Uzun Mesafe Triatlon ve Kuantum Mekaniği

Uzun Mesafe Triatlon ve Kuantum Mekaniği

Dalga fonksiyonuBugün kuantum mekaniği ile ilgili bir makale okuyordum. Bildiğiniz gibi Kuantum Mekaniği mikro ölçekteki dünyanın fiziğini açıklamak için ortaya konmuş kavramlar bütünüdür çünkü klasik fizik her ne kadar klasik (makro-ölçekli) dünyayı çok detaylı ve tutarlı biçimde açıklayabilse de mikro ölçekte yetersiz/ilgisiz kalmaktadır. Ancak kuantum mekaniği titiz ve kapsamlı deneylerle test edilmiş olsa da bu deneylerin birçoğu farklı yorumlara açıktır. Bu nedenle kuantum mekaniğinin doğayı anlamamız konusunda bizi nasıl bilgilendirdiğini açıklamaya çalışan birçok yorumu ortaya atılmıştır. (Bu konularda uzman değilim, hatalı şeyler yazdıysam uyarın lütfen.) Fizik konusunda bu kadar çok atıp tutmamı da işte bu yorumlardan birinin adı ile konuya bağlamayı düşünüyorum. Yorumların en ünlüsü ve en çok kabul göreni 1920’lerde Kopenhag Üniversitesinde teorik Fizik Enstitüsünün kurmuş olan Niels Bohr ve asistanı Werner Heisenberg’in başında olduğu bir grup tarafından ortaya atılmış olan Kopenhag Yorumudur (Yaklaşımı). A-haa… Evet, (yazının yazıldığı gün düşünüldüğünde) 52 gün sonra Kopenhag’da bir uzun mesafe triatlon yarışında olacağım. Bugünlerde gördüğüm, duyduğum veya okuduğum her konuyu bu yarışa bağlama sorunum olduğundan kuantum mekaniği ile ilgili bir makaleden de buraya ulaşabildim. Hatta yazıyı okurken -her ne kadar saçma sapan şeyler olsa da- aklıma aşağıdakiler geldi.

Ama önce konuyu kısaca anlatmam gerek. Kopenhag Yorumuna göre, dalga fonksiyonu bir sistemin gerçekliğinden ziyade, onun olasılık dağılımını vermekte ve sistem üzerinde bir ölçüm yapıldığında sistem bu olasılık fonksiyonu tarafından rastgele, izin verilen durumlardan birine bürünmekte ve ölçüm sonucu olarak o durum elde edilmekte. Bu yoruma göre ölçüm yapılana kadar sistem izin verilen bütün durumların lineer süperpozisyonu durumundadır. Bu ise ölçüm yapılıncaya kadar sistemin aynı anda tüm durumlarda birden olduğu ve ölçüm yapıldığında rastgele o durumlardan birine “çökmesi” olarak özetlenebilir (bu olay wavefunction collapse olarak geçmekte). (kaynak) Hatta bu konularla ilgilensin veya ilgilenmesin birçok kişinin duyduğu hatta espri yaparken kullandığı Schrödinger’in Kedisi düşünce deneyi de bu konu ile ilgilidir. Erwin Schrödinger, Kopenhag Yorumunun klasik (makro-ölçek) dünyadaki cisimlere uygulandığında ortaya çıkan garipliklere dikkat çekmek için bu düşünce deneyini ortaya atmıştı. Bu deneyde bir kedi, küçük bir miktar radyoaktif madde, bir radyasyon sayacı ve bu sayaca bağlı bir çekiç ve zehir kapalı bir kutu içine konur. Radyoaktif madde o kadar azdır ki, bir saat içinde ortalama bir atom bozunacaktır ve sayaç tıkladığında bir mekanizma ile çekici zehir şişesinin üzerine düşürerek kediyi öldürecektir. Kopenhag yorumuna göre bu bir saat içinde ölçüm yapmadığımız için, sistemin dalga fonksiyonu aynı anda hem atom bozunmuş hem de bozunmamış durumlarındadır. Atomun bozunması kedinin ölümü anlamına geldiğinden, ölçüm yapılıncaya kadar kedi hem ölü hem de canlı durumlarının süperpozisyonundadır. (kaynak)

Yarışta lastik patlaması
Foto: Stephen Spillman / AJ Media

Bir uzun mesafe triatlonda (neden Ironman değil de bu tabiri kullanıyorum konusunu az sonra anlatayım) atletin başına gelebilecek çok sayıda talihsizliği veya kendi yapacağı doğru şeyleri de yarışın sonucunun dalga fonksiyonu şeklinde düşünebiliriz. Yüzme etabında kalabalıkta burnunuza veya kaburganıza sert bir tekme yiyebilirsiniz. Bisiklet etabında ortaya çıkabilecek mekanik arızalar çok fazla sayıdadır. Ayrıca yağmur yağabilir, sert rüzgârlar hep karşıdan esebilir. Beslenme istasyonlarında beklediğiniz şeyleri bulamayabilirsiniz. Suluklarınız bir çukurdan geçerken düşmüş olabilir. Ön aktarıcı teliniz atabilir, hatta daha kötüsü lastiğiniz patlayabilir. Koşu etabında enerjiniz hiç kalmayabilir veya çok azaldığından dikkatsiz koşup düşebilirsiniz. Ya da iyi şeyler olabilir. Yüzmede hiç yönünüzü şaşırmazsınız, mideniz problem çıkarmaz. Bisiklette rüzgâr hep arkadan eser, güneş bulutların arkasında kalır. Çok iyi beslenebilirsiniz ve koşuya enerjik başlarsınız. Bunların tüm kombinasyonları yarış gününe kadar bir dalga fonksiyonu şeklinde ortada durmaktadır. Eğer form düzeyiniz iyiyse bu dalga fonksiyonu 10 saatin altında bir yerlerden başlar; uzandığı yer ise 15 saat civarlarıdır. Yaptığınız veya yapmadığınız antrenmanlarla ancak bu olası en iyi ve olası en kötü derecelerine müdahale edebilirsiniz. Gerisi gözlemin/ölçümün yapılacağı gün belli olur. 🙂
Not: Tabii ki bu şaka ile karışık bir benzetme ve benim yarışa odaklandığımı anlatmamın bir yolu. Kuantum düşünce, kuantum hayat vb. saçmalıklara inanıyor gibi görünmek istemem.
KMD Ironman Copenhagen logoİşte yazıyı okurken Kopenhag şehrinin ismini gördüğüm ilk andan sonra hep bunları düşündüm. Elimden geldiği kadar antrenman yapmaya çalışıyorum. Zaten biraz da o yüzden bu blog bayağı sessiz kaldı. Tamam, belki her anım antrenmanla geçmiyor ama kafam hep bir şeylerle meşgul. Gelin biraz kafamı meşgul eden şeylerden bahsedeyim. Hem belki ileride bu tür yarışlara girecekler için faydası da olur.
Ama önce bu yarışa neden kısaca Ironman demiyorum da uzun mesafe triatlon diyorum hızlıca onu aktarayım. Bu konuya aslında şu yazımda değinmiştim. Uzun mesafe triatlon veya 140.6 olarak anılan ama en çok da Ironman yarışı/mesafesi olarak bilinen yarışlar Dünya Triatlon Kuruluşu (World Triathlon Corporation – WTC) tarafından düzenlenen ve marka hakkı kuruma ait olan yarış serisidir. Yani aslında çok sayıda uzun mesafe triatlon yarışı vardır ama bunların hepsi Ironman yarışı değildir. Ironman bir marka olduğundan birçok triatlet bu yarışlara uzun mesafe triatlon demeyi tercih eder. Ironman markası ve yarışları çok ilgi görmekte olduğundan konu oldukça ticarileşmiş durumda. Ironman demek para demek, bir şeyler satmak demek, tişörtler, şapkalar, çantalar demek. Bu yarışlara kaydolmak aşırı talepten ötürü zaten büyük meseleyken bir de kayıt ücretleri ciddi derecede yüksektir. Bu kadar ticarileşen her şeye olduğu gibi Ironman’e de tepkiler büyümekte. Öte yandan büyük çoğunluk ise “bu işi başlatan bu kurum ve markadır” diye düşünmekte ve onun yarışlarını özellikle tercih etmekte, hatta yarışları tamamlayanlar markanın logosunu vücutlarına dövme yaptırmaktadırlar. Ticarileşmesine duyulan tepkilere katılmamak elde değil ancak yarışların da sadece ticaret, marka gözetilerek saçma ve kötü koşullarda düzenlenmediğini belirtmekte fayda var. Henüz katılmadım ancak duyduğuma göre yarışlar her yönüyle kaliteli ve özenli düzenlenmekteymiş. İşte tüm bu nedenlerle ben de uzun mesafe triatlon demeyi uygun görüyorum.
Gelelim kafamı kurcaladığından söz ettiğim konuların bazılarına. Öncelikle planlama konusu oldukça zaman alan bir konu. Bu yarışlar ne yazık ki henüz Türkiye’de düzenlenmiyor. Dolayısıyla uzak bir yerlere gitmek şart. Giderken birçok malzeme götürmek, yarışa uygun kalınacak yer ayarlamak, gidilecek yer için vize ve benzeri konularda uğraşmak gibi bir sürü teferruat var. Ayrıca bu yarışlara hazırlanırken veya yarış günü kullanılacak birçok ekipman söz konusu. Öncelikle özel bir bisiklet almak gerekiyor. Dikkat edin “şart” demedim “gerekiyor” dedim. Evet, normal bir yol bisikletiyle de uzun mesafe triatlon yarışına katılabilirsiniz. Ama insanlar genelde triatlon bisikleti veya zamana karşı bisikleti (TT-Time Trail) olarak bilinen özel bisikletlerle katılmayı tercih ediyorlar. Çünkü bu bisikletler kadro açıları ve özel gidonları sayesinde uzun süre kullandıktan sonra bile daha iyi bir koşu etabı geçirmenize yardımcı oluyor. Türkiye’de yavaş yavaş satılmaya başlandı ancak oldukça pahalılar. Ayrıca yine Türkiye’de bu sporla uğraşan insanların sayısı arttığından ikinci el bulmak da giderek kolaylaşıyor. Ama yine de hem boyunuza, hem yarışınıza hem de bütçenize uygun bir şeyler bulmak hiç kolay değil. Ben de bu avantajdan faydalanabilmek için arkadaşlarım aracılığıyla İsviçre’den ikinci el bir TT bisiklet edindim.
Cervelo P3
Benim için yeni ama yaşlı bir Cervelo P3

İş bisikleti edinmekle de bitmiyor. İkinci el olduğundan bakımdan geçirmek, eksiklerini tamamlamak gerekiyor. Bu yarışlarda bisiklet etabı 180 km olduğundan bisikletin her detayı çok önemli. Selesinden suluklarına kadar tüm detaylar için kafa yormak gerekiyor. Bazı triatletler için bu detaylarla uğraşmak keyif verici ama ben biraz sıkılıyorum sanırım. Benim için hepsi külfet. Tabii bütçeye olan külfetten bahsetmek bile istemiyorum.
Sonra yarışta ne yiyeceğim, ne zaman yiyeceğim, nasıl yiyeceğim gibi sorular sürekli kafamda. Plan yapıp yazıyorum sonra yırtıp atıyor yeniden bir şeyler okuyorum. Bu konuyu bitirdim derken yarışta ne giyeceğim, değişim alanlarındaki torbalara ne koyacağım gibi konular üşüşüyor kafama. Neyse ki aynı yarışta olacağımız bir arkadaş grubu var da tüm bu endişeleri paylaşıyor ve ortadan kaldırmak için yardımlaşıyoruz.
Mayıs antrenmanlarım
Mayıs antrenmanlarım

Programsız antrenman yapamayan ben böylesine büyük bir yarışa hazırlanırken program edinmedim/hazırlamadım. Kafamda oluşturduğum ve bir yere yazmadığım büyük bir planı işletmeye çalışıyorum. Bu tür yarışlara hazırlık konusunda okuduğunuzda sadece bitirmek için bile olsa haftalık 13-14 saat antrenman yapılması gerektiğini görüyorsunuz. Bundan daha az haftalık hacim veren programlar da var ama girişlerinde “eh işte anca bitirirsiniz” imalı yazılar oluyor. Bunu bilmeme rağmen şu ana kadar en hacimli haftam 11,5 saat oldu. Antrenmanlarımın detayına çok girmeyeceğim ama kabaca bir base dönemi geçirdiğimi, şimdi build fazında olduğumu ve son üç hafta taper yapacağımı söyleyebilirim. Brick antrenmanları (bisiklet üstü hemen koşu) yapıyorum ama neredeyse hiç günde iki antrenman yapmadım. Nisan sonundaki Kıbrıs Orta Mesafe Triatlonu‘ndan sonra bir süre bisiklet mesafelerimi artırmaya çalıştım. 100 km’den başlayıp 180 km’ye kadar uzun bisiklet sürüşleri yaptım. Bu sırada yüzme konusunda hızlanmak için değil sadece hızımı korumak konusunda çalıştım. Zihinsel anlamda hazırlık olsun diye bir kere yarış için planladığımdan biraz yavaş olacak şekilde 3850 m yüzdüm. Yüzme konusunda güvenimi yerine getiren bir antrenman oldu. 180 km bisiklet sürüşü de bisiklet etabı konusunda zihinsel bir hazırlık olması açısından iyi oldu. Haziran ayında antrenmanları aksatmadan daha da yoğunlaştırmaya çalıştım. Haftanın her günü antrenman yaptığım bir dönem oldu bu. Bu dönemde aynı zamanda brick antrenmanlarına da özen göstermeye çalıştım. Yine haziranda bir kenarda unuttuğum koşuyu ele almaya başladım. Ancak haziranın son haftası hasta oldum ve tüm hafta boş geçti. Bundan sonra ise temmuzun sonuna kadar tüm sporlarda yarış temposuna daha yakın antrenmanlar ile devam edeceğim. Temmuz bitmeden kilit veya çivi denilen yarış temposunda ve mesafesinde üç dalda birer antrenman ve bir de orta mesafeden biraz daha uzun üçlü bir antrenman planlıyorum. İşte programsız olunca bu antrenman konuları da kafamı çokça meşgul ediyor.
Haziran antrenmanlarım
Haziran antrenmanlarım

Bakalım tüm bu kafa karışıklığı, antrenman yoğunluğu ve odaklanma sonunda 24 Ağustosta Kopenhag’da dalga fonksiyonu hangi gerçekliğe çökecek hep birlikte göreceğiz. Umarım elimde olmayan her şey yolunda gider ve ben de yapmam gereken her şeyi doğru yaparım. Hedeflerim çok büyük değil. Bu yoğunlukta ve uzunlukta bir yarışa ilk defa katılıyorum bu nedenle ilk hedefim yarışı tamamlayabilmek. Bitiş çizgisini geçtiğimde henüz başlayalı 12 saat olmadıysa daha da güzel olur. Bundan daha iyileri hedef değil sadece temenni olur ama fitness seviyemi olası en iyi yerde tutmaya ve her şeyi planlamaya özen göstererek 12 saatten ne kadar daha azaltabilirim onun yollarını arayacağım. Neredeyse her mesafedeki yarışta başlangıçta yaptığınız şeyler yarışın ilerleyen zamanlarını ve sonucunu etkiler ama bu kadar uzun yarışlarda zorlanmayı iyi ayarlayamamak yarışı tamamlamayı imkansızlaştırabiliyor. Enerjiyi doğru şekilde tüm yarışa yayamazsanız bisiklet veya koşu etabında kenara çekmeniz çok olası. Bu nedenle iddialı hedeflerle veya beklentilerle kafayı bulandırmak yerine yarış için düzgün bir plan yapmalı ve o plana harfiyen uymalıyım. Belki yarış günü yaklaşırken bu planı da buraya yazarım.

“Uzun Mesafe Triatlon ve Kuantum Mekaniği” hakkında 8 yorum var

  1. Vakti zamanında Fizik yapan ve yaşayan ODTÜ’lü bir fizikçi olarak, ilk yorumu ben yapayım istedim. Yazıya bayıldım. “Uzun mesafe triatlonunun Kophenag Yorumu” olarak tarihe geçebilecek nitelikte. Hatta birileri de”Uzun mesafe triatlonunun Kophenag Yorumu’nun eleştirisi” veya “Uzun mesafe triatlonunun Kophenag Yorumu’nun eleştirisine ek” diye bir şeyler yazarlar belki de, kim bilir? 🙂 Elbette latife yapıyorum. Ancak “kuantum hayat”, “kuantum benlik” filan gibi konularla ilişkilendirilmek isteneceğine eminim…
    Bu yazı da diğerlerinde olduğu gibi, sadece bireysel deneyimlerin aktarımını olmasının çok ötesinde ve bilgi dolu. Benim gibi profesyonel destek almadan, antrenörsüz, el yordamıyla ilerlemeye çalışan birisi için inanılmaz yol gösterici…
    Ellerinize sağlık.
    Ve elbette kazasız/belasız, sağlıklı bir “finish” dileğiyle…
    Çağdaş Oğuz

  2. Yaris sonrasi, Dalga fonksiyonun hangi superpozisyona dusecegini dort gozle bekliyorum. Cok guzel bir deneyim olacagi kesin, umarim hedefinden cok daha iyi bir sureyle bitirirsin.. Gercekten cok guzel bir yazi olmus.

  3. Oldukça detaylı güzel bir yazı olmuş. Umarım herşey planladığın gibi gider ve istediğin sonucu elde edersin. Bazen overthinking tuzağına düşebiliyoruz. Albert Camus şöyle demiş: “Aslında herşey çok basit, insanlar karmaşık hale getiriyor. “

  4. ”Uzun mesafe triatlon yarışı” bana göre yarış değil kişisel sınır testi bir nevi etkinlik . Elit düzeyde bu işle ilgilenenler dışında tabii ki. Bu açıdan büyük oranda psikolojik olan bu ‘etkinlikte ‘ herşey tabii ki mümkün.Ancak katılmayı düşünmek ,çalışmak ve en önemlisi katılmak çok çok büyük başarı.

  5. Açık su yarışlarına katılan biri olarak analizlerinize bayıldım. Daha önceki bir yazınızda koyduğunuz hedeflerin ötesini yapmışsınız, tebrikler. Umarım sakatlık olmadan tamamlarsınız.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir