Aladağlar Sky Trail Yarış Rotasındaydım

Aladağlar Sky Trail Yarış Rotasındaydım

Aladağlar Sky TrailSanırım ülkedeki koşu ve dağcılık dünyasında duymayan kalmamıştır; 15 Ağustos’ta Türkiye’deki ilk Sky Trail (yüksek rakımda patika) yarışı koşulacak. Raidlight sponsorluğunda Ordos ve Argeus ortak organizasyonu olan yarış duyulduğunda ilgi çok büyük olmuştu. 100 kişi ile sınırlanan katılımcı sayısına kayıtlar açıldıktan sonra 8 saat içinde ulaşılmış, ardından sayı 150’ye ve sonrasında 160’a çıkarılarak kura yöntemi ile katılımcılar belirlenmişti. Ben de ilk etapta kaydolamamış ama ardından -genelde olduğunun aksine- şansımın yaver gitmesiyle bu 160 kişi arasına girmeyi başarmıştım. Bu yarış oldukça özel, çünkü ülkede rotası bu kadar yüksekte, dağlardan, zirvelerden ve zorlu geçitlerden geçen başka bir yarış yok. Bu kadar zorlu olan bir yarışta rotayı hiç görmemiş olmak, rota hakkında kaba bilgilerden fazlasını bilmemek riskli olabileceğinden bayram ile uzayan hafta sonu tatilini rotayı yerinde incelemek için kullanmaya karar vermiştim. Tam olarak planladığım gibi olmasa da kararımı gerçekleştirdim. Herkesin böyle bir fırsatı olamayacağını tahmin ettiğim için aşağıda rota hakkında edindiğim izlenimleri de içeren yolculuk güncesini paylaşıyorum. Umarım katılımcılara ve ileride katılacaklara faydası olur.

Not: “Bana ne senin anılarından, kısaca rotadan ve yarış hakkındaki düşüncelerinden bahset” diyorsanız, en altta TL;DR bölümüne atlayabilirsiniz.

Demirkazık-Sokullupınar

Kertenkeleler takımından Deniz ve Banu ile yaptığımız bir sohbet sırasında onların da benzer bir planı olduğunu öğrendiğimde gözlerim parladı. Deniz ve Banu’dan yine bu blogda, Ironman Kopenhag yarış raporunda söz etmiştim. Aslında daha çok macera yarışlarında boy gösteren -ve oldukça başarılı sonuçlar alan- çift son zamanlarda uzun patika koşularına da katılmaya başladılar. 15 Ağustos’ta onlar da yarışta koşacaklar ve onlar da rotayı keşfetmeyi planlıyorlarmış. Hedefler ve zaman uyunca hızla kaba bir plan yaparak tatili beklemeye koyulduk. 16 Temmuz perşembe günü saat 13.30 civarında arabayla Niğde-Demirkazık’a doğru yola çıktık. En uygun güzergah olan Ankara-Adana yolunda aşırı bir bayram trafiği olacağını tahmin ettiğimizden Kırşehir-Nevşehir hattını kullandık (yol çok düzgün, tercih edilebilir). Yaklaşık 5,5 saat sonra Demirkazık Köyü’ndeki Mümtaz Çankaya Dağ ve Kayak Evi’ne vardık. Arabayı dağ evinin yanına park edip kamp yükümüzle Sokullupınar’a doğru yürümeye başladık. Planımız o geceyi Sokullupınar kamp alanında geçirip sabah erkenden tırmanışa geçmekti. Yarışın rotası da aslında tam bu şekilde başlıyor. Hava kararırken yaptığımız bu yürüyüşle yarışın rotasının ilk 5 km’lik bölümünü de tanımış olduk.
Aladağlar Sky Trail yarış rotası
Bir sürü yer adından söz edeceğim için kısaca yarış rotasını tanıtmakta fayda var. Yukarıdaki resimde de görüleceği üzere, Demirkazık Köyü’ndeki dağ evinden başlayan yarış yaklaşık 5 km ilerideki Sokullupınar kamp alanından geçerek Karayalak vadisine giriyor ve oradan Çelikbuyduran geçidine tırmanıyor. Çelikbuyduran’dan sonra Emler zirvesine yönelen rota, sırttan aşağı inerek Yedigöller platosundaki kamp alanına yöneliyor. Direktaş dibindeki büyük gölden dönerek platodaki göllerin arasından ilerleyip Hasta Hocanın Yurdu’ndan geçen rota Çağalın Geçidi’nden geçip Maden Yayla’ya, oradan da vadiden Pınarbaşı’na iniyor. Pınarbaşı’ndan sonra yine başladığı noktada son buluyor.
Aladağlar Sky Trail profil
Aladağlar’daki dağcılık faaliyetlerinin birçoğu Sokullupınar kamp alanından başlıyor. Faaliyetlerde çoğu zaman Sokullupınar’a kadar olan yolda zaman ve efor kaybetmemek için traktör veya arazi aracıyla bu rotada insan ve yük taşıyan belirli kişilerin hizmetlerinden faydalanılıyor. Bize de bunu yapmamızı önerenler olmuştu ama hem rotayı tanımak hem de ana amaçlarımızdan biri olan doğada egzersiz ile uyuştuğundan bu 5 km’lik yürüyüşü yapmak istedik. Demirkazık Köyü’nün rakımı 1650 m civarında, Sokullupınar’ın ise 1990 m. Yani yaklaşık 5 km içinde toprak bir yoldan hafif hafif tırmanarak 340 metre kadar yükselen bir yoldan söz ediyoruz. Zemin o kadar düzgün ki binek arabayla bile gidilebilen bir yol. Sadece yolun bir iki noktasında akan suların oluşturduğu, binek arabaları zorlayabilecek birkaç geçiş var o kadar. Hatta bu yıl oralarda da çok büyük sorun olmadığını yürürken gördük. Yükseklik, eğim ve zemin düşünüldüğünde yarışın az sayıda olan rahat koşulabilir kısımlarından biri burası. Planımızın ikinci aşaması, cuma sabah çok erken uyanıp bir şeyler yedikten sonra kampı toplayıp, kamp yükümüzle Karayalak vadisinden tırmanarak -ilk kontrol noktası olan- Çelikbuyduran’dan geçip iki gece geçireceğimiz -ikinci kontrol noktası olan- Direktaş önündeki Yedigöller kamp alanına varmaktı.
Bu noktada dağcılık konusunda kafamızı kurcalayan bir detaya değinmem gerek. Birçok dağcılık faaliyetinde zaman ve efordan tasarruf etmek -ve belki de konfor- için kamp yükü katırlara taşıtılıyor. Bunu 2011 yılında Emler ve Ağrı tırmanışlarında öğrenmiştim. O tırmanışlar benim için son olmuştu, sonra bir daha böyle bir şey yapmamaya karar vermiştim. Dağlarda bu işi yapan, katırcı denen insanlar var. Faaliyete giden kişiler yüklerini bu insanlara verip para karşılığında katırlarla taşımalarını sağlıyorlar. Sebep ne olursa olsun hayvanları böyle zor koşullarda ağır yükle o dağlara sürmenin yanlış olduğunu düşünüyoruz. Bir kez böyle yüklenip o fena zeminlerde yürümeye zorlanan hayvanları gördüğünüzde sizin de içinizin sızlayacağına eminim. Bu kolaylık -özellikle ilk kez dağcılık faaliyetine katılan- tırmanıcıların gerekli gereksiz bir sürü şeyi dağa götürmelerinin önünü açıyor ve hayvanlara çektirilen eziyetin biraz daha artmasına neden oluyor. Gerçekten doğa ile mücadele etmek veya doğa ile baş başa kalmak isteyen insan minimum malzemeyle, kendi çabası ile tırmanmalı/yürümeli ve bu mücadelesinde/keyfinde hayvanları sömürmemeli (buna kaz tüyü montlar ve uyku tulumları kullanmama hassasiyetini göstermeyi de dahil edebiliriz – kaz tüylerinin büyük bir oranda canlı kazlardan yolunarak elde edildiği detayını eklemem gerek). Biz de kamp yükümüzü katırcılara verip, yarış rotasında hızla ve rahatça ilerleyebilirdik ama bunu yapmadık. (Ek: Bu konuda en alttaki yorumlar bölümünde katkılar var, ilginizi çekebilir.)

Sokullupınar-Yedigöller Platosu

Cuma sabahı, plana uygun şekilde erkenden uyandık. Sis altında kahvaltı ettikten sonra kampı topladık ama bir sorun vardı, Başak’ın bir iki gündür süren hastalığı ağırlaşmıştı ve halsizleşmesine neden olmuştu. O noktada acaba bu etkinliği sonlandırıp dönmeli miyiz diye düşünmeye başladık. Bir başka seçenek Deniz ve Banu’nun plan doğrultusunda devam etmesi bizim onları Sokullupınar’da beklememizdi. İkisini de yapmadık ve bir süre olduğumuz yerde vakit geçirip Başak’ın durumunun gelişimine göre hareket etmeye karar verdik. Normalde mümkün olan en erken vakitte Yedigöller kamp alanına varacak, biraz dinlendikten sonra yarış rotasına uygun şekilde Emler zirveye tırmanıp geri kamp alanına dönecektik. Bekleyişimizi 8:30-9:00 civarında sonlandırıp yavaş da olsa yukarıdaki kamp alanına yürümeye, zaman kalmazsa Emler zirveden vazgeçmeye karar verdik. Aslında Başak’ı o hasta haliyle yukarıya sürüklemek canımı sıkıyordu ama hem Aladağları görmek hem de kamp yapmak onun da çok istediği bir şey olduğundan bu riski almak uygun göründü. Yürümeye başladık. Sokullupınar’dan çıkınca, rota bir süre daha öncesinde olduğu gibi traktör yolu şeklinde devam ettikten sonra dar bir patikaya dönüşüyor. Patikaya dönüşmeden önce başka bir kamp alanının daha yanından geçiliyor. Hem Sokullupınar kamp alanında hem de bu kamp alanında su kaynağı var. Yarışta, vadiye girmeden önce bunlardan birinde suları tamamlamak neredeyse ölümcül önemde.
Karayalak Vadisinin girişinde “kapı” denen bir bölüm var. Vadinin tam başlangıcında zorlu bir geçiş olduğundan sanırım adını böyle koymuşlar. Kapıya kadar dar patikadan ilerlemek zorlayıcı değil. Burada halen rahat koşmaya devam edilebilir. Kapıya varıldığında çarşak zeminde sert bir tırmanış başlıyor. İlerlemek çok kolay değil. Sakince tırmanmak gerek. Kapıdan sonra zorlu tırmanış devam ediyor. Üstüne üstlük bu sefer yolun yanlarında oldukça tehlikeli yarlar var. Bu sert ve korkulu tırmanış sıcak havayla birlikte enerji tüketiyor. Dokuzuncu kilometre civarında bir tepenin üst kısmına varılıyor, burada tırmanış nispeten hafifliyor ve bu şekilde 1,5 km kadar devam ettikten sonra Çelikbuyduran’a 1 km kala aniden sertleşiyor. Hem sert tırmanış hem de sürekli aşağı kaydıran çarşak zemin bu bölümü en zorlu kısımlardan biri yapmaya yetiyor. Neyse ki sonunda Çelikbuyduran kaynağı var. Tepedeki kamp alanından 50 metre kadar aşağıdaki bu kaynaktan akan su inanılmaz derecede soğuk. Hatta atlara ve katırlara hastalanırlar diye bu sudan içirmiyorlarmış. Alüminyum su kaplarımıza su doldurduktan sonra kabı elimde tutamadığımı söylemem suyun soğukluğu hakkında bir ipucu verecektir. Biz burada yemek molası uzunluğunda bir mola verip sağlıklı olan bizi bile tüketen zorlu tırmanışta Başak’ın sıfıra inen enerjisini yenilemek için epey zaman harcamayı göze aldık. Yarışta -eğer hava kapalı ve esintili değil de açık ve güneşliyse- burada serinlemek için her şeyinizi/yerinizi ıslatın, su taşıma kaplarınızı doldurun ama çok su içmeyin, daha doğrusu yanınızda kalan ılık su varsa karıştırıp için.

Çelikbuyduran boğazı
Çelikbuyduran boğazı. Biz iniyoruz ama yarışta buradan çıkılacak. (Fotoğraf: Başak Gürbüz Derman)

Emler’e tırmanmaya başlamak üzere Çelikbuyduran boğazını aşmak için kaynaktan ayrılıp bir süre daha tırmanmaya devam etmek gerekiyor. Ama kaynak öncesindeki sertlikten dolayı burası çok hafif gelecek. Bol çarşak zeminde ilerlemek çok zor değil. Yarış rotasında boğazı geçer geçmez sola sert dönüşle Emler zirveye tırmanış başlıyor. Biz dördümüz, düz ilerleyen ve Yedigöller Platosu’na doğru inen patikadan devam ettik. Gün epey ilerlediğinden kamp yerine varıp, dinlenip geri Emler’e dönmek planı artık pek geçerli görünmüyordu. Yarış rotasıyla kesiştiğimiz noktada biz Başak’la kamp alanına doğru ilerlerken Deniz ve Banu kamp yükünü o noktaya bırakıp Emler zirve yapmak üzere yarış rotasına yeniden girdiler. Başak’la bir an önce kamp alanına gidip, çadırı kurarak dinlenmeye geçmemiz gerektiğinden ben o kısımdan tamamen vazgeçmiştim. Öyle de yaptık, çadırı kurup dinlenmeye çekildik. Akşama doğru Denizler de döndü ve akşam yemeğimizi yerken rotanın o kısmını detaylıca konuştuk.
Dağda hava çok ilginç. Biz orada olduğumuz süre boyunca açık ve güneşliydi. Böyle olunca güneş göründüğü süre boyunca kavurucu bir sıcak oluyor. Güneş batar batmaz hava sıcaklığı çok hızlı bir biçimde düşüyor, dondurucu soğuk başlıyor. Gece boyunca da bu dondurucu soğuk devam ediyor ve güneşin doğuşuyla birlikte yarım saat içinde yeniden sıcak başlıyor. Öyle ağaç, bitki gibi şeyler de olmadığından gün boyu güneşe maruz kalınıyor. Sürekli güneş kremi ve dudak kremi kullanmak şart. Güneş tepedeyken esintili bir yerdeyseniz yanıp kavrulduğunuzu fark etmiyorsunuz. Tepelerin veya büyük kaya bloklarının gölgesine girildiğinde, hele biraz da esinti varsa bu sefer de hemen üşümeye başlıyor insan. Yani yarış sırasında bir anda bulutlar gelse, bir de rüzgâr çıksa çok üşümek olası. Buna hazırlıklı olmak şart. Zaten her yerin çarşak olmasının ana nedeni de bu: sıcaklık o kadar sert ve hızlı değişiyor ki taşları çatlatıp, parçalıyor.

Direktaş-Maden Yayla

Ertesi gün için planımız bulunduğumuz yere çok yakın olan ikinci kontrol noktası, Direktaş’tan Maden Yayla’daki üçüncü kontrol noktasına kadar koşmaktı. Yarışta kullanacağım ekipmanı ve ayakkabıyı (Asics Fuji Sensor 3) da yanımda getirmiştim. Kuşanıp saat 9 civarı koşmaya başladık. Yedigöller Platosu boyunca ilerleyen bu kısım hafif iniş çıkışlarıyla koşulası bir bölüm. Hem şahane manzaralar var hem de zemin ve eğimler koşmaya çok müsait. Eğer buraya kadar enerjinizi saklayabildiyseniz gaza basmanın tam vakti. Ama çok da fazla gaza basmayın çünkü plato sonunda sizi bir sürpriz bekliyor. Hem çok hızlı giderseniz çevrenin güzelliğini kaçırabilirsiniz. Bazen küçük bir tepeyi tırmanırken bir anda yukarıda beliriveren masmavi küçük bir göl insanı keyiflendirebiliyor. Biz de rahat bir tempo tutturup ilerlemeye başladık. Bu noktada nasıl yarış rotasını izlediğimizden bahsetsem iyi olacak.


Direktaş’ın gün batımında Yedigöller kamp alanından görüntüsü
Yarışın sitesinden rotanın kml formatındaki dosyasını indirdik ve gpx formatına çevirdik. Ben Garmin 910XT’ye bir “course” olarak yükledim. Banu da küçük bir el gps cihazına aktarmış. Banu aynı zamanda tüm ilerlememiz boyunca rotayı cihazında izledi ve tüm izlerimizi kaydetti. Ben sadece Direktaş’tan Maden Yayla’ya olan koşumuzu “course” üzerinden takip etmeye çalıştım. Böylece kml dosyasının doğruluğunu ve geçerliliğini de test etmiş olduk. Kontrol noktamız da kolaylıkla ayırt edilebilir yürüyüş izleriydi. Yani kml dosyasına göre ilerlemeye çalışırken belirgin bir iz göremiyorsak ya da paralel bir veya birkaç patikadan birini seçemiyorsak o bölümlerin kml dosyasında sorunlu olduğuna karar verdik. Aslında bu tip bölümler çok az. Çelikbuyduran boğazından Emler’e çıkış ve oradan Yedigöller Platosu’na iniş kısmı oldukça belirsiz. Bu bölümün iyi işaretlenmesi şart. Çünkü bazı noktalarda sırt çok inceliyor ve bazı izler tehlikeli derecede uçuruma yaklaşıyor. Bazen de karlı bölümlerin sağından mı solundan mı gidileceği belirsiz. Bir başka belirsiz bölge de Direktaş’ın dibindeki kısım. Kamp alanından sonra Hasta Hocanın Yurdu’na kadar olan kısımda patikayı sıkça kaybedip yeniden bulduk. Bu bölüm oldukça kafa karıştırıcı ama sonrasında Maden Yayla’ya kadar sorun yok. Yani iyi bir işaretleme ile bu iki bölüm de halledilirse kaybolma derdi çok olmaz. Ancak şöyle bir sorun var: bazı noktalarda iki nokta arasında birden, hatta bazen ikiden çok patika görünüyor. Kimisi görece kolay ve uzun, kimisi dik ve kısa. Acaba burada seçim koşuculara mı bırakılacak yoksa net işaretleme ve takip mümkün olacak mı? Bu belki de büyük bir sorun değil ama uçurumdan biraz uzak geçmek isteyen bir koşucuya, doğru rotadan koşmadığı yönünde uyarı gelir mi diye düşünüyor insan. Aslında kontrol veya takip etmek de bu coğrafyada çok zor. Bunun aşırı uç bir örneği rotanın Direktaş dibinde kıvrıldığı yer. Aslında 300 metre kestirme koşarak neredeyse 2 km yol kısaltmak mümkün. Ama kıvrımın en ucunda kontrol noktası olduğundan bunu kontrol etmek kolay olacaktır. Kolundaki saatten rota izleyenlerin burada şaşırıp kısa kesmeleri kontrol noktasını atlamalarına sebep olabilir, aman dikkat.
Gelelim platonun sonunda sizi beklediğini söylediğim sürprize. Aslında eğim grafiğini inceleyen herkes dikkatini yarışın başındaki Sokullu-Çelikbuyduran arası tırmanışa veriyor ama Çağalın Geçidi denilen, platonun sonundaki bu geçit de oldukça ürkütücü. Platoda koşarken tam karşınızda duvar gibi yükselen bir tepe görüyorsunuz. Ben sürekli herhalde ileride sağa dönüp çevresinden dolaşacağız diyerek ilerledim ama saatteki harita sürekli düz görünüyordu. Tepenin dibine vardığımda rota hala düz olunca önümdeki çarşaktaki izlerden en belirgin olanına girdim. Hem çok dik hem de akar çarşak olunca tırmanmak çok zor oldu. Bu kısımda yükselirken aklımda Tahtalı’nın son kısımları geldi. Bir şekilde tepeye vardıktan sonra rota zirveye doğru sola kıvrılıyor. Buradaki zirvenin manzarası büyüleyici. Kendinizi çok fazla kaptırabilirsiniz. İnsan, neredeyse bütün dağ kütlesini görebiliyor ve heybetinden etkileniyor. Zirveye yakın büyük bir karlı bölümün solundan ilerledikten sonra dimdik şekilde inen kayalık bir bölüm başlıyor. Rotada gördüğüm en korkunç yer burası diyebilirim. Zemin kaya, kaymıyor ama küçük zigzaglar şeklinde inen bu kısımda sol taraf çok (ama çok) yüksek bir uçurum. Bazen zigzagın köşesi o uçurum oluveriyor. Çok hızlı ve dengesiz inmeye çalışan biri buradan uçabilir. Belki yarış sırasında burada sabit bir hat çekilmiş olabilir, bilemiyorum, ama hat olmadan inecekseniz çok dikkatli olun. Kayalık olduğundan yolun gidişatını göremiyorsunuz ama sık sık oluşturulmuş babalar (taşların üst üste konmasıyla oluşturulmuş sahte tepecikler) size yol gösteriyor. Bu inişte çok dikkatli olunmalı.

Çağalın geçidi çıkış
Çağalın Geçidi çıkışı (Fotoğraf: Kertenkeleler)

Kayalık inişten sonra hafif iniş çıkışlı güzel bir patika ile Maden Yayla’ya doğru ilerleniyor. Bu kısım da koşmak için ideal. Sadece bazı bölümleri çok yüksek çarşak bayırların yanından, ince ve kaygan patikalarda geçiyor. Bu kısımlarda da dikkatli olunmalı, yoksa çarşak bayıra düşmek ve aşağı kadar kaymak kaçınılmaz. Yeri gelmişken çok önemli bir şey eklemem gerek. Batonsuz bu rotaya çıkmak bence çok yanlış bir karar olur. Neredeyse tüm rotada baton hayatınızı kolaylaştıracak (hatta bazen kurtaracak). Görece düz ve sağlam zeminli bölümlerde elinize alıp koşarken kullanmayabilirsiniz ama kesinlikle kullanacağınız (kullanmanın neredeyse zorunlu olduğu) bölümler çok fazla. O yüzden benim tavsiyem bu yarışı batonla koşmak yönünde. Ben de rotayı görene kadar batonsuz gelmeyi düşünüyordum ama bu üç gün kararımı tamamen değiştirmeme neden oldu.
Maden Yayla kontrol noktasına varmadan hemen önce bir dere var. O derenin kenarında durduk, serinledik, sularımızı yenileyip bir şeyler yedik. Aynı yoldan kamp alanına geri döndük. İkinci ve üçüncü kontrol noktası arasındaki yolu yarış rotası yönündeki gidişte 2 saat civarında almışız. Yarışta daha hızlı olur mu bilmiyorum? Muhtemelen yolu arama, etrafı tanıma gibi şeyler olmadığından ve daha konsantre olacağımdan dolayı daha hızlı olacaktır ama bir yandan da Demirkazık’tan Emler’e kadar tırmanmış olmanın yorgunluğu olacak. İki saat için mesafenin yaklaşık 9,5 km olduğunu düşününce yarış için zaman planlamalarını yeniden gözden geçirmek gerektiği anlaşılıyor.

Çağalın Geçidi'nden Yedigöller platosu
Çağalın Geçidi’nden Yedigöller platosu (Fotoğraf: Kertenkeleler)

Yüksekliğin performansım üzerinde çok etkisi olmadığını gözlemledim. Öncelikle bu yanlış bir gözlem olabilir. Doğru ise, Ankara’da (1000-1200 m rakımda) yaşıyor olmam belki bir avantajdır. Daha önce bu veya bundan daha yüksek yerlerde bulundum ve bu yüksekliğin vücudumda hastalık etkisi yapmadığını gördüm. Performansım koşu/yürüyüş sırasında belki çok etkilenmedi ama 18 km’lik bu son koşudan sonra, zorlayıcı bir intervalden sonra olduğu gibi bir süre öksürdüm. Bundan çıkarımım, ciğerlerimin normalden fazla zorlanmış olabileceği. Bu birkaç gün içinde zaman zaman baş ağrısı çektim, yükseklik nedeniyle olduğunu düşünüyorum. Özetle, temkinli olmak, kendini dinleyerek ilerlemek lazım. İnsan, aniden çok negatif etkilenebilir ve ilerlemez hale gelebilir, dikkatli olmakta fayda var. Sürekli bol sıvı tüketmek şart.
Kamp alanına döndükten sonra biraz dinlenip yakındaki bir gölde serinlemeye gittik. Göllerin suları bacakları dinlendirmek için yeterince soğuk. Akşam yemeği için kampa döndüğümüzde kaynatmaya çalıştığımız suda ufak kurtçuklar gördük. Tümünü boşaltıp yeniden doldurmaya gittiğimizde kamp kullanımı için ortak olan hortumun ucuna bağlanmış bir sünger olduğunu fark ettik. Kamp alanında sürekli kalan adamlar kurtçukları süzmek için bağladıklarını söylediler. Bu hortum epeyce yukarıdaki bir kar suyu akıntısından aşağı uzatılmış durumda. Çevreden pislik karışacak bir durum yok. Oradaki insanlar, neredeyse Sokullupınar hariç her kamp alanında bu durumun olduğunu söylediler. Bir buçuk gündür oradaki suyu kullanıyor olduğumuzdan canımız epeyce sıkıldı ama yapacak bir şey yoktu. Kaynattığımız ve sıcak kullandığımız sular neyse de soğuk diye kana kana içtiğimiz suyun böyle olması üzücü. Yarış sırasında verilecek su muhtemelen bu kaynaklardan karşılanacak. Bu detayları aklınızda bulundurmanızda fayda var. Ya umursamadan tüketecek ve yarış sonrası kontrol ettireceksiniz ya da yarış sırasında kullanmak üzere başka önlemler alacaksınız (damla veya tablet halinde suya katılan kimyasallar eklemek gibi). Ben de henüz ne yapacağımı bilmiyorum. (Ek: Organizasyondan arkadaşlar “istasyonlarda verilecek bütün içme suları ambalajlı olacak” şeklinde bir açıklama yaptı.)

Emler Zirve

Ertesi gün sabah dönüş yolculuğu için erken kalkıp hazırlandık. Kampı toplayıp dönüşe başladık. Ben Emler Zirve’den geçen yolu görmediğimden dönüş yolunda rotanın o kısmını tersten geçmeye karar verdik. Zirveye kamp yüküyle çıkmak çok kolay değildir ama zaman sıkıntısı yüzünden böyle bir planı tercih etmek zorunda kaldık. Rota normalde Çelikbuyduran sonrası sola dönüp sert çıkışla zirveye varıyor ve ardından sırttan devam edip platoya doğru yumuşakça iniyor. Biz bunun tam tersini yaptık. Zirveye doğru olan sırt kısmı (yani yarışta zirveden sonraki kısım) sağ tarafı (yarışta sol olacak) uçurum olan oldukça dar bir patikada ilerliyor. Burada dosyadaki rotayı izlemekte biraz zorlandık çünkü çok riskli ince sırt yerine kar tabakasının alt kısmında daha risksiz bir patika var. Bunlardan hangisinin doğru olduğunu kestiremedik ama risksiz olanı tercih ettik. Zirveye yaklaştıkça dikleşen kısımlarda yavaşlasak da çok zaman kaybetmeden zirveye varıp orada biraz zaman geçirdikten sonra inişe geçtik. Bu kısımda inmek çarşak inişini bilenler için kolay ama aksi olan yarışta terse yani yukarı gidilecek. Çağalın Geçidi’ndeki gibi burada da yükselmek çok enerji tüketecektir. Bir de bunun uzun Çelikbuyduran tırmanışını sonrası olduğunu düşününce, zorluk bir kat daha artıyor.

Emler zirve
Emler zirvede sırttaki tehlikeli bölüm (Fotoğraf: Başak Gürbüz Derman)

Sonrasında, Çelikbuyduran’dan aşağı, çıktığımız yoldan Sokullupınar’a indik. Bu iniş -çarşaklı kısımlar hariç- gerçekten fiziksel ve zihinsel olarak insanı tüketiyor. Özellikle kapı öncesi ve sonrası. Çok uzun, dik ve sert, dengeli olmayı zorlaştıran patikalardan iniş, yıpratıyor. Artık bitsin istiyorsunuz ama uzadıkça uzuyor. Neyse ki yarışta dönüş bu rotadan değil. Ama işin aslı Maden Yayla’dan sonrasını gitmediğimiz, yarışın gerçek son inişini görmediğimiz için, oradaki inişlerin bu iniş kadar zor olmadığını ummakla yetinmek zorundayız. Umarım o inişte bu kadar çok yorulmayız. Çelikbuyduran’dan inmek dizlerime ve bileklerime, özellikle de ayak parmaklarımın tırnaklarına hiç iyi gelmedi. Sokullupınar’da kısa bir mola verip hızla Demirkazık’a devam ettik. Arabaya vardığımızda uzun ve zorlu yürüyüşümüz sonlandı. ORDOS’un dağ evi önünden akan buz gibi kar sularında ayaklarımızı dinlendirip dönüş yoluna koyulduk.

TL;DR (çok uzundu, okuyamadım)

  • Başlangıç yeri olan Demirkazık Köyü’nden vadi başlangıcındaki “kapı” bölgesine kadar normal patika, koşulabilir.
  • Vadiye girmeden önce iki kamp alanı var, birinde muhakkak suları tamamen doldurmalı.
  • Vadideki kapı bölgesi sert ve korkulabilecek patikalar içeriyor, temkinli ve sakin tırmanılmalı.
  • Çelikbuyduran’a yakın çıkış çok sert, kendinizi tüketmeyin. Ama sonunda su kaynağı var. Çelikbuyduran’a varmak hem fiziksel hem zihinsel dayanıklılık ister. Hemen pes etmeyin, suyunuz ve sabrınız bol olsun.
  • Emler zirvede sırt kısmı ve Çağalın Geçidi inişi tehlikeli ve yükseklik korkusu olanlar için kabus gibi. Çok dikkatli ve gözü açık olunmalı. Yükseklik korkunuz ciddi boyutlardaysa bu yarışa hiç girmeyin derim.
  • Yedigöller Platosu çevresi çok güzel, düz ve düzgün zemine sahip, koşulabilir.
  • Çağalın Geçidi zorlayıcı, sakin, temkinli çıkmak, dikkatli inmek gerek.
  • Zemin çok çeşitli; yastıklaması çok az olmayan, üst kısmı çarşakta hemen dağılmayacak kadar sağlam, tabanı kayada kaymayacak yapıda ve sağlam bir ayakkabı kullanılmalı.
  • Tozluk iyi olur ama bir iki defa ayakkabıma giren taşları çıkarmak zor gelmez derseniz kullanmayın. Ben kullanmayı düşünmüyorum.
  • Bence baton şart. Alışık değilseniz hemen çalışmaya başlayın ve yarışta kullanın.
  • Yarış hiç kolay olmayacak, hafife almayın. Zaman sınırları çok bol değil diye acele edip paniklemeyin ve kontrolü kaybetmeyin.
  • Kontrol noktaları arası mesafe kısa gibi görünse de çok zaman alabilir. Yanınızda yeterli yiyecek ve su olduğundan her zaman emin olun.
  • Yükseklikten korkuyorsanız işiniz zor. Bazı bölümlerde çok korkacaksınız.
  • Hava çok değişken, hazırlıklı olmak gerek. Güneş kremi, dudak koruyucu, şapka/buff, uzun kollu üst, yağmurluk, kalın üst katman elzem (zaten birçoğu zorunlu malzemeler).
  • Rotada su kaynaklarındaki sularda kurtçuklar olabilir, tüketirken bilincinde olun. Aslında çok seçenek de yok. (Ek: Organizasyondan arkadaşlar “istasyonlarda verilecek bütün içme suları ambalajlı olacak” şeklinde bir açıklama yaptı.)
  • Dağı temiz tutmaya özen göstermek de önemli, ne yazık ki o yüksekliklerde bile çöp gördük.

Çektiğimiz fotoğraflardan bir de galeri oluşturduk, şurada görülebilir.

Mesafeler

  • Sokullupınar kamp alanı – su kaynağı 4,8 km
  • Sonraki kamp alanı – su kaynağı 6 km
  • Kapı 7,6 km
  • Çelikbuyduran – su kaynağı 11,5 km
  • Emler zirve 13 km
  • Direktaş kontrol noktası 17,3 km
  • Çağalın geçidi tırmanış başlangıcı 21 km
  • Çağalın geçidi zirve 22,7 km
  • Maden yayla kontrol noktası 26 km

“Aladağlar Sky Trail Yarış Rotasındaydım” hakkında 4 yorum var

  1. Şu katır meselesi ile ilgili bir düzeltme yapayım. Amatör dağcılıkta katır kullanımı aslında neredeyse hiç yoktur. Bunun maddi sebepleri olduğu kadar, teknik nedenleri de vardır; alpinizm’de kendine yeterlilik ve minimalizm esastır. Profesyonel turlar daha çok tercih ediyor, zira para verip rehberli tırmanışa gelen insanlar eşya taşımak istemiyorlar. Bir istisna da büyük duvar tırmanışları olabilir. Burada ekiplerin büyük çoğunluğu kendine yetecek şekilde hareket ederken, bir kısım ekipler teknik malzemenin fazlalığı ve duvarda geçirilecek sürenin uzunluğu nedeni ile katır ile yük çıkarabilir, örneklerini duydum/gördüm.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir