İznik Ultra 2015 – 80K Yarış Raporu

İznik Ultra 2015 – 80K Yarış Raporu

İznik Ultra 2015 bitişiYaklaşık yarım saattir kavurucu güneş altında tırmandıktan sonra geçmiş senelerde parkurun geçmediği, içindeyken insana Geyik parkurunda olduğunu düşündüren ağaçlık dar bir patikaya girmiştim. Tırmanışın başından beri giderek düşen enerjim artık sıfırlanmıştı, attığım her adımda bir kenara yatıp dinlenmemek için kendimi zor ikna eder olmuştum, hatta bir süre sonra gölge bir yer bulmuşken patikanın yanına çöküverdim. Midem bulandığından ve bağırsaklarımda bir sancı hissettiğimden canım hiçbir şey yemek istemiyordu. Derbent’teki istasyonda beni bekleyeceğini bildiğim eşimi aramak için telefonumu elime aldım, ama çekmiyordu. 50. kilometrede daracık bir patikada öylece oturmuş ne yapacağımı düşünürken yanımdan iki 130K koşucusu ve 80K parkurunda olan Mustafa abi (Kızıltaş) geçti. Mustafa abi yardım edebileceği bir şey olup olmadığını sorduğunda ona hayır derken bir şeyi fark ettim; o an kendimden başka kimse bana yardım edemezdi ve o saçma yerde oturup zaman kaybetmek yerine kalkıp en azından bir sonraki istasyon olan Süleymaniye’ye varmalı, ne yapacağımı orada düşünmeliydim. Ayaklandım ve ne kadar midem bulansa da domates aromalı, tuzlu jellerden bir tanesini zorla ağzıma sıkıp bir mucize yaratmasını bekleyerek yürümeye koyuldum. 18 Nisan Cumartesi sabahı başladığım İznik Ultra 2015’in 83 km uzunluğunda olan parkurunun orta yerindeydim ve aklım çok bulanıktı.

Hazırlık

Geçen yıl bisiklet ve yüzme antrenmanlarından sıkıldığım sıralarda “şu Ironman bitsin sürekli koşacağım” diye söyleniyordum. Yarıştan sonra ne yapacağımı planlarken de bu söylenmeler doğrultusunda 2015 için kendime koşu ağırlıklı hedefler koydum. İlk hedef Mart başında Antalya’da hızlı bir maratondu. Sonraki ise İznik’te 82 km parkurunda daha öncekinden daha hızlı bir ultramaraton. Amacım Antalya’dan sonra çok ara vermeden devam etmek, birkaç uzun antrenmanla İznik’e hazır hale gelmekti. Ancak Antalya’da hedefimden çok uzağa düşen bir sonuç aldım. Geçen yıldan 5 dakika, hedefimden ise 15 dakika daha yavaş koşmuştum. İnsan kendini ne kadar mantıklı düşünmeye zorlasa da böyle zamanlarda sıkıntıya düşmekten kaçınamıyor, moralini bozuyor ve yaptığı işle arasına az da olsa soğukluk giriyor. Bunun çok uzamasına izin vermemeye çalışarak koşma hevesine yeniden sarılmaya çalıştım. Antalya’dan 2 hafta sonra eşim Başak’ın Eymir Gölü çevresinde 4 tur atarak tamamlayacağı maraton hedefinde ona destek olmak, hem bu konuda bana yardımcı oldu hem de maraton sonrasında ilk uzun antrenmanımı yapmış oldum. Birlikte 4 saat 8 dakikada maraton mesafesini koştuk. Sonrasında bolca yokuş antrenmanı ve arka arkaya orta mesafelerde koşular yapmaya gayret ettim. İznik’ten 2 hafta önce uzun zamandır aklımda olan Konutkent-Eymir-Konutkent rotasında yine bir maraton mesafesi koşarken yaklaşık 1000 metre de kazanarak kendime olan güvenimi iyice geri kazandım. Aslında uygun bir ultramaraton hazırlığı yapabildiğim söylenemez. Her ne kadar kendime güvenim tazelense de hızlı bir maraton için bile düşük olan haftalık mesafemi devam ettirerek uzun bir ultramaraton için tam olarak hazırlanabildiğimi söylesem yalan olur.
Tazelenmiş kendime güvenimi ve pozitifliğimi de yanıma alarak bu yıl tersine çevrilmiş, biraz değiştirilmiş ve birkaç kilometre uzatılmış olan Orhangazi Ultra parkuru için bir yarış planı çıkardım. Planı çıkarırken “temkini” de çağırmayı unuttuğumdan plan bir anda “kendine güvenin” ve “pozitifliğin” ellerine kaldı. Daha önce ters yönde koşmuş olsam da bu parkuru ilk kez koşacağım gerçeğini bir kenara bırakıp, her şeyin yolunda gittiği, zeminin temiz, kuru ve pürüzsüz olduğu, havanın bulutlu, yağışsız ve 20 derecenin altında hafif esintili olduğu bir dünyaya uygun plan yapıp cebime koydum. Bu plana göre sabah saat 10’da Orhangazi’den hızla start alacak ve saat 18 civarında İznik’e varacaktım. Ultramaraton konusunda çok okuyorum, yarış raporları, kitaplar ve makaleler ama yine de deneyimin yerini hiçbiri tutmuyor sanırım. Benim de 2013’te koştuğum Orhangazi Ultra haricinde bu konuda hiç deneyimim yoktu.

Eğim İznik Ultra 2015 eğim grafiikleri
Aynı yeri anlatmalarına rağmen ne kadar farklılar değil mi?

Bu tip planları yaparken eğim grafiklerinden faydalanıyoruz ama eğim grafiklerini doğru okumak gerçekten çok zor. Yatay ve dikey eksenlerin en yüksek, en düşük değerlerini ve aralıklarını bir bakışta hesaba katmak uzman olan gözler için bile çok zor ya da baktığımız grafiğin çözünürlüğünü sezgisel olarak hesaba katmamız mümkün değil. Bu tip grafiklerin çok kaba bir fikir verdiğini akıldan çıkarmamak gerekiyor. Parkurun genel olarak iki büyük tırmanış içerdiği, ikinci tırmanışın tepesinin iniş çıkışlı uzun bir yola sahip olduğunu ve belki dikkatli bakarsak bu uzun tırmanış ve inişlerin kaç kilometre süreceğini görebiliriz. Bundan daha detaylı bir inceleme yapabilmeyi ve bu grafiğe bakarak tüm koşuyu net bir şekilde planlamayı ummak yanlış olur. Örneğin yukarıdaki iki grafiğin aynı yer hakkında bilgi vermelerine rağmen ne kadar farklı göründüklerine bakın. Bunları biliyordum, ama şu an daha net farkındayım. Keşke planı yaptığımda da bu netlikte düşünebilseydim.

İznik

Eşimle birlikte planı ve geri kalan tüm malzemeyi arabaya yükleyip İznik’e vardık. İznik bu yıl da bizi şaşırtmadı, yine her yer toz toprak içinde bir inşaat alanı halindeydi. Şehre girilen sokakta yol çalışması olduğundan farklı yollar denedik, ama hiç işaret ve yönlendirme olmadığından merkeze, belediyenin koyduğu “Çalışınca oluyor” tabelasına ulaşmamız epey zaman aldı. Küçücük bir yer olan İznik, ne zaman gitsek kazılmış, alt üst edilmiş, tozlu bir şekilde karşılıyor bizi. Artık alışmış olsak gerek, şaşkınlığı atıp önce otele sonra bir şeyler yemek için her zaman etsiz ev yemekleri bulabildiğimiz Ceyhan Lokantası’na, son olarak da eski yıllardaki gibi şehir merkezinde değil, liman bölgesinde kurulmuş olan fuar alanına gittik. Merkezdeki sıkışık yerinden göl kenarındaki liman bölgesindeki geniş alana taşınması fuarı ferahlaştırmış. Yarış için anlamı olan göle yakın olması bence çok iyi olmuş, ama zaten ilgisiz olan İznik halkının gözünden uzaklaşmış olması yarışa olan ilgiyi azdan neredeyse hiçe çevirmiş gibi. Cuma akşam üzeri olmasına karşın kayıt masası boştu ve kaydı hızla hallettim. Zorunlu malzemeleri kontrol ettiler ama uzun mesafe koşu ve malzemeleri konusunda çok bilgili ve deneyimli olmadıkları açıktı. Burada daha detaylı bakan bir göz olmalı diye düşündüm. Fuar alanında dolaşmak uzak yerlerde yaşayan dostlarla biraraya gelmek için harika fırsat olduğundan tanıdıklarla bol bol sohbet ettim. Fuar alanındaki standlar çok sayıda olmasa da o gün hiç malzemeniz olmadan İznik’e gelmiş olsanız dahi gereken her şeyi tamamlayabileceğiniz kadar çeşit vardı. Akşam yemeğini de yedikten sonra dinlenmeye çekildim. Aklımda 130K yarışının başlangıcına gidip destek vermek vardı ama otelde yatağa uzanınca bu fikrimden anında vazgeçtim. Gerçi otelden ve çevresinden yapılan tezahüratlardan dolayı tam gece yarısı uyanınca yarışın başladığını ve koşucuların otelin önünden geçmekte olduklarını anladım.
80K yarışı cumartesi sabah saat 10’da başlayacaktı ama başlangıç Orhangazi’den olacağı için saat 7-8 arası kalkacak otobüslere binmemiz gerekiyordu. Kahvaltıyı ona göre yapıp otobüslerle Orhangazi’ye geçtik. Yolda aracın klimasının sonuna kadar açılması günün ne kadar sıcak geçeceğine dair ilk işaretti. Orhangazi’ye epey erken vardık ama belediye binasında hem oturacak yer hem de tuvalet olması bekleme sürecini kolaylaştırdı. Saat 10:02’de yarış başladı ve aklımdaki ilk şey bir an önce şehir merkezinden uzaklaşıp göle ve patikalara ulaşmak olduğundan planladığımdan da hızlı başladım.

İznik Ultra 2015
Yarışın başındaki grubumuz

İlk tepe

Başlangıçla beraber Asics’in Fransız iki koşucusu ve Innov-8 koşucusu olan İngiliz ile birlikte tanımadığım bir koşucu dörtlü bir grup olarak çok yüksek tempoda koşmaya başladı. Onların hemen arkasında da biz 8 kişilik bir grup oluşturduk. Tahminimce öndeki grup 4:00 dk/km temposundan daha hızlı gidiyordu. Biz de onlardan mı etkilendik yoksa bir an önce patikalara varmak mı istiyorduk bilinmez 4:30 temposunda koşuyorduk. Daha Örnekköy’deki ilk kontrol noktasını henüz geçmişken ön grubu gözden kaybetmeye başladık. Göl kenarında koşulan düz bölümde bizim grubumuzdan da kopma olmadı, ancak asfalt bölüme gelindiğinde Cemil ve Kemal abi (Kukul) ile grubun biraz önüne doğru çıkmıştık. Dere geçişinde ne yapacağımı birkaç gündür düşünüyordum ama hala karar verememiştim. Ayağımdaki Asics Gel Kayano 21 ayakkabılar patika ayakkabısı değildi ve suya girersem sonrasında nasıl davranacaklarını kestiremiyordum. Dereyi görür görmez kararımı verdim, ayakkabıları ve çorabı hızla çıkarıp karşıya geçtim. Karşıda sudan çıkılan yer toprak olduğundan ayaklarım çamur olmuştu, ama ben temizlemekle zaman kaybetmemek için doğrudan çorapları ve ayakkabıyı giydim. Bunun kötü bir karar olduğu daha Sölöz’e varmadan tabanımda hissettiğim rahatsızlıkla ortaya çıkacaktı. O sırada Mustafa abi (Kızıltaş) ayakkabılarıyla dereden hızla koşarak geçti ve dörtlü bir grup olduk. Sölöz’e vardığımızda masada ne gördüysem ağzıma atmaya başladım. Yutmayı kolaylaştırsın diye de beraberinde bir şişe Powerade içtim. İstasyonda çok vakit kaybetmeden hemen koşmaya başladık. Cebimdeki plana uygun gittiğimizi, henüz 1 saat 30 dakika olduğunu görmek beni sevindirdi. Sölöz’den çıkarken başlayan tırmanışın dik olduğunu hatırlıyordum, ama hatıralarla gerçekler biraz farklı etki yaratabiliyor. Anında duvar gibi yükselen bölümde yürümeye başlayıp günün bunaltıcılığını hissetmeye başlayınca gerçeğin daha acı olduğunu fark ettim. Bu yükselişte Kemal abi hızlanmış Mustafa abi ise yavaşlamış olduğundan biz Cemil ile aralarında yalnız kaldık. Son bir aydır tepelerde koşarken kafama kazıdığım hisler 10 km süren bu yükselişte epey işime yaradı. Tırmanışın bir yerinde baştaki 8 kişilik grubumuzda olan ama sonra geride kalan Tanzer Dursun bize yetişti. Hatta hızla geçip bizden uzaklaşmaya başladı. O noktada Cemil de peşine takılıp gözden kaybolunca ben yalnız kaldım. Narlıca’ya inen kısım çok sert olmasına rağmen onlara yetişmek, yavaşlamamak için kendimi çok zorladım. Böyle sert inişlerde hala çok iyi değilim. Bu konuda çalışmam şart. İnerken, biraz önce geçmiş olduğum Kemal abi bana yetişti, Narlıca’ya vardığımda da bacaklarım artık bitmişti.

İznik Ultra 2015 Sölözden tırmanış
Cemil ile birlikte Sölöz’den tırmanıyoruz (Fotoğraf: Brice Rohaut)

İkinci tepe

Cemil Narlıca’da biraz zaman harcayıp beni beklemişti. Ben de hızla bir şeyler yemeye çalıştım. Sölöz’de çok fazla şekerli şey tüketmiştim. Tırmanırken de bir jel yemiştim. O yüzden tuzlu ne bulduysam ağzıma attım. Çorba tavuklu, ben de vejetaryen olunca çorbadan faydalanamadım ve bolca kola eşliğinde tuzlu bisküvilerden yedim. Biz istasyondan çıktığımızda Kemal abinin hala orada olduğunu gördüm. Öndeki dörtlü ile aramızda sadece Tanzer Dursun vardı ve hızla Narlıca’yı terk ettik. Terk ettik etmesine ama benim bacaklar inişte çok dayak yediğinden Cemil’in hızına ayak uyduramayıp geride kaldım. Hava da artık daha can yakıcı hale gelmişti. Narlıca’dan çıkarken saatime baktım ve planın henüz 10 dakika gerisinde olduğumu görünce moralim düzeldi. Yarım saat sonra o planı çıkarıp yemek isteyeceğimin henüz farkında değildim ve ikinci tırmanışa doğru asfalt yolda Cemil’in 500 metre arkasında koşuyordum. Hemen birkaç kilometre sonra su alabileceğim bir istasyon daha olduğunu unutup iki mataramı da ağzına kadar doldurduğum için kendime kızdığımı anımsıyorum. Ağırlıktan kurtulmak için birazını yüzüme döküp serinlemeye çalıştım. Müşküle’yi de içeren tırmanışı daha önce indiğim için çok sert olacağını kestiriyordum. Özellikle de gölden Müşküle’ye olan asfalt kısmın. Bu kısım başladığında 2 km boyunca kendimi eğlendirmek için bu tırmanışta kimlerin koşabileceğini kestirme oyunu oynadım. Benim koşamadığım ortadaydı, acaba öndeki dörtlü burayı nasıl çıkmıştı. Bu düşüncelerle oyalanıp, eğimin hafiflediği yerlerde koşarak kendimi bile şaşırttım. Müşküle’de hızla sularımı doldururken Cemil’in ne kadar önümde olduğunu sordum. Çok fazla olmadığını öğrenince yetişme gayreti ile hızlı yürüme şeklinde Müşküle’den çıkmaya çalıştım. Müşküle köylülüleri yine oradaydılar ve destek veriyorlardı ama parkur ters çevrildiğinden koşucuların yıldırım gibi aşağı doğru koşarak onları heyecanlandırmak yerine sert bir yokuşta söylene söylene yürüyor olmaları çok hoşlarına gitmemişti. Ben de selamımı verirken höfleye pöfleye yanlarından geçtim. Saatime göre planımın şimdiden 20 dakika gerisine düşmüştüm. Daha kısa mesafelerde koşmaya alışık olduğumdan bir ultramaratonda 20 dakikanın çok da önemli olmadığını o an düşünemedim ve moralim bozulmaya başladı. Müşküle’den sonra da acımasızlığını yitirmeyen tırmanış sırasında sıcaktan çok fazla etkilendim ve midem bulanmaya başladı. O sırada Fırat da beni geçti. Yol dolanarak yükseldiğinden önümdekileri yukarıda, arkamdakileri de aşağıda görebiliyordum. Mide bulantısına bağırsaklarda sancı da eklenince moralim iyice bozuldu. Enerjimin giderek düştüğünü fark ediyor ama bir şeyler yemek istemiyordum. O anda yazının başında bahsettiğim noktadaydım.

İznik Ultra 2015
Süleymaniye’ye doğru sürünürken

Süleymaniye

Domates aromalı jel gerçekten de küçük bir mucize yarattı ve yürüşümü hızlandırarak Süleymaniye’ye doğru alçalışın başladığı yere kadar vardım. Köyü görünce son kalan enerjimi de harcayarak aşağı doğru koştum. İstasyona vardığımda kafam çok bulanıktı. Masadaki hiçbir şeyi yemek istemiyordum. Bir yere çöküp telefonumu açtım ve Derbent’te beni bekleyeceğini bildiğim eşime ulaşmaya çalıştım. Çünkü o aptal planımdan onun da haberi vardı ve beni en geç 16:30’da görmeyi umuyordu. Oysa Derbent’ten 15 km uzaktaydım ve saat şimdiden 16 olmak üzereydi. Telefonum çekmediğinden canımın sıkıldığını fark eden istasyon gönüllülerinden biri bana telefonunu verdi. Başak’la konuşup kendimi hiç iyi hissetmediğimi, yarışı bırakmayı düşündüğümü, bırakmasam bile çok geç kalabileceğimi beni beklememesini söyledim. O an hiçbir şeyin farkında olmadığımdan tanıyamadağım ama sonradan Muharrem olduğunu öğrendiğim gönüllü bana iyi göründüğümü söyleyip bir şey isteyip istemediğimi sordu. Bağırsaklarımdaki sancıdan dolayı tuvalet olup olmadığını sordum. Karşıdaki caminin tuvaletine gittim. Hatta tuvaletle istasyon arasında birkaç kez ne yapacağımı bilmez şekilde gidip geldiğimi anımsıyorum. Bağırsaklarımdaki sancı azaldıktan sonra gölgede biraz dinlenmeye karar verdim. Yarıştan sonra GPS verilerini incelerken Süleymaniye’ye 5 saat 46 dakika olmuşken ulaşmış ve 6 saat 7 dakika olmuşken ayrılmış olduğumu fark ettim. 21 dakika boyunca orada oyalanmışım ve bu oyalanmayı saatim aşağıdaki gibi kaydetmiş. Görünen o ki gerçekten kafam çok karışıkmış.

Gps verisi
Süleymaniye’de ne yapmışım ben böyle?

Ben orada oturmuş kafamı toplamaya çalışırken önce yarışın başındaki dörtlüde yabancılarla koşan koşucu sonra da kadınlarda ilk sırada ilerleyen Alessia geldi. İkisi de çok hızlı bir şekilde su alıp koşmaya devam ettiler. Ne oldu bilmiyorum kafamı biraz toparlayıp düşünebilmeye başladığımı anımsıyorum. O an kendime “önünde 30 km yok, iki tane 15 km var, en azından ilkini geç ve Başak’ı gör, sonrasını o zaman düşünürsün” dedim. Toparlanıp hemen yola koyuldum. Ama gelin görün ki tırmanışın bitmediğini hatta daha epey devam ettiğini görünce toparladığım moralin bir kısmını hızla kaybettim. Yokuşun bir yerinde 46K parkurunda yarışan iki kadının oturduğunu, birinin ağladığını diğerinin de ona destek olmaya çalıştığını gördüm. O an şu cümle aklıma geldi ve yarışın geri kalanında her kötü hissedişimde de bu cümleyi düşündüm; “kimse sana ultarmaratonun kolay olacağını söylemedi”. Adımlarımı hızlandırıp yokuşları hızlı yürüme, düzlükleri ve inişleri koşu ile geçip Derbent’e vardım. Derbent’e varmak yarışın bitmesi demekti. Bir de Başak’ı görünce moralim iyice düzeldi. Moralim düzelse de midemdeki sıkıntı hala devam ettiğinden neredeyse hiçbir şey yemedim, ama biraz kola içmek iyi geldi.

Son bölüm

Bu son bölümde ne kadar toparladığıma ben bile şaşırdım. Çünkü şahane planımın bir buçuk saat gerisinde olmanın canımı çok sıkacağını düşünüyordum. Ama sanırım Süleymaniye-Derbent arasındaki bölümde, o planı yaparken saçmaladığım gerçeğiyle barışmış, önemli olanın sadece şimdi ve burası olduğunu kabullenmiştim. Bir ara yarışı bırakmayı düşündüğüm aklıma geldikçe sinirleniyor ve daha da hızlanarak tepelerden aşağı koşuyordum. Yarış boyunca birkaç noktada çamurlu bölümlerden geçmiştik. Ayakkabımın üst kısmı çamurla kaplanmıştı. Bu haliyle ayakkabı hava alamıyordu ve havanın sıcaklığıyla ayaklarım uzun saatler boyunca içeride pişmişti. Daha yarışın başındaki dereden sonra ayağımı temizlemeden çorabı ve ayakkabıyı giymek de tuz biber olmuştu ve ayak tabanlarımda büyük su toplamaları oluşmuştu. Bu kısımdaki sert inişler tabanlarıma hiç de iyi gelmiyordu, ama en azından bu acı geri kalan acıları maskeliyordu. Tabanda büyük su toplaması ile koşmak konusunda RunFire Kapadokya yarışından dolayı oldukça deneyimliydim. Tabanları aşırı zorlamamak için önümde gördüğüm en düz yerlere basmak için sürekli önüme baksam da işaretleri kaçırmamak için her kafamı kaldırışımda bir taşa veya çukura basıp o tanıdık acıyı yeniden hissediyordum.
Derbent inişindeki sert kısımlar bile kafamı bozamadı, nasılsa İznik’e 3-5 km kalmıştı ve onca yavaşlamaya rağmen yarışın başından beri önüme sadece Mustafa abi, Fırat ve Alessia geçmişti. Demek ki koşullar ve parkur herkesi zorlamıştı. Planın canı cehennemeydi. İznik’e girerken havanın iyice karardığını, daha arkamda 50’den fazla 80K ve belki de çok daha fazla 46K koşucusu olduğunu, karanlıkta o inişleri nasıl atlatacaklarını düşünüyordum. İznik içinde iyice hızlandım ve muhteşem bitiş takını uzakta gördüm. Her ne kadar düşündüğümden 1 saat 40 dakika uzun sürmüş olsa da yarışı sağlam bir şekilde gülümseyerek bitiriyor olmak kendimi çok iyi hissetmeme neden oldu. İşte o cehennem gibi sıcak günde, hızlı başladığım, bir ara bırakma noktasına geldiğim zorlu yarışı gülümseyerek bitiriyorum diye düşünürken insanların adımı çağırdığını duyuyordum.

İznik Ultra 2015 bitişi
Bitiş anı

Şimdi fark ediyorum ki ultramaraton konusunda henüz çok deneyimsizim. Fiziksel olarak hazırlanmak bir yana zihinsel olarak o zorluklarla başa çıkma deneyimi bambaşka bir şey. İstediğiniz kadar uzun veya bol tırmanışlı koşular yapın gerçekten o sıkıntıları yaşamadan, kafanızda girdiğiniz zor bir durumdan kendi çabanızla çıkmadan hazır hale gelmek çok zor. Bu bir döngü. Bu sıkıntıları yaşamadan bu sıkıntıları aşmayı öğrenmek veya alışmak mümkün değil. O zaman fırsat buldukça zorlu yarışlara katılmak ve tüm koşulların mükemmel olmasını dilemeden/beklemeden deneyim kazanmaya bakmak gerek. Aslında daha uzun ve daha zorlu yarışlara katılan arkadaşların dediği gibi İznik dünyadaki birçok yarışın yanında yükseklik kazanımı ve zemin zorluğu açısından belki de çok yumuşak bir yarış. O nedenle burada deneyimleri artırıp biraz daha zorlu yollara doğru geçmek güzel bir ilerleme olur.
İşte o süper plan ve gerçekleşenler:

Örnekköy Sölöz br. Sölöz Narlıca Müşküle Süleym. Derbent İznik
00:18:00 01:15:00 01:30:00 03:15:00 03:50:00 04:55:00 06:30:00 08:00:00
00:17:23 01:15:53 01:30:46 03:24:49 04:08:26 05:54:11 07:57:18 09:39:16

Organizasyon

Hep düşünüyorum, bu kadar büyük bir alana yüzlerce insanı koşmaları için dağıtmak, tümünü kontrol altında tutmak, istasyonları ayarlamak, işler halde tutmak ne büyük sorumluluktur diye. Kilometrelerce yola dağılmış bir sürü koşucu, sorunları, ihtiyaçları, şikayetleri… Saatler süren, geceye ve gündüze yayılmış yarışın sorunları ile uğraşmak, bir sürü detayla ilgilenmek, öncesi, sonrası… Gerçekten büyük iş. Caner Odabaşoğlu, Macera Akademisi çalışanları ve tabii ki onlarca gönüllü çok büyük iş yapıyorlar. Her sene olduğu gibi bu sene de organizasyon sorunsuzdu. Emeği geçen herkese teşekkürler. Bu yarış Türkiye’nin en önemli ultramaratonu olmaya devam edecek ve giderek güzelleşecek gibi görünüyor. Bu yıl yapılan değişiklikler yarışı daha ilgi çekici hale getirecek sanırım. Ama artık bu yarışa ultramaraton yerine, ‘ultra trail’ demeliyiz bence. Hatta gelecek yıl asfaltların daha da azalacağı müjdesi verildikten sonra bence bu şart. Caner’den gelen bir başka haber de 20-30 km civarında daha kısa bir parkurun ekleneceği yolunda. Böyle olursa katılım daha da artar ve bir festival havası yakalanır. Gelecek yıllarda da orada olmayı umuyorum. Kim bilir belki uzun parkurda.

“İznik Ultra 2015 – 80K Yarış Raporu” hakkında 11 yorum var

  1. Cok guzel bir yazi olmus tek solukta okudum. Merak ettigim nokta; ortalama HR degeri kac olarak gerceklesti?

  2. Koştuğunuz için ayaklarınıza, ve bunu burada satırlara dökerek bizim paylaştığınız için parmaklarınıza sağlık olsun. çok teşekkürler.

  3. Yine çok güzel bir yarış raporu okuduk. Özellikle Süleymaniye’deki GPS kaydını paylaşmanız olayı içselleştirmemize yardımcı oldu 😉 Plan ve gerçekleşen tablosu da yaratıcı bir yenilik gibi geldi;) Tebrikler.
    Not : Cemil ile çantalarınız aynı, allahtan ultra işinde pişti olmak kavramı yok;) ne marka çantalar?

      1. 🙂 Çantalar Ultimate Direction. Onlar tamamen tesadüf eseri ayni oldular. Birbirimizden bağımsız olarak almışız. Hatta yarista birkaç kişi de daha aynı cantadan vardı. Çok hafif ve kullanışlı bir çanta. Türkiye’de satilmiyor. İkimiz de yurtt dışından birilerine getirtmisiz. Ama ustumuzdekiler ve ayakkabilarimiz Asics evet.

  4. tebrikler !!!
    Finish’e giderken ki fotoğraf her şeyi anlatıyor.
    -Acıyı sevmek olur mu?
    -Evet !!!! Olur bal gibi olur …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir