Evet, yapabilirsin…

Evet, yapabilirsin…

Yazıyı okumaya başlamadan önce lütfen kısa bir süre elinizdeki (yani sizin olan) vücut ve beyin ile yapabileceğinizi ve yapamayacağınızı sandığınız şeyleri düşünün. Bu şeyler koşmakla veya başka bir sporla ya da bambaşka bir konuyla ilgili olabilir. Yapılamayacağını düşündüğünüz için vazgeçtiğiniz hedeflerinizi veya korkup hiç girişmediğiniz meydan okumaları düşünün kısaca. Sonra şunu bir hayal edin; yaklaşık 50 kiloluk bir ağırlığı 4 km yüzerek çekeceksiniz, sonra hiç durmadan onu bisikletinize yükleyip 180 km pedal çevireceksiniz, en sonunda da yine ara vermeden onu bir arabada iterek 42 km koşacaksınız. Yapabilir misiniz? Yapılabilir mi? Bir insan bunu yapabilir mi? Ya da bir insan bunu ne kadar zaman sürdürebilir? Şimdi devam edelim.

Team Hoyt

Birazdan okuyacağınız hikayeye inanmakta güçlük çekeceksiniz. Ben ilk duyduğumda, onlarca video ve fotoğraf görmeme, birçok sitede ilgili yazılar okumama rağmen uzun süre inanamadım. İnandığım zaman da bir çok duyguyu aynı anda yaşadım. Bir yandan elde ettiğim başarılar gözümde aniden küçüldü, bir yandan inanılmaz motive oldum.  Hikaye bir çiftin engelli bir çocuk sahibi olmalarıyla başlıyor. Boynundan aşağısı felç olan çocuklarını doktora götürdüklerinde umutlarını kıracak haberler alıyorlar; “çaresi yok, iletişim kurulamaz, bir enstitüye yatırın ve unutun” diyor doktorlar. Çift, çocuğun gözlerindeki ışığı gördüklerini düşünüyor ve onu eve götürüp özel olarak ilgileniyor. Bir gün başını hafifçe oynatarak iletişim kurabileceğini farkedip özel bir bilgisayar alıyorlar ona. Çocuk dış dünyayla iletişim kurmaya başladıktan bir süre sonra kendisi gibi engelli insanlarla ilgili okurken, felçli bir atlet için 5k koşusu düzenlendiğini öğreniyor. Babasına koşuya birlikte katılmak istediğini söylüyor. Katılıyorlar ve koşuyorlar. Baba asker olduğundan 5 km koşmakta ve bu süre zarfında çocuğun tekerlekli sandalyesini itmekte çok zorlanmıyor. Koşu sonrası çocuk, babası koşup kendisini tekerlekli sandalyede iterken engelli olduğunu unuttuğunu söylüyor babasına. Belli ki, bu, baba için inanılmaz bir motivasyona dönüşüyor. O günden (1977) sonra 2009 yılının sonuna kadar 234 Triatlon, 67 maraton ve 89 yarı maraton dahil 1009 yarışa katılıyorlar. Tüm bu yarışlarda baba oğlunu da taşıyor. Triatlon yarışlarında, denizde oğlunu bir botun üstünde beline bağladığı bir iple çekiyor, bisiklette taşıyor ve koşarken tekerlekli sandalyesini itiyor. Bu şekilde bitirdikleri triatlonlardan 6 tanesi ironman, 7 tanesi yarı ironman.

Team Hoyt

Bu noktada belki de bilmeyenlere bilgi vermek, bilenlere ise olayın inanılmazlığını daha da netleştirmek için bu yarışların tam olarak ne demek olduğunu hatırlatmakta fayda görüyorum. Triatlon: 1,5 km yüzme, 40 km bisiklet, 10 km koşu; yarı ironman: 1.93 km yüzme, 90 km bisiklet, 21.09 km koşu; ironman: 3.86 km yüzme, 180 km bisiklet, 42.2 km koşu. Yani Dick Hoyt oğlu Rick’i yaklaşık 4 km yüzerek çekiyor, 180 km bisiklette taşıyor ve üstüne oğlunun tekerlekli sandalyesini iterken maraton koşuyor. Bunları okurken veya izlerken insanın gözleri yuvasından fırlıyor (en azından bana öyle olmuştu, hala da oluyor). Eminim herkese çok büyük bir olay olarak görünüyordur. Ancak son 2 yıldır naçizane uzun mesafe koşma çabası gösteren birisi olarak bir maratonu bitirmenin ne zor bir şey olduğunu gördükten sonra bu hikayeye inanmak bana daha da zor geliyor. İşin çok daha garip bir tarafı var. Bu baba oğul katıldıkları bu yarışlarda sonuncu olmuyorlar, en iyi derecelerini duyunca yerinden fırlayan gözlerime uçuklayan dudaklarım da katılıyor. Bazı en iyi dereceleri: maraton 2 saat 40 dakika, yarı maraton 1 saat 21 dakika, ironman 13 saat 41 dakika… Profesyonel sporcu olmayan normal bir insan için kimseyi itmeden çekmeden bile bu derecelere ulaşmak çok ama çok zor. Maratonda dünyanın en iyi derecesi 2 saat 4 dakika.

Bu hikayenin bir yerlerinde baba kalp krizi de geçiriyor. Ama iyileştikten sonra yarışlar durmuyor devam ediyor. Ve bildiğim kadarıyla hala da hikaye devam ediyor. Hatta Baba Dick Hoyt’un bir hedefi de kendisi 70 yaşındayken yani 2011’de Boston Maratonu’nu yeniden koşmak. (Güncelleme: Hedefine ulaştı hatta geçti bile. 2014 Boston Maratonu’nu da koştular.)

Eğer bu hikayede sizi kalkıp bir şeyler yapmak konusunda motive etmiyorsa gerçekten şaşırırım. Dick ve Rick Hoyt’un parolaları “Yes you can!” yani “Evet yapabilirsiniz!”. Evet gerçekten yapabilirsiniz, yapabiliriz. Benim şu an için uzun vadede kendime koyduğum (Hoyt ailesinin elde ettikleri yanında küçük de olsa) hedefim Boston Maratonu’na katılmaya hak kazanmak. Boston Maratonu, belirli bir dereceyi elde edebilmiş kişilerin katılabildikleri elit bir maraton. Örneğin 35-40 yaş arası 3 saat 15 dakikanın altında bir maraton koştuysanız bu yarışa katılabiliyorsunuz. 3-4 yıl içinde maraton derecemi 3:15’in altına indirebilir miyim? “Evet, indirebilirsin” diyor Hoyt Takımı, “eğer istersen her şeyi yapabilirsin”.

Not: Takımın babası Dick Hoyt 17 Mart 2021 günü yaşamını yitirdi. [18 Mart 2021]

“Evet, yapabilirsin…” hakkında 4 yorum var

  1. ilk ironman cd’yi izlediğimde bu baba oğlunun görmüş ve bitiş çizgisinde çoçuğun sevinçini görünce ağlamıştım.Ve o gün hayatım boyunca bir ironman yarışını bitirmeye karar verdim.Ve iki aydır düzenli olarak çalışmaya başladım.
    Hasan Yorulmaz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir