2018 Özeti

2018 Özeti

Bu yılın sonunda, neredeyse her yıl yazdığım “geçen yılın özeti ve gelecek yıla bakış” konulu yazılardan yayınlamadım. Çünkü geçen sene benim için biraz kayıptı. Aslında başlarda kayıp, ortalarda hoş, sonlara doğru ise sakin geçti diye özetlemek daha doğru. Öte yandan 2019 için hiç planım olmadığından gelecek yıla bakışımı da aktaramayacaktım. Yine de hem hala blog yazmaya devam ettiğimi kendime ve sizlere göstermek hem de gelecek için geride kısa bir özet bırakmak istedim. Bakalım neler olmuş?

2017 yılını Spartathlon ve Kapadokya Ultra ardından bel sakatlığıyla kapattıktan sonra yılın başında “nereye kaybolduğumu” yazmış, uzun uzun detayları anlatmıştım. Sonra yılın ortasında Sapanca Ultra ile durum değerlendirmesi yapmış, normale dönüşü anlatmış, ardından da antrenmanlara tam gaz dönmüştüm. Birkaç ay sonra ilk yılından beri kaçırmadığım Aladağlar Ultra’yı da sağlıkla bitirip gözümü Kapadokya’ya dikmiştim. Antrenmanların meyvesini alabilip alamayacağımı tartmak için son düzlükte Frig Ultra’da koşmuş ve sonuçtan memnun olmuştum. Tüm yılın iyileşme, toparlanma, güçlenme ve hızlanma çalışmalarının sınavını verdiğim yarışı, Kapadokya Ultra uzun parkuru da Ekim ayının sonunda koştum.

Bu anlattığım son dönemde, yani Aladağlar sonrası, koşu hayatımın en uzun streakini (süreklilik serisi) yakaladım. 15 Ağustos ile 29 Ekim arasında tam 76 gün aralıksız koşu antrenmanı yaptım. Her antrenmanda en az 5 km koştuğum bu dönem Frig Ultra’yı ve Kapadokya Ultra’yı da kapsadı. 76 günde toplam 1094,5 km koşmuşum, ortalama günde 14,4 km. Bu zaman diliminde toplam 4 gün 6,5 saatim koşarak geçmiş. Böyle bir dönem sonrası yıllarca süren seriler gözüme daha acayip görünmeye başladı. Yanlış bilmiyorsam, bilinen en uzun koşu sürekliliği serisi 52 yıl 39 gün. Ron Hill bu kadar süre boyunca her gün en az 1 mil (1,6 km) koşmuş. Hill, seriyi 2017 yılının ocak ayı sonunda 78 yaşındayken sonlandırdı. O gün, “400 metrede kalbim ağrımaya başladı, 800 metrede dayanılmaz hale geldi, bir mili 16 dakika 34 saniyede ancak tamamlayabildikten sonra bu işe bir son vermem gerektiğine karar verdim” demişti. Evet, bu tip serileri sürdürme çabası bazı açılardan çok saçma gibi görünebilir ama yaptığımız hangi şey bazı açılardan saçma değil ki? Her yaptığımız şeyi çok anlamlı olduğu için mi yapıyoruz? Ben de uzun bir serinin neler hissettireceğini merak etmiş, nasılsa 120 km’lik uzun bir yarışa hazırlanıyorken bunu denemeyi istemiştim. İstedim ve gördüm. Tabii 76 gün aslında seri bile denilemeyecek kadar kısa; koşu streakçileri için küçük ama benim için büyük bir adımdı. Strava kullanıyorsanız ve bugüne kadar en uzun serinizin ne olduğunu öğrenmek isterseniz şu siteyi kullanabilirsiniz (ne yazık ki site kapanmış). “Connect to Strava” düğmesini tıklamanız ve Strava bilgilerinize ulaşmasına izin vermeniz gerekecek. Benim en uzun serimin görüntüsü aşağıdaki gibi çıktı.

Seriyi sonlandırdıktan sonra kendime sakat olduğum sırada verdiğim sözü tutma zamanım gelmişti. Her yılın sonunda en az 3-4 hafta koşudan biraz uzaklaşıp vücudumu dinlendirme sözü. Kasım ve Aralık aylarında çok az koştum. Hatta Aralık ayının son iki haftası hiç koşu antrenmanı yapmadım. Bu sürede daha çok güçlenme antrenmanları yapıp ara sıra da spor merkezinde kürek çektim. “Bu iki ay çok az koştum” dedim ama aslında bu sürece iki tane de yol maratonu sığdırdım. Hiç maraton hazırlığı yapmadan o yazın antrenman yükü ile İstanbul Maratonu’nu sonra da uzun boşluklar sonrası Mersin Maratonu’nu nasıl koşacağımı merak ediyordum. Kapadokya’dan 3 hafta sonra İstanbul’da 3:12:50 koştum. Özel bir hazırlık yapmadığım için bu sonuç beni epey şaşırttı. Beklediğimden çok daha iyi koşabilmiştim. Hatta belki biraz daha zorlayıp 3:10’un altına inebilirdim ama hedefsiz koştuğum ve belimden dolayı biraz diken üstünde olduğum için bunu yapmadım. Ondan 5 hafta ve sadece 10 koşu antrenmanı sonra Mersin’de 3:17:42 koşabildim. Bu ikinci maratonun sonları benim için epey zor geçti. Antrenmansız olmak uzun mesafede büyük sorun yarattı. Tabii bunda o gün Mersin’de çok sert bir rüzgar esmesinin ve parkurun neredeyse 20 kilometresinin bu rüzgara ters yönde ilerlemesinin etkisi de vardır. Yine de antrenmansızken ve böyle etkiler varken bu sürede koşabilmek de beni mutlu etti. Mersin benim büyüdüğüm, ailemin yaşadığı şehir olduğundan memleketim sayılır. İlk senesinde bu yarışı koşmadığıma üzülmüştüm, bu seneyi de kaçırmak istemedim. Bence her iki organizasyon da başarılıydı. İstanbul Maratonu hakkında negatif şeyler yazıldı ama ben organizasyondan memnun kaldım açıkçası. Mersin’de de parkurda ufak tefek gariplikler olması dışında bir eksik görmedim.

İstanbul Maratonu 2018 – Son kilometre

Geçen yılı bu şekilde sonlandırdıktan sonra 2019’a hemen 1 Ocak’ta ilk koşu antrenmanı mı yaparak iddialı girmek istedim ama bir virüsün gazabına uğrayıp daha yılın ikinci haftasında yatağa düştüm. Neyse ki hastalık kısa sürdü de antrenmanlara yeniden dönebildim. Şimdi disiplinli bir şekilde koşmaya geri döndüm diyebilirim. Ancak yazının başında da değindiğim gibi 2019 için neredeyse hiçbir planım yok. Bir plan ortaya çıkar ya da kendini az da olsa belli ederse burada paylaşacağım.

Mersin Maratonu 2018 (Fotoğraf: Barış Gider)

Geçen yıl sadece koşmadım, bir de haftalık koşu postası yarattım. Şurada başlangıcını duyurduğum Ritim Blog Koşu Postası bu hafta 43. yayınına ulaştı. 43 hafta boyunca atlamadan postayı 350’ye yakın takipçisine ulaştırmayı başardım. Bu konuda editörlüğümü yapan eşimden başka hiç desteğim yok. O yüzden bazen zorlanıyorum ama bu konulara olan ilgimden dolayı bir yandan da keyif alıyorum. Bazı haftalar iş ve/veya özel hayatımdaki yoğunluklardan dolayı sıkıştığım oldu, hatta bir keresinde perşembe sabah yerine cuma sabahı göndermek zorunda kaldım ama posta konusunda kırık pencerem henüz yok. Bakalım bundan sonra nasıl olacak.

Kasım ayında da bir radyo programına konuk oldum. Koşturmaca Podcast uzun süredir sessiz ama biz Ilgaz ile ekip olarak Açık Radyo’da Alper Dalkılıç ve Elena Polyakova’nın konuğu olduk. “Yeter ki İste” isimli programlarının ilk canlı ve uzun halinde bizi konuk etmeleri ayrıca güzel oldu. Yayın canlıydı ama kaydı halen dinlenebilir durumda.

Fotoğraf: Başak Bürbüz Derman

Öte yandan koşu arkadaşlarımdan biri olan Emre Erdoğan ve onun dostu Umutcan Duman’ın yarattığı Bi’yerden isimli seminerlerin ilkinde konuşmacı oldum. Dinleyenler ve sonrasında geri bildirimde bulunanlar bu konuda benimle aynı fikirde olmasalar da ne yazık ki bir topluluk karşısında konuşurken, yazarken ya da mikrofon başında olduğum kadar rahat olamadığımdan anlatımım bence pek iyi olmadı. Gerçi daha sonra kaydedilmiş videoyu izlerken ya da ses kaydını dinlerken o kadar da kötü olmadığını düşündüm. Bilmiyorum, siz izleyin ya da dinleyin ve kendiniz karar verin. Bi’yerden devam edecek gibi görünüyor çünkü daha dün ikincisi düzenlendi ve konuşmacı sevgili Kerim Çakmak idi. İzlemeye gidemedim ama mükemmel bir sohbet olduğuna eminim. Umarım onun kaydı da yayınlanır da izleme ya da dinleme fırsatı bulabilirim. Siz de sosyal medyadan Bi’yerden’i takip edip yeni buluşmalardan haberdar olabilirsiniz.

Şimdilik bu kadar. Pek yakında yeni konularla yeniden burada olacağım. Herkese iyi antrenmanlar.

Yazının en üstündeki fotoğraf: Başak Gürbüz Derman

“2018 Özeti” hakkında 2 yorum var

  1. Hem yazı hemde konuşma son derece başarılı olmuş. Keyifle okudum ve dinledim.
    Teşekkürler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir