Raidlight Aladağlar Sky Trail 2016 Yarış Raporu

Raidlight Aladağlar Sky Trail 2016 Yarış Raporu

Aladağlar Sky Trail - LogoBir rotada daha önce koşmuş olmak sonraki koşularda insanın daha rahat olmasını sağlıyor. Sanırım, yolda neyle karşılaşacağını tam olarak bilen zihin başka değişkenlere odaklanabiliyor. Bunu son olarak, geçtiğimiz hafta sonu cumartesi sabahı ikincisi koşulan Raidlight Aladağlar Sky Trail yarışının ilk bölümünde hissettim. Geçen yıl da koşmama rağmen ilk bölümünde diyorum çünkü bu yılki yarış rotasının son 15 kilometrelik kısmı ilk yıl koşulandan farklıydı. Yapılan değişiklik, rakamlarla veya grafiklerle ifade edilmiş, hatta uzun uzun anlatılmıştı ama geçen yıl yazdığım raporda da belirttiğim gibi “rakamlar, grafikler, hatta fotoğraflar bile orada olmanın nasıl bir şey olduğunu, o zorluğu anlatmaya yetmiyor”. Yarış sırasında fark ettim ki ya anlatılanları can kulağıyla dinlemedim ya da değişikliği biraz fazla hafife aldım. Rotadaki değişikliğin detaylarına değineceğim ama gelin önce yarışın genelinden ve benim bu yılki yarışımdan bahsedeyim.

Bu yıl da yarışmacılar ilk gelen kaydolur prensibiyle belirlendi. Ancak bu sefer kaydolanlardan belirli bir düzeyde deneyim beklendi. Bu deneyimlerini son 3 yılda şunlardan en az birini yaptıklarını ispatlayarak göstermeleri istendi: en az bir ultra maraton mesafesinde patika koşusu tamamlamış olmak, en az bir dağ patika koşusu kategorisinde koşu tamamlamış olmak veya en az bir defa en az 3000 metrelik bir zirve çıkış deneyimine sahip olmak. Yarışı iki defa tamamlamış ve zorluğunu görmüş biri olarak bu beklentileri doğru ve gerekli –hatta biraz az- bulduğumu belirtmeliyim. İlk yılında 46 km ve 3000+ m yükseklik kazanımının yanı sıra 3750 m ve 3500 m yüksekliklerden geçilmesi gerekmişti. Bunun ötesinde yarış mesafesinin neredeyse yarısı 3000 m üzerinde geçiyordu. Bu yıl bu sayılar biraz daha arttı ve koşullar biraz daha zorlaştı. Yükseklik kazanımına yaklaşık 600 m ve geçilen tepe noktalarına da bir adet 3300 metrelik irtifa daha eklendi. Bu değişikliğin ana nedeni geçen sene koşanların birçoğunun rota sonundaki 5 km’lik asfalt kısım hakkındaki eleştirileriydi. Açıkçası ben o kısımdan şikâyetçi değildim, hatta raporumda “birazdan asfaltın başlayacağını biliyordum ve hasretle beklemeye başlamıştım, çünkü bozuk zeminde inişte koşmaktan bileklerimin yorulmuştu” diye belirtmiştim. Zorlu zeminden sonra rahat bir yolda koşmak bana iyi gelmişti. Katılımcıların birçoğu benimle aynı fikirde değilmiş ve böyle bir dağ koşusunda 5 kilometre asfaltın olmasından rahatsız olmuşlar. Organizasyon ekibi de asfalta inmeyen Cimbar vadisine bir geçiş aramış ve bulabildikleri en kolay geçiş olan Davlumbaz geçidini rotaya eklemişler. Bu vadiye geçtikten sonra yarışın başladığı dağ evine tamamen toprak patika yollardan inen bir rota oluşmuş ve sıfır asfalt ile yeni rota hazır hale gelmiş.

Çelikbuyduran'a varmak üzereyim
Çelikbuyduran’a varmak üzereyim ve arkada Karayalak vadisi (Fotoğraf: Argeus)

Geçen yıl yarıştan üç hafta önce yüksekliğe alışma ve rota keşfi amaçlı bir kamp yapmıştık. Bu yıl bunu yapmadım çünkü hem yüksekliğin üzerimdeki etkisini test etmiştim hem de rotanın büyük kısmını biliyordum. Yine de hemen yarıştan bir gün önce oraya varmak istemedim. Perşembe günü öğleden sonra Demirkazık’ta olacak şekilde Ankara’dan yola çıktım. Niğde, Çamardı’daki Demirkazık Köyü’ne arabayla 4-4,5 saatte ulaşılabiliyor. Dağ evi 1650 metre yükseklikte. Bunun yetmeyeceğini düşünüp biraz dinlendikten sonra arabayla 2100 metre yükseklikteki Sokullupınar kamp alanına gidip biraz da rotada yukarıya doğru yürüyerek 2300 metre irtifaya kadar ilerledim. Her ne kadar 1000 metre civarında yaşıyor olsam da yarıştan önce bir iki defa 2000 metre üzerine çıkmanın yarış günü hızla yükselirken vücudumda oluşacak olumsuz etkileri biraz olsun azaltacağını düşündüm. Perşembe akşamı dağ evi yarışmacılar ile dolmaya başlamıştı ama asıl kalabalık cuma öğle saatlerinde oluştu. Organizasyon dağ evine üs kurmuş, yine yeme içme konusunda kolaylık sağlayan kamyonlar ve tuvalet/duş içeren araçlar getirilmişti. İnsanlar dağ evinde ve çadırlarında yerleşmiş yarışı bekliyorlardı. Cuma günü saat 12’de malzeme kontrolünü de kapsayan kayıtlar başlar başlamaz bu işleri aradan çıkardım. Bu tip yarışlarda zorunlu olan malzemeler evde hazır bir şekilde bir arada durduğundan hiçbir şeyi unutmadan toparlayıp getirmem kolay oluyor. Ekip, bu yıl da malzemeleri büyük dikkatle inceleyerek kayıt aldı. Geçen yıl yaşanan talihsizliklerden sonra bu yıl malzeme kontrolü ve kayıtta hiç sorun olmaz diye düşünmüştüm, ama yanılmışım. Yine aynı şekilde bir sürü tartışma ve gerginlik olduğunu gördüm/duydum. İşin bu kısmını hiç anlamıyorum. Malzeme listesi çok net ifadelerle aylar öncesinden yayınlanmışken nasıl oluyor da yarışmacılar bu ölçütlere uymayan malzemelerle kaydolmaya çalışıyorlar açıkçası anlamak zor. Eminim herkesin bir nedeni, açıklaması vardır ama bu sıkıntının her geçen yarışta azalmasını umuyorum.
Kayıt işlerinden sonra yeniden arabayla Sokullupınar kamp alanına gidip rotada biraz daha yürüdüm. Rotanın bu kısmı yarışın başı olduğundan geri kalan kısma göre hızlı koşulan bir bölüm. Geçen yıl bu bölümde traktör yolundan ayrılıp küçük bir patikaya girilen yer çok iyi işaretli olmadığından koşarken o geçişi kaçırmak olasıydı. Hem bu nedenle hem de kamp alanı civarındaki su kaynaklarının tam yerlerini yeniden anımsamak için bu ikinci yürüyüşü yapmak istedim. Gerçi yoldan patikaya geçiş bu yıl çok daha belirgin işaretlenmişti. Aslında sadece orası değil, bu yıl tüm rota geçen yıldan çok daha iyi işaretlenmişti. Bir an bile tereddütte kalmadan koşmak böylesine zorlu bir yarış için çok değerli.
Aladağlar Sky Trail 2016 startı
Sabah saat 5:00, koşmaya hazırız

Geçen sene sabah 6:00’da başlayan yarışın başlangıcı bu yıl 5:00’e çekilmişti. Bu karar bence çok yerinde olmuş çünkü büyük bölümü güneş altında geçecek bir yarışta bir saat de olsa güneşten sakınmak çok işe yarayabilir. Ayrıca yarışın bitişi de öne çekilmiş, gönüllüleri dağlardan indirmek için daha çok gün ışığı elde edilmiş olur. Cumartesi sabah saat 4:30’da başlangıç alanına geldiğimde hava halen karanlıktı. Malzeme kontrolü yapmaya başlayan ekibe yaklaştım ve sıraya girdim. Bence yarış öncesi küçük bir malzeme kontrolü gerekli, ama o sabah her şeyi yeniden tek tek görmek istemeleri şaşırtıcı. Yarım saat içinde 100 kişinin tüm malzemesini kontrol etmek neredeyse imkânsız. Bazı koşucular için çantalarına zar zor sığdırdıkları malzemelerin tümünü çıkarıp yeniden yerleştirmek sinir bozucu olabiliyor. Rastgele üç malzeme sorulsa ve yarış içinde ya da sonunda yine rastgele üç malzemeye bakılsa çok daha kolay olabilir. Zaten bu kontrollerin uzamasından ötürü yarış 10 dakika geç başladı. Bu kadar gecikme çok büyük sorun değil, ama zorlu bir yarışa üç beş dakika kala yol kenarında yerlere yayılmış malzemelerini çantaya sığdırmaya çalışan koşucuların gerginlikleri önemli.
Aylar önce hızla kayıt yaptıran ve gereklilikleri karşılayan 160, yarıştan kısa bir süre önce de kimlik veya pasaport numarası göndererek katılacağını kesinleştiren 134 kişi olmasına rağmen saat 5:10’da başlangıç çizgisinde 102 kişi vardı. Hava henüz aydınlanmamışken koşmaya başladık. 100 metre sonra çok dik bir yokuş var, o kısımda önde koşacağını düşündüğüm ekibin arkasına geçip onların hızına ayak uydurarak başladım yarışa. Sanırım ön grupta sadece Raidlight koşucusu Nathalie Mauclair’de kafa lambası vardı. Onun ışığında bir süre ilerledikten sonra, yarışa yavaş başlayacağını fark edip hızlandım. Zaten 10 dakika içinde kolaylıkla önümü görebileceğim bir aydınlık oluşmuştu. Sokullupınar kampını geçince yol kenarındaki çeşmede, başlangıçta yarım olan suluklarımı doldurduğum sırada sanırım 6. sıradaydım. Bu şekilde vadiye girdim ve öndekileri gözden kaybetmemeye çalışarak Karayalak vadisini hızla geçtim. Rotayı bilmenin etkisi olacak, Çelikbuyduran istasyonuna nasıl geldik anlamadım bile. Bu yıl da tam olarak geçen yılki sürede yani 2:14’te Çelikbuyduran’a gelmiş olmak hoşuma gitti. İstasyonda çok vakit kaybetmeden Emler’e yöneldim. Hala öndekileri görebiliyor ve umduğum hızla ilerleyebiliyordum. Emler zirveye vardığımda gönüllüler arasında tanıdık yüzler görmek çok hoştu. Hatta Ankyra takımından arkadaşım Kerem Topuz ile bir selfie bile çektik. Tırmanışta -hissetmesem de- geçen seneye göre 3 dakika daha fazla vakit geçirmiş, zirveye 2:47’de ulaşmıştım. Bundan sonraki bölümde geçen sene biraz zorlanmıştım ama bu yıl kendimi daha iyi hissederek ilerliyordum. Hızla aşağı inip Direktaş istasyonuna ulaştım. Geçen yıl bu istasyona 3:12’de ulaşmıştım bu yılsa 3:13’te ulaşmışım. İstasyonlarda bu yıl daha da az oyalanmaya karar vermiştim. Benden önce istasyona gelen bir iki kişiden daha önce çıkmak için hızla bir şeyler yiyip suluklarımı doldurdum ve rotaya geri döndüm.
MTA zirveden indikten sonra
MTA zirveden indikten hemen sonra, zirve arkada görünüyor (Fotoğraf: Derya Duman)

Bir sonraki zirve olan MTA’nın tırmanışının başlangıcına geçen seneye göre 10 dakika erken ulaşmışım. Ya daha iyi bir formdaydım ya da ilk 4 saat geçen yıla oranla daha güzel besleniyordum, çünkü moralim yerindeydi. Bu moralle tırmanışın nasıl geçtiğini fark etmedim bile. MTA zirveye ulaştığımda yarış sürem 4:23 olmuş. Geçen yıl buraya geldiğimde 4 saat 36 dakika olmuştu. Keyfim yerindeydi, çünkü o ünlü enerji düşüşümü yaşamamış, zihinsel olarak da sıkıntı yaşamamıştım. MTA’dan da hızla indim ve Maden Yayla istasyonuna yöneldim. Ben kendimi bu kadar iyi hissederken arkamdan biri benden iki kat daha enerjik bir şekilde ve hızla koşarak gelip beni geçti. Yarış sonunda 4. olduğunu öğrendiğim koşucunun o anki enerjikliği beni olumsuz etkilemişti. Acaba durumum düşündüğüm kadar iyi değil de ben mi öyle sanıyorum gibi saçma bir düşünceye kapılıp motivasyonumu yitirmeye başladım. Neyse ki bu bölümde Ankyra’dan takım arkadaşım Derya Duman’ın ve hemen sonrasında da arkadaşım Ayşen’in gönüllü olarak görev aldıkları noktalar vardı. Onlarla görüşmek ve destekleyici sözlerini duymak toparlanmamı sağladı. Maden Yayla istasyonunda hesapta olmayan ek bir yiyecek vardı; karpuz. O an o kadar iyi gelmişti ki “Bir dilim karpuzu kaça satarsanız satın, alırdım” diyerek gönüllüleri güldürdüm. Kalan karpuz dilimleri az olduğundan bir dilim daha yemek doğru olmaz diye düşündüm. En azından birkaç kişi daha bu güzellikten faydalanmalıydı. Maden Yayla istasyonuna geçen yıldan 15 dakika daha erken varmıştım; o sırada bilmiyordum ama yarış sürem 5:05’ti.
Rotada bir değişiklik olduğu ve o farklı bölüme yaklaştığım fikri istasyondan ayrıldıktan hemen sonra tek düşündüğüm şey haline geldi. Zaten bir süre sonra rotaların ayrıştığı yere ulaştım. Görevliler aşağıya doğru uzanan traktör yolunu değil de yukarı doğru tırmanan başka bir patikayı gösterince gerçekle yüzleşmenin zamanı gelmişti. Bu yokuşta yürürken rotanın yeni kısmını hiç detaylı çalışmadığımı fark ettim. Ne yöne dönecektik, ne kadar dik olacaktı, ne zaman bitecekti gibi soruların cevaplarını hiç bilmediğim gerçeği o an biraz garip geldi. İşte rotayı bilmek ve bilmemek arasındaki fark bu olsa gerek. Bir süre tırmandım, sonra hafif bir iniş, “Burası olamaz, çok az tırmandık”. Yeniden tırmanış, bu sefer büyük kayalardan ve değişik bitkilerden oluşan zor bir bölüm. Kayalardan kayalara atlayarak dikkatle geçilen bir tırmanış ve iniş. “Bitmiş olamaz, hala çok az.” diye düşünürken karşımda kelimenin tam anlamıyla devasa bir duvar belirdi. Duvarda, nasıl ayakta durabildiklerine şaşırdığım bazı minik insanlar vardı. “Burası olamaz, bunlar yarıştan bağımsız orada olan dağcılar olmalı.” diye düşünmeye çalışıyordum, ama minik insanların kıyafetleri tanıdıktı. “Biri Kemal (Kukul) abi gibi giyinmiş, diğer ikisi beyazlar içinde Faruk ve Utkuer olabilir mi? Yok canım, buraya tırmanmamızı beklemezler herhalde. Kıyafetler de tesadüf çok benziyor.” O sırada bir gönüllü “Tırmanırken duvara en yakın yerden çıkın çünkü çok taş dökülüyor” diyerek o duvarı işaret ediyor. Ona dönüp “Şaka yapıyorsunuz değil mi?” diye soruyorum. “Yoo öndekileri yukarıda görebilirsiniz.” deyince gerçekler ortaya çıkıyor. O korkunç yeri tırmanmam gerek.
Rotanın değişen kısmı- Davlumbaz geçişi
Rotanın değişen kısmı – Davlumbaz geçişi Google Earth görünümü

Dibine ulaştığımda akar çarşakla başladığını görüyorum. Zaten tırmanmaya da bu yüzden başlayamıyorum, ne zaman adım atsam tüm taşlar aşağıya kayıyor ve başladığım yere dönüyorum. Elimde baton olması buraya kadar çok işime yaramıştı ama şimdi keşke olmasalar da ellerimle de tutunsam diyorum. Kaldırıp çantanın arkasına takmaya çalışmak zor geliyor, onlarla devam ediyorum. Ya da etmeye çalışıyorum. Dakikalarca ilerlemeye çabalayıp çarşağın ortalarına ulaştığımda bir gönüllü daha görüyorum. “Size en kötü yeri vermişler, burada insanlar çok söylenecek ve tek muhattap sizsiniz, çok önemsemeyin gülün geçin” diyerek onu zor zamanlara hazırlıyorum. Ama beni hazırlayan kimse yok. Çarşak bitiyor ama eğimde azalma yok, aksine daha da artıyor. Yorgunluktan mı, o an 3300 metre irtifada olmaktan mı yoksa bu zorlu geçişe sinirlenmekten mi bilmem, ama iki adımda bir nefesimi toparlamak için durmam dinlenmem gerekiyor. Bu sırada batonlardan biri bozuluyor. Teleskopik kısmı sıkıştıramıyorum ve kullanılmaz hale geliyor. Aşağıdan birinin geldiğini fark edip dönüp baktığımda seke seke çıkan birini görünce şaşırıyorum. “Dağcı mısınız koşucu mu?” diyorum, çünkü ikimizin tırmanışı arasında inanılmaz büyük bir fark var. Neyse ki “Dağcıyım.” diyor. Bu bölümde “Keşke bir helikopter gelip beni alsa.” diye düşünüyorum, çünkü yarışı bıraksam bile ya burayı çıkmam ya da geri aşağı inmem gerekiyor ve ben hangisi daha zor kestiremiyorum. Tepedeki gönüllüler son 30 metre kaldığını söyleyerek beni yüreklendirmeye çalışıyorlar, ama artık sadece ayaklarımla tırmanamayacağım bir bölümdeyim. Batonları ileride yeniden almak üzere birkaç metre yukarı fırlatıp ellerimle tırmanmaya başlıyorum. Bunu birkaç kez yapınca tepeye ulaşıyorum. Son bölümde yüksek sesle çok söylendiğimin farkındayım, ama kendimi tutamıyorum. Neyse ki gönüllüler “Bu kadar saatte buraya gelebilmişsiniz, çok çok iyi bir iş çıkardınız, zaten artık hep iniş.” gibi şeyler söyleyerek beni sakinleştiriyorlar. Tepede çipi okutup aşağı inmeye başladığımda kendimden biraz utanıyorum. “Neden bu kadar söylendim ki, bari sessizce kendi kendime söylenseydim” diye hayıflanıyorum.
Gönüllüler, sonrası için iniş demişlerdi, ama iniş de koşulabilir görünmüyor bana. Oldukça dik ve taşlı kaygan zeminde rahatça koşarak inememek gerginliğimden kurtulmamı engelliyor, hatta daha da sinirleniyorum. Benim yürümekte bile zorlandığım bu kısımda yanımdan hızla Bora (Maviş) geçiyor. Onun da çok deneyimli bir dağcı olduğunu çok iyi biliyorum. Demek ki bu eklenen son kısım dağcılar için çok önemli bir fark yaratmıyor, onlar rahatlar. Bora aynı zamanda rota çalışmalarında da bulunduğundan ona da geçiş hakkında söyleniyorum. Daha kolay bir geçiş bulamadıklarını, bu vadiye en kolay geçişin burası olduğunu söyleyerek ve bir yandan da koşarak benden uzaklaşıyor. O uzaklaşırken ben iki defa kıç üstü düşüyorum. Hem hızlanıp hem de düşmemeyi başarmak bana imkânsız göründüğünden şaşırmıyorum, ama kızıyorum. O an bu zihin halinin şekersiz ve aç kalmış bir beynin işi olabileceğini fark ediyorum. Hemen bir jel çıkarıp ağzıma sıkıyorum ve su içiyorum. Birkaç dakika sonra yavaş yavaş tamamen başka bir zihin yapısına büründüğümü hissediyorum. Kendi kendime “Bu bir yarış, bu da rotası, burada olmayı sen istedin, söylenmeyi bırak ve elinden gelenin en iyisini yap.” diyerek koşmaya başlıyorum. Zaten bir süre sonra vadi tabanına ulaşıyoruz. Bora önde ben arkada tabandaki güzel patikada koşmaya başlıyoruz. Hem beynimi beslemenin hem de patikanın zeminin güzel olmasının sonucu olsa gerek gittikçe hızlanıyorum ve Bora’yı arkamda bırakıyorum. Patikada yer yer iri taşlık bölümler var. Buralarda hızlı koşmanın bedelini -biri sol ayak serçe parmağım, diğeri yine sol ayağımın başparmağı olacak şekilde- iki kere taşlara tekme atarak ödüyorum. Çok ağrıyorlar, ama artık sona çok yakın olduğumuzdan açıp bakmaya zaman yok. Moralim iyice düzeldiğinde son istasyon olan Tekepınarı’na varıyorum. Akan suda yüzümü yıkayıp kafamı ıslatıyorum. Bolca yiyerek kendimi iyice toparlıyorum. Bu istasyondaki ekip beni gerçekten iyice motive edip yolluyor. Ben ayrılırken Bora oraya ulaşıyor.
Aladağlar Sky Trail 2016 bitişi
Aladağlar Sky Trail 2016 bitişi (Fotoğraf: Duygu Başoğlu)

Bu istasyondan sonra yine bir kapı (dik biçimde yükselen kayalık dar bir geçit) var. Neyse ki çok kısa ve hemen bitiyor. Orayı geçtikten sonra nefis bir patika aşağı doğru uzanıyor. Bu bölümde moralim düzelmiş, karnım doymuş olduğundan geçen 40 kilometrenin yorgunluğu silinip gitti ve ben hızlandıkça hızlandım. Dağ evine kadar neredeyse sürekli koştum. İşaretler çok iyiydi de hız kaybetmeden ilerlemek sorun olmadı. Bitişe geçen seneden 1 saat geç girdim. Genel sıralamada 9. olmuştum. Birinci olan Davood ile konuştum ve onun da tam 1 saat fazla koştuğunu duyunca rahatladım. Demek ki yapılan değişiklik 1 saate mal oluyordu. Sonuçtan memnun kendimi oturağa bıraktım ve bitişte verilen yiyecek/içecek ne varsa tükettim.
Yarış sırasında 4 adet şekerli 2 adet tuzlu (domatesli) jel tükettim ve 3 tane salt stick yuttum. Suluklarımdan biri sürekli sadece su, diğeri ise yarı su-yarı kola ile doluydu. Bu ikinci karışım bana çok enerji veriyor. İstasyonlarda çok oyalanmadım, birkaç çizi, belki bir dilim kek ve biraz kaşar peyniri yiyip çıktım. Sıcak bir şey ya da çorba içmedim. Üzerimde, kollarım çok yanmasın diye uzun kollu Asics koşu tişörtü vardı. Bu sefer şapkasız koştum ama zor durumlar için kolumda buff taşıdım. Ayakkabı olarak geçen sene süper iş çıkaran Asics Fuji Sensor 2’yi tercih ettim. Aslında modelin 3’ü çıktı, ama ben ayakkabıdan o kadar memnun kalmıştım ki değiştirmek istemedim. Aladağlar rotası için süper bir tercih olduğunu düşünüyorum. Aynı çift ile iki yarışı da koştum hala hem kendileri hem de ayaklarım sapasağlam. Tabanın sertliği bu rotanın hem taşlı ve çarşak yerlerine hem de kayalıklara çok uygun. İki yıl da tozluk kullanmadım. İlk yıl sıkıntı çekmemiştim ama bu yıl iki defa ayakkabımı çıkarıp içine kaçan taşları temizlemek zorunda kaldım.
Aladağlar rotasının zemin zorluğuna örnek
Aladağlar rotasının zemin zorluğuna örnek (Fotoğraf: Derya Duman)

Bu yarış bu tip mesafelerdeki sky trail yarışları arasında dünyanın en zorları arasında sayılabilir. Hem çok yüksek irtifalara çıkılması, hem bu irtifalarda çok zaman geçirilmesi hem de zeminin kırıcılığı ile bu listenin üst sıralarını hak ediyor. Daha yarışın 5. kilometresinde başlayan ve 7 km içinde 1700 metre kazandıran tırmanış ve bu tırmanışın sonunda ulaşılan 3770 m irtifa bile başlı başına bir meydan okuma. Rota geçen yılki şeklindeyken 12 saat gibi bir zaman dilimi sayesinde %80 gibi bir bitirme oranı yakalanmıştı. Bu yıl rotada yapılan değişikliklerden sonra bu oranın aynı kalabilmesi için en azından 1 ve hatta belki 2 saat uzatılması gerekirdi. Bu yapılmayınca bitirme oranı %40’ta kaldı. Yarışa başlayan 102 kişiden sadece 42’si bitiş çizgisine ulaşabildi. Geri kalanların çok azı yarışı kendi istekleri ile terk ettiler, çoğu ara istasyon zaman limitlerine takıldılar. Bitiş zaman dilimi aynı kalmıştı ama organizasyon ilerleyişi daha sağlıklı hale getirmek adına ara istasyon limitlerini değiştirmişti. Geçen yıl 5 saat olan Çelikbuyduran zaman limiti 3,5 saate indirilmiş, 6,5 saat olan Direktaş zaman limiti ise 5,5 saate çekilmişti. Geçen yıl Maden Yayla 9 saatte kapanırken bu yıl 8:15’te kapandı. İlk istasyonları daha rahat bırakıp çok insanın ilerlemesi ve bu kişilerin sonraki istasyonlarda takılması, onları geri indirecek organizasyon açısından pek tercih edilmedi sanırım. Ama bu sefer de ilk istasyon zaman limitlerine takılmamak için çabalayıp yorulan insanlar ilerleyen mesafelerde fazla yavaşlamış olabilirler. Yarışın bitiş zaman limitinin geçen yıl mı bu yıl mı doğru olduğu konusunda yorumum yok. Tek söyleyebileceğim, eğer bu yılki gibi kalacaksa katılımcıların bunu göz önünde tutarak antrenman yapmaları, buna göre hazırlanmaları gerektiği. Hangisi daha doğru çok emin değilim ama yarış koşuldukça doğru değerler oluşacaktır diye umuyorum.
Yeni eklenen geçiş, hızlı yarışanların sürelerine 1 saat, görece daha yavaş ilerleyenlerin sürelerine ise 1,5-2 saat eklemiş olabilir. Çıkış çok uzun olmasa da tehlikeli ve zor olması, aynı zamanda inişinin de dikliği nedeniyle bunu normal görmek gerek. Bu yeni çıkış dağcıların gözüyle belki de çok kolaydır ama ben aşırı derecede zorlandığımı söylemeliyim. Yaklaşık 2,5 kilometreyi 1 saat 10 dakikada geçebilmişim. Belki bu geçişe Avrupadaki bazı dağ geçişlerinde olduğu gibi yarış günü uzun bir halat çekilebilir. Böylece insanlar daha az tehlikeli biçimde, korkmadan ve hızlı şekilde burayı geçebilirler.
Organizasyona bir önerim de kayıtlar sırasında bir bekleme listesi oluşturmaları olacak. 160 kişiyle sınırlamaya çalışırken 100 kişi ile yarışa başlanması üzücü. Belki daha başından 30-40 kişilik bir bekleme listesi oluşturarak gelmeyeceği kesinleşen insanların yerlerine yarışmacılar alınabilir. Bunun için uygun bir ücret iade politikası da oturtulursa gelemeyecek kişiler mümkün olan en kısa zamanda ortaya çıkartılabilir.
Yarışın gerçekleştirilmesi yine gerçekten mükemmeldi. Kişi başına bir gönüllü olacak kadar kalabalık bir ekip hem gözlem yaptı, hem geçişleri bildirdi, hem güvenliği sağladı hem de koşanlara hizmet etti. Tüm gönüllüler işlerini çok iyi yaptı. İstasyonlar dolu doluydu ve oradaki gönüllüler yardımsever ve motive ediciydi. Emeği geçen herkese çok teşekkür etmek isterim. Böyle zorlu bir coğrafyada bu kadar uzun süren bir etkinliği bu ölçüde sıkıntısız gerçekleştirmek çok büyük emek ve özveri istiyor. Hepsi sağ olsun, sayelerinde çok güzel bir rotada kendimizi sınama şansı elde ettik.
Her iki yılın benim sürelerim açısından karşılaştırması şöyle:

Nokta 2015 2016
Sokullu 0:34 0:33
Çelikbuyduran (KN) 2:14 2:14
Emler zirve 2:44 2:47
Direktaş (KN) 3:12 3:13
MTA Çıkış başl. 3:52 3:43
MTA zirve 4:36 4:23
Maden Yayla (KN) 5:20 5:05
Eski rota ayrım 5:50 5:35
Tekepınarı (KN) 7:47
Demirkazık 7:28 8:32

Strava’da kontrol noktalarının aralarını segment olarak işaretlemişler. Oradan çıkardığım tablo da şöyle, belki gelecek senelerde koşacakların işine yarayabilir:

Aralık Süre
Başlangıç-KN2 2:14:31
KN2-KN3 0:58:45
KN3-KN4 1:51:13
KN4-KN5 2:44:50
KN5-Bitiş 42:21

Geçen yılki strava kaydım
Geçen yılki rapor
Bu yılki strava kaydım

“Raidlight Aladağlar Sky Trail 2016 Yarış Raporu” hakkında 10 yorum var

  1. Bu sene koşmadım ama yarış raporunu okuyunca koşmuş kadar oldum. Bu sene 3. zirve ve Tekepınarı’nda ki cutoff nedeniyle yarışmaya katılanlar oldukça zorlandılar. Ama Sen yine Bizi şaşırtmadın. Harika bir sonuç ile finishe geldin. Tebrikler 🙂

  2. Merhaba, doğru tespitlerle çok güzel anlatımlı bir yazı olmuş, elinize sağlık. Sabah başlama sırasındaki malzeme kontrolü konusundaki eleştirinize özellikle katılıyorum ve çözüm önerisini de belirttiğiniz için dikkate alınacağına eminim. Davlumbaz zirve yakınındaki geçite çıkan dik yokuş google earth fotoğrafında çok masum çıkmış, yüzey böyle göründüğü gibi düz değil ve seneye aynı rota kullanılırsa, riski azaltmak amaçlı sabit hat kurulması doğru bir öneri olabilir.Bir dağcı olarak koşucalarla dağlarda buluşmak bizim için ayrı bir keyif.

  3. Ayrıca ben de yeni koşucuyum, Aladağlar Sky Trail benim 10 km üzeri katıldığım ilk koşum idi ve antrenmansız katılmanın zararını bacak kaslarımda yaşadığım aşırı ağrılarla ödedim. Sonraki koşuya katılırsam antrenman yaparak katılacağım.Bu nedenle bloğunuzdaki yazılar ve derlemeler çok yararlı olacak. Ayrıca teşekkür ediyorum.

  4. Harika koşmuşsun ben ilk defa katıldım Aladağlarda koşmak başkaymış katofa takıldım parkuru bilmiyordum mta kadar çok iyi gittim mta 6 saatte geçtim sonrası bitik halde 12,32 saatte bitirdim senetye daha iyi olacagım kesin teşekkür ederim anlatım için

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir