VeloTürk Gran Fondo

VeloTürk Gran Fondo

Festival logoGran Fondo, kalabalık bir grupla uzun mesafeli bisiklet binişlerine verilen isim. Bu bir yarış da olabiliyor sadece bir biniş de. Hem bir spor olayı hem de kültürel bir deneyim. Başlangıcı 1900lerin başlarında İtalya’ya kadar uzanan bir kavram. Ülkemizde daha önce organize edildi mi bilmiyorum ama benim duyduğum ilk etkinlik geçtiğimiz hafta sonu Kapadokya’da gerçekleşen Salcano Kapadokya Bisiklet Festivali çerçevesinde gerçekleştirildi. Ben de oradaydım ve gördüklerimi özetlemek istedim.

Uzun zaman önce duyurulan organizasyona kayıt sınırı olarak 500 kişi belirlenmişti. Çok hızlı dolacağını düşündüğümden hemen kayıt olmuştum, ama gereken belgeleri göndermeyi ve para yatırmayı biraz geciktirmiştim. Bunun nedeni sezonun başından beri koşu antrenmanlarına odaklanıp bisikleti tamamen terk etmiş olmamdı. Bunun yanı sıra çok kalabalık bir grupla, hızlı bir şekilde bilmediğim yollarda bisiklete binmek beni biraz korkutmuştu. Bu düşüncelerle binişe katılmamaya karar vermiştim. Ama takımımız Ankyra’dan beş altı arkadaş gitmeye karar vermişlerdi ve konu sürekli aramızda konuşuluyordu. Parayı yatırıp kaydı kesinleştirmek için son tarih olan 10 Eylül yaklaştıkça kafam karışmaya başladı. Bir süredir bisiklete binmeye başlamıştım, belki de gidip antrenman niyetine de olsa katılmalıydım. VeloTürk’ün çekici güç olduğu bu organizasyonun tüm geliri 2000 çocuğa 2000 bisiklet kampanyasına aktarılacağından gidecek olsam da olmasam da parayı yatırdım, böylece hem kampanyaya katkıda bulunmuş hem de gitme kararını son güne kadar ertelemiş oldum.
Takımdan arkadaşım Burak da benimle aynı nedenlerle kararsızlık yaşıyordu. Bir ara “hadi gidelim ya, en arkadan başlar, kalabalıktan uzak durur, antrenman tempomuzda birlikte keyif alarak süreriz” diyerek birbirimizi ikna ettik. Ben bir yerde konaklamak istemediğimi, gideceksek ancak sabah yola çıkarak, etkinlikten sonra da hemen dönerek gideceğimi söyledim. Bu da Burak için uygun olunca plan netleşti. Cumartesi sabah saat 4:30’da Ankara’dan yola çıkacak, saat 8:00’de Ürgüp’e varacak, kaydımızı yaptırıp, hazırlanıp saat 9:00’da başlayan binişe katılabilecektik. Neyse ki bu tip organizasyonlarda bizim gibi sabah ulaşacaklar düşünülerek sabah da kayıt kabul ediliyor. Gerçekten sabah 4:30’da çıkıp 8:10’da Ürgüp’teki kayıt noktasına ulaştık. Kaydı aradan çıkarıp, üzerimizi değiştirdik ve bisikletleri hazırladık. Saat 8:45’te başlangıç noktasında kalabalığın en arkasında yerimizi aldık. Kayıtlı 450’den çok insan olduğunu biliyorduk ama kalabalık o kadar kişi yok gibi görünüyordu.
gran-fondo
VeloTürk Gran Fondo, 9-13 Eylül tarihleri arasında Kapadokya’da düzenlenen Salcano Kapadokya Bisiklet Festivali’nin 4 etkinliğinden sadece birisi. Diğer üçü: dört gün boyunca süren rekreatif dağ bisikleti sürüşlerinden oluşan Bisiklet Köyü Buluşması, farklı bir yarış biçimine sahip olan Eleme Yarışı ve Etaplı MTB Yarışı. VeloTürk Gran Fondo da iki parkur şeklinde planlanmış. İlki Ürgüp’te başlayıp Kapadokya’nın en merkezi bölgelerinin etrafını dolaşarak yine Ürgüp’te sonlanan 47 km’lik kısa parkur (son anda parkur kısaltıldı ve 35 km oldu), diğeri ise yine Ürgüp’ten başlayıp 2200 m yükseklikte tırmanış bitişi ile Erciyes Dağı’nda sona eren 90 km’lik uzun parkur. Biz Burak’la uzun parkurda o hafta sonunun antrenmanını yapmayı planlamıştık. Takımımızdan 5 arkadaş daha uzun parkurdaydı ve üç arkadaşımız da kısa parkurda yarışacaklardı.
10 dakika kala yarışın neutral start olacağı duyuruldu. Yani herkes sakince başlayacak, Ürgüp şehir merkezinden çıkana kadar öndeki aracı takip edecek, araç çekildikten sonra grup dilediği gibi sürmeye başlayacaktı. Biz en arkada kalabalıktan uzak sakince sürmeye başladık. Değil öndeki aracı, grubun en önünü bile göremiyorduk. Merkezden çıkınca öndeki hareketlenmeyi sezdik. Biz de çok abartmadan sürmeye başladık. Kendi hızımıza uygun bir grup bulmak ümidiyle daha yavaş başlayanları geçmeye başladık. Yaklaşık 5. km’de takımdan iki arkadaşımıza ulaşınca sevindik. Birlikte çevirirsek rahatça sondaki yokuşa ulaşabiliriz diye düşünmüştük. Yol iniş olduğundan ben biraz hızlanmış öne geçmiştim, az sonra iki arkadaşım yanlarında Burak olmadan yanımdan geçip gittiler. Durup gelmesini bekledim. Yanımda hızla bisikletçiler geçiyordu. Biri “arkadaşın lastik değiştiriyor” diye bağırınca ters yönde pedallamaya başladım. Az sonra Burak’ı arka lastiğini değiştirirken buldum. Daha yarışın en başında bunun olması biraz can sıkıcıydı ama “olsun nasılsa ikimiz antrenman yapıyoruz” diye düşünüp moral bozmadık.

Gran Fondo başlangıç
Starttan hemen sonra ben

Artık gerçekten tam en arkadaydık. Birlikte biraz tempo yapmaya başladık. Bir süre sonra birini, biraz sonra birkaç kişiyi daha, derken insanları geçmeye başladık. İkimiz de yolun Kayseri’ye kadar olan kısmını düz olarak biliyorduk. Bu düşünce yanlışmış. Birkaç küçük ama sert birkaç tane de daha yumuşak ama uzun tırmanış geçtik. Hava güneşliydi, ama sabahın o saatinde çok sıcak değildi. Binişin bu kısmında en can sıkıcı şey asfalttı. Soğuk asfalt denilen, mıcırların ayrık biçimde donduğu sarsıntılı ve gürültülü cinsten bir asfalttı. Ben Ankara’daki kaymak gibi asfalta alışmış biri olarak o yolda çok zorlanıyordum. Özellikle inişlerde çok hızlandığımızda bileklerim ve ellerim uyuşmaya başlıyordu. Asfaltın sarsıntısının önüne geçmek mümkün değildi, o nedenle bu konuya çok takmamaya karar verdim. Bu arada sürekli insanları geçiyor olduğumuzdan “Acaba o lastik patlamasaydı şimdi nasıl bir yerde olurduk?” diye birbirimize sorduk. Garmin 45. km’yi gösterdiğinde yolumuz bir otoyolla kesişti. Bu kısımda asfalt normale döndüğünde acayip bir rahatlama yaşadım. Tam bu nefis asfaltın bitimine üzüldüğüm sırada Burak’ın arkamdan “Hadi yaa, yine lastik patladı!” dediğini duydum.
Bisiklet böyledir işte, bazen aylarca lastiğiniz patlamaz bazen de üç saat içinde iki kere sizi yolda bırakır. Şansımız o gün pek yaver gitmiyordu. Yanımızdan bisikletçiler geçip giderken Burak yeniden lastiğini değiştirmeye başladı. Ben tek sulukla çıktığımdan hiç suyum kalmamıştı. Burak’a 10-15 km sonraki ilk beslenme istasyonuna kadar gideceğimi, onu orada bekleyeceğimi söyleyip ondan ayrıldım. Sıcak artmış, rüzgâr başlamıştı. Bu aralığı tek başına gitmek çok hoş olmayacaktı. Nasılsa istasyonda bekleyeceğimden tempomu iyice düşürdüğüm sırada takımdan başka bir arkadaş bana yetişti. Birlikte istasyona kadar gittik. Ben istasyonda uzun süre hem beslendim hem sıvı aldım hem de Burak’ı bekledim. Böyle beklemeler dinlenmek açısından iyiymiş gibi görünse de 60 km’dir pedal çeviren bacaklar bu uzun molada kendilerini bırakıp jöle gibi oluveriyorlar ve sonrasında da toparlamak çok kolay olmuyor, ama yapacak bir şey yok.
Gran Fondo eğim grafiği
VeloTürk Gran Fondo 90 km uzun parkur eğim grafiği

İstasyonda beklerken en öndeki grupla kapışıyor olduğunu düşündüğüm takım arkadaşım Pierre geldi. Onu orada görmek beni çok şaşırttı, çünkü zaten çok iyi bir bisikletçi olan Pierre, bu yıl bu yarış için çok iyi hazırlanmıştı ve belki de kürsü için çabalayacaktı. Yarış başladıktan 100 metre sonra vites değiştirirken arka aktarıcısının kolu kırılmış. Rublede vites en büyük dişlide kalmış ve değiştirilmesi için kullanılan küçük kol kırılmış. Yani adam 60 km’dir sadece aynakolda bir küçük bir büyük dişliye geçerek yol almış. Düşündüm de benim başıma gelse, hem de 100. metrede, kesinlikle devam etmezdim. Pierre ise hem bu istasyona ulaşmıştı hem de benden çok önce yarışı tamamlayacaktı. Biz konuşurken Burak da geldi ve sıvı takviyesini yaptı. Birlikte istasyondan çıktık, artık Kayseri’deydik. İstasyondan hemen sonra çok sert, ama kısa bir tırmanış vardı. Neyse ki asfalt düzelmişti. Ben biraz dinlenmiş ve beslenmiş olarak bu tırmanışta Pierre ile rahat ilerledim, ama sanırım Burak iki lastik değiştirmenin moralsizliği ile biraz geride kaldı. Nasılsa uzun tırmanışta beni yakalayacağını bildiğimden çok dert etmedim. Yine de bana yetişmesi için tempomu düşürdüm.
Havanın ne kadar ısındığını o ana kadar fark etmemiştim, ama Erciyes tırmanışı başladığında yavaşladığımızdan birden kavrulmaya başladığımı hissettim. Yokuş sert ve dümdüz ilerliyordu. Birçok bisikletçinin zigzaglar çizerek eğimi daha rahat hale getirmeye çalıştıklarını gördüm. Sıcak beni 10 dakika içinde çarpmıştı ve hem fiziksel hem de mental olarak bitmiş gibi hissediyordum. Bir ara yolu sulayan bir adamdan hortumu kafama tutmasını istedim. Anlık olarak serinledim, ama iki dakika sonra yine aynı kavrulma hissi… Burnumdan alev çıkıyor gibi geliyordu. Bu arada Burak da yanıma gelmişti. Bu sefer de onun durumu çok daha iyiydi. Zaten benden çok daha iyi bir bisikletçi ve özellikle de iyi bir tırmanıcı olduğundan daha rahat çıkıyordu. Birkaç defa çeşme gördüm, ama su ümidiyle durmuş dinlenen bisikletçiler “akmıyor devam et” diye bağırdılar. Bir süre sonra akan bir çeşme bulup kısa bir serinleme molası verdik. Ama bu serinlemelerin etkisi kısa sürüyordu, tekrar sert yokuşa ve inanılmaz sıcağa çıkınca bacaklar dönmeye direniyorlardı. Yanımızda ilerleyen birisi saatinin sıcaklık ölçtüğünü ve o an 39 derece gördüğünü söyledi. Biraz ilerledikten sonra 40, biraz sonra da 41 derece gördüğünü söyleyince hislerimizin kaynağının somut olduğunu anlamış olduk.
Ankyra'dan uzun parkuru bitirenler
Ankyra’dan uzun parkuru bitirenlerden bazıları (Soldan sağa: Can, ben, Burak, Pierre ve Olgun)

Zigzag çizmek veya inip bisikletin yanında yürümek istemiyordum. Tamam, çok az bisiklet antrenmanı yaptığımdan henüz bu kadar dik ve uzun bir tırmanışa hazır değildim, ama yine de düzgün bir şekilde çıkmak istiyordum. Bir ara yol kenarında durup bir dakika sakinlemeye çalıştım. İkinci istasyon olan 80. km istasyonu artık görünüyordu. Oraya kadar devam ettim. İstasyonda onlarca bisikletçi oraya varır varmaz bisikletlerini ve kendilerini yere atmış, öylece bekliyorlardı. Hızla su-kola karışımı içip biraz tuzlu peynir yedim. Yalnız olsa Burak’ın çok rahat çıkacağını bildiğimden ona belki de bu istasyonda yarışı bırakabileceğimi o nedenle onun gitmesinin doğru olacağını söyledim. Zaten iki defa lastik patlatmış, canı sıkılmıştı, bari şu son 10 km’yi beni bekleyerek yavaş yavaş tırmanmak zorunda kalmasın diye düşündüm. Zorla da olsa ikna oldu ve istasyondan ayrıldı. İstasyonda tanıdıklarla ve takımdan bir arkadaşımla biraz sohbet edip birkaç dakika daha dinlendikten sonra ben de tırmanmaya başladım. Başlayınca aslında tırmanışın asıl kısmının bittiği belli oldu. Kalan kısım daha rahattı. Sadece bir tane uzun tırmanış geçtim. Orada da zigzag çizenler aşağıdan çok eğlenceli göründüler. Tepeye çıktığımda sert rüzgâr vardı. Bisikletçinin düşmanıdır derler, ama verdiği serinlik tam bir dost işiydi :). Bitiş takına vardığımda artık iyice serinlemiştim. Madalyamı aldım ve birkaç kilometre uzaktaki toplanma alanına kadar bisikletle devam ettim.
Toplanma alanında yiyecek içecek alınabilecek, kıyafet değişimi yapılabilecek ve bir de masaj için çadırlar vardı. Sandviç, kuru pasta, meyve suyu, su ve çay bolca mevcuttu. Biraz beslenip, dinlendikten sonra bisikletlerimizi bekleyen otobüslere verdik. Ön tekeri söküp biz aldık, bisikleti battaniyeye sarıp bagaja güzelce yerleştirdiler. Ben bu sürecin çok karmaşa içinde olacağını düşünmüştüm, ama çok düzenli bir şekilde halloldu. 15:30’da kalkacağı söylenen otobüsleri beklerken bolca sohbet edip günün keyfini ve sıkıntılarını paylaştık. Otobüsler söylenen saatte kalktı ve Ürgüp’e döndük. Hızla arabaya gidip, üstümüzü değiştirdikten sonra 17:30 gibi yola koyulup Ankara’ya döndük. Böylece 17 saat içinde iki araba, bir otobüs ve bir de bisiklet yolculuğu yapmış olduk. Evet, biraz yorulduk ama pişman değilim, ilk defa düzenlenen bir organizasyonda olmak, Erciyes’e tırmanmak, arkadaşlarla vakit geçirmek ve bir yandan da 90 km’lik zorlu bir antrenman yapmış olmak gibi kazanımlarım var.
Bitişte toplanma alanı
Argeus’u Raidlight Aladağlar Sky Trail’de görmüştüm. Gerçekten güzel organizasyon yapıyorlar. Start alanı, bitiş, bitişteki toplanma alanındaki fasiliteler, bisikletlerin otobüslere yüklenmesi vs. her şey çok düzgündü. İstasyonlarda bol malzeme vardı. En arkalardan gelmemize rağmen her şeyi bol bulduk; kola, su, tuzlu bisküvi, kaşar peyniri, iki çeşit kek, jel, portakal dilimleri ve belki de aklıma gelmeyen yiyecek içecek. Belki bir istasyon daha eklenebilirdi yokuşun başlangıcında, 70. km civarı, ama belki hava bu kadar sıcak olmasa ona da gerek olmaz, o ihtiyaç bu hafta sonundaki sıcağa özel olabilir. Bu yarışla veya hafta sonu ile ilgili negatif olarak söylenebilecek iki şey var: biri asfaltın gerçekten yıldırıcı oluşu, diğeri de bu ülkenin bitmez derdi olan şehir içi inşaat çalışmaları. Yahu Eylül ayı Kapadokya için turizm ayı, bu hafta boyunca da süper bir etkinlik var, neden Ürgüp’ün içi tam da bu dönemde böyle berbat durumda. İznik’te de hep böyle. Zamansız başlayan ve bitmek bilmeyen kazı ve inşaat çalışmaları…
Umarım gelecek sene daha çok bisiklet antrenmanı yapmış olurum ve daha çok takım arkadaşımla daha organize bir şekilde ciddi şekilde yarışma fırsatı bulabiliriz. Bu yıl tanıma çalışması yaptık, gelecek seneye iddialı şekilde gideriz belki de. Antrenman olarak yaklaşmamıza, kendimizi aşırı zorlamamamıza ve iki defa lastik sorunu yaşamamıza rağmen 195 bitiren içinde Burak 4:51:19 ile 110. olmuş, ben de 5:05:17 ile 124. olmuşum. Benim hareket halindeki sürem 4 saat 23 dakika, ne kadar zaman kaybettiğimizi siz düşünün.
Yarış kaydı grafiği
Gri alandaki aralıklar durmalarımız

“VeloTürk Gran Fondo” hakkında 1 yorum var

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir