbus 17
11 27.12.2015 11:12 21,1 01:41:37 04:49 87 DS Trainer 19
12 28.12.2015 06:27 21,1 01:43:40 04:55 197 Nimbus 17

“Her Güne Bir Yarı Maraton – 2. Sezon” hakkında 7 yorum var

  1. Tum sportif ve/veya bilimsel yontemlerin yanisira, yasanilan ve de paylasmaya deger bulunan bu aktitelerin asil guzelligi (okuyucu acisindan), performanscinin aldigi keyfi her bir satirda nakledebilmis olmasi sanirim. O yuzden her acidan tebrik ederim.

  2. Merhaba Mert hocam,
    Çok ilham verici bir paylaşım. Howard Thurman dan yaptığınız alıntı ise harikaydı. Benzer meydan okumalar için güçlü bir ışık yaktınız. Tabi yarı maratonlar şeklinde olmayacak benimkiler:)
    Belki her gün bir 10-15 km, belki her ay bir maraton gibi. İyi ki varsınız.
    Çok çok teşekkürler

  3. Antremanların sonrasındaki dinlemne periodlarını nasıl geçirdiniz? paylaşırsanız çok sevinirim.

    1. Koşu biter bitmez iyi beslenme ve esneme, gün boyunca bol sıvı tüketimi, gün içinde yorucu aktivitelerden uzak durma ve geceleri en az 8 saat uyku olarak özetleyebilirim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir