Raidlight Aladağlar Sky Trail 2015 Yarış Raporu

Raidlight Aladağlar Sky Trail 2015 Yarış Raporu

Aladağlar Sky Trail - LogoHepimiz yaptığımız şeyin zorluğunu çevremize, uzun anlatımlara izin vermeyen sosyal medyada kısa ifadelerle duyurmaya çalıştık. 3000+ metre kazanım dedik, 3720 ve 3500 metre rakımlı iki zirve dedik, ilk 13 kilometrede 2000+ metre tırmanış, zorlu zeminler, irtifa dedik. Ama ne yazık ki yetmedi. Hiçbir zaman yetmiyor zaten. Rakamlar, grafikler, hatta fotoğraflar bile orada olmanın nasıl bir şey olduğunu, o zorluğu ve yanında getirdiği o keyfi anlatmaya yetmiyor. Geçtiğimiz hafta sonu, 15 Ağustos cumartesi günü, Türkiye’nin ilk Sky Trail yarışı olan Raidlight Aladağlar Sky Trail koşuldu. Sabah saat 6’da başlangıç çizgisine ayağımı koyduğumda çevremde 110 kişi daha vardı. 47 kilometre sonra başlangıçla aynı çizgi olan bitiş çizgisinden geçtiğimde de benden önce o çizgiyi 9 kişinin geçtiğini gördüm. Arada geçen 7 saat 28 dakikada neler gördüğümü, yaşadığımı aşağıda anlatmaya çalıştım.

Yarış öncesi ve civar

Aslında başlangıç çizgisine ayak koyduğum andan önce biraz organizasyondan söz etmek isterim. Perşembe günü Niğde’nin Çamardı ilçesinin Demirkazık köyüne vardığımda koşucular yarış merkezi olacak olan Mümtaz Çankaya Dağ ve Kayak Evi bahçesinde toplanmaya başlamışlardı. Konaklama sorununu kamp yaparak çözecekler de dağ evinin hemen yanındaki futbol sahasında çadırlarını kuruyorlardı. Ordos ile birlikte yarışın organizasyonunu üstlenen Argeus dağ evi içinde yarış ana karargâhını çoktan kurmuştu. Bahçeye bizimle birlikte 3 gün boyunca koşucuları, destekçilerini ve gönüllüleri doyuracak olan yemek kamyonu da girmişti. Henüz geldiklerinden yemek vermeye ancak akşam başlayacaklarını öğrendik. Organizasyonun bu detayı düşünmesi çok iyi olmuştu çünkü Demirkazık yiyecek bir şeyler bulmak için oldukça verimsiz bir yer. Ankara’dan birlikte yolculuk yaptığımız Kertenkelelerle birlikte Perşembe öğleden sonrayı rotada biraz yükselmek ve hafif bir antrenman yaparak geçirmeyi planlamıştık. Biz tam bunu nasıl yapacağımızı konuşurken Caner ve Aykut’un arabayla Sokullu kamp alanına gideceklerini öğrendik. Caner’in büyük arabasına 6 kişi doluşup Sokullu’ya yola çıktık ama yolun bazı yerleri bu kadar ağır bir binek arabanın geçmesine izin vermediğinden yolda iki kez arabadan inmek zorunda kaldık. Sokullu’da bir şeyler yedikten sonra 2300 metreye kadar yükselmek için kısa ama tempolu bir yürüyüş yaptık. Yüksekliğe alışmak, aklimatize olmak için erkenden gelip Sokullu’da kamp yapan koşucu arkadaşlarla sohbet ettikten sonra bir şeyler yemek ve dinlenmeye çekilmek için Caner ve Aykut ile Demirkazık’a döndüm. Kertenkeleler geceyi Sokullu’da geçirmeye karar vermişlerdi. Kalacağım yer olan Demirkazık Sosyal Tesisi Pansiyonu’na eşyalarımı bırakıp Caner ve Aykut ile Çamardı’da pide yemeye gittik. Çamardı’da eczane, pideci, sulu yemek lokantası, pastane ve birden çok market var. Arabanız varsa Demirkazık’tan kolayca gidilebiliyor. Son dakika ihtiyaçları ve acil gereksinimler için önemli. Caner ve Aykut Çukurbağ köyüne yakın bir yerde kalıyorlardı. Ben Demirkazık’a dönüp dinlenmeye çekildim. Kaldığım tesis çok yataklı, koğuş usulü odalara sahipti. Tüm odayı kendime kapatmak istemez tek yatakla yetinirsem 30 TL ödeyecek olduğumu öğrendiğim için başkaları ile odayı paylaşmaya karar verdim. Ama şansıma sadece ikinci gece bir kişi (Veysel Çetiner) geldi, diğer iki gece yalnızdım. Güzel anlaşma oldu. Yatak rahat, mutfak kullanılabiliyor, yemek yemek için bir yer ve masalar var ama tuvalet tüm tesis için ortak. Duş odanın bir köşesine kurulmuş bir duşakabinin içinde ve bir türlü orta sıcaklığa ayarlanamıyor.

Aladağlar Sky Trail - Emler Zirve
Emler’den Yedigöllere bakış (Fotoğraf: Başak Gürbüz Derman)

Kayıt

Cuma öğlene doğru kayıt olmak için dağ evine geçtim. Kayıt masasında organizasyonun ana isimlerinden Serkan Girgin ile karşılaştım. Daha önce sanal ortamda tanışmış, yazışmıştık ama yüz yüze daha bir önceki gün, Perşembe günü tanışma fırsatı bulmuştuk. Girgin kardeşlerin bu tip yarışlar konusundaki tecrübelerini ve bu meseleleri ele alışlarındaki ciddiyetlerini yüz yüze tanışmadan da biliyordum. Kayıt masasında her şeyi dikkatle inceleyerek, hiçbir detayı atlamadan zorunlu malzemeleri kontrol ettiler. Neyse ki tam hazırlıklı gitmiştim ve kolaylıkla kaydımı yaptırıp göğüs numaramı aldım. O günü dağ evinde her zaman göremediğim koşucu arkadaşlarla bol bol sohbet ederek geçirdim. Gün boyu zorunlu malzeme eksiği yüzünden kaydolamayan, ya bu konuda organizasyona ve Girgin kardeşlere kızan ya da yaptığı hatanın pişmanlığıyla üzülen yarışmacılarla karşılaştım. Kimisi fazla malzemesi olanlardan eksiğini giderdi kimisi de kayıt aşamasını atlatmak için birbirinden malzeme aldı. Açıkçası bu beni oldukça şaşırttı. Yarışın kuralları ve zorunlu malzemeler aylar öncesinden duyurulmuşken, detayları netleşmişken neden eksik veya uyumsuz malzeme ile gelmişti bu arkadaşlar bilemiyorum. Mutlaka geçerli bir nedenleri vardır ama kayıt olamayınca kimseye kızmamaları gerek. Kontrolü yapan arkadaşlar, aynı malzemelerin kendilerine gösterildiğinin farkında olduklarını ve başlangıç alanına girmeden önce de kontrol yapacaklarını söylediler. Akşamüzeri yemekten önce açık havada teknik toplantı yapıldı. Yarışma kuralları ve işleyişi yeniden anlatıldı. Sorular soruldu ve cevaplar alındı. Ardından herkes bir yandan yemek servisinin güzel yemekleri ile karnını doyurdu bir yandan da sohbete devam etti. Yarış sabah saat 6.00’da, zorunlu malzeme kontrolü ise 5.30’da başlayacaktı. O yüzden yemeği ve sohbeti çok uzatmadan dinlenmeye çekildim.

Yarış

Sabah 4.30’da kalktım. Tahıllı lavaş ekmekle iki tane bol tuzlu peynirli, iki tane de ceviz ezmeli dürüm yapıp yanında kahve ile yedim. Tüm malzememi geceden hazırlamıştım, hızla toparlanıp alacakaranlıkta 700 metre ilerideki başlangıç noktasına yürüdüm. Uzun bir masanın arkasında çok sayıda gönüllü yüzden fazla yarışmacıyı hızla kontrol edip başlangıç anına yetiştirmek için acele ile çalışıyorlardı. Acele ediyorlardı ama her şeyi kontrol etmeyi ihmal etmediler. Belki gözden kaçan şeyler olmuştur ama ellerinden geleni yaptıklarını, işin bundan sonrasının kişilerin kendi seçimlerine ve vicdanlarına kaldığını düşünüyorum. Kontrol tamamlanınca bileğimize birer bileklik taktılar. Başlangıç alanına girerken de o bilekliği görmeden içeri almadılar. Son an heyecanını arkadaşlarla birlikte yaşarken bir anda ondan geriye sayım başladı ve ardından kendimi uzun süredir beklediğim bu müthiş yarışın içinde buluverdim.

Aladağlar Sky Trail dar patikanın başlangıcı
Karayalak vadisine girişteyim (Fotoğraf: Murat Akkaya)

Kafamda yarışın başı için basit bir plan vardı: Ön gruba takılmaya çalış, yapabildiğin kadar onları görebildiğin mesafede takip et, ama bunu yapacağım derken tüm yakıtını tüketeceğin bir hıza çıkma. Yarış daha 200. metresinde sert bir yokuşla başladığından eminim birçok insan yürümeye ilk saniyelerde başlamıştı. Ben yürümeye geçmeden ama tempoyu abartmadan o sert yokuşu tamamlamaya odaklanıp ön gruptan çok kopmamaya çalıştım. Toprak yolda, hafif de olsa eğimler tırmanıyorduk ve daha 5 dakika olmadan nefes nefese kalmıştım. Uzağı görebileceğim bir yerde öndekileri sayıp kaçıncı sırada olduğuma baktım. Önümde 8 kişi vardı. Hepsinin de çok güçlü koşucular olduğunu biliyordum. Hatta bildiğim başka güçlü koşucular da vardı ama onlar o grupta değildi. Acaba durumuma göre çok mu hızlı bir başlangıç yapmıştım? Hava aydınlanmaya başlamış, önümüzde yükselen koca dağları ve az sonra içinden geçeceğimiz derin Karayalak vadisini çok net görmeye başlamıştık. Neyse ki hava oldukça serindi. Bir ara arkamda çok derin soluyan birinin nefes seslerini duydum. Dönüp bakmadan tahmin oyunu oynadım. Bir süre sonra, Sokullupınar kamp alanına yaklaşırken solukların sahibi yanıma geldi; Soner’di, bilememiştim. Yanımdan geçerken, mümkün olduğunca ondan kopmamaya çalışabileceğimi düşünüp bu planı uygulamaya karar verdim. Kamp alanını geçerken numaralarımızı kaydeden arkadaşların motive eden sözlerini duydum. Bir sonraki kamp alanına varmadan bir çeşme var, durup durup aktığı için ben bu çeşmeye Tüküren Çeşme diyorum. Kamp alanlarındaki su noktaları yoldan uzak olduğundan zaman kaybettirebilirler diye vadiye girmeden sularımı bu çeşmeden doldurdum. Bolca da su içip yola devam ettim. Bu arada başka gelip geçen olmaması beni sevindirdi. İkinci kamp alanından sonra dar keçiyoluna girerken Mahmut’u (Yavuz) yakaladım. Düşük irtifada yakalamamın mümkün olmadığını bildiğimden konunun Aladağlar’a geç ulaşması (bir önceki akşam deniz seviyesinden gelip, hemen sabahında bu kadar hızlı yükselen bir yarış koşmak çok zor olsa gerek) olduğunu düşündüm. Selamlaştık ve ben sertleşen eğimde biraz daha hızlanıp Soner’den kopmama çabamı sürdürdüm. Zemin kötüleşti ama tam da istediğim gibi çok yoğunlaşabilmiştim. Önümde ilerleyen Soner’in batonu ne kadar güzel kullandığını görüyor ve imreniyordum. Güçlü bir dağcı ve dayanıklı bir koşucu olduğunu bildiğimden ve baton kullanışına az önce tanık olduğumdan aramızın açılacağını çok iyi biliyordum ama tek istediğim bunu geciktirmekti. Bu düşüncelerle kapıya ulaştık. Daha önce burayı hep kamp yüküyle çıkmış ve zorlanmıştım. Böyle konsantre olmuş bir şekilde tempolu tırmanınca kapıdan göz açıp kapayıncaya kadar geçiverdik. Yalnız bu dik bölümlerde bir ara sol batonum kendiliğinden kısalıverdi. Teleskopik olduğundan, gevşemiş ve bir parçası içeri girmiş. Leki marka teleskopik batonlarda vidalayarak sıkıştırma yapılıyor. Başkalarından da duydum, ben de yaşadım, sıkıştırırken bazen sorun oluyor. Sonuna kadar çıkarıp biraz sıkıştırdıktan sonra yeniden küçültüp sıkmak gerekiyor. Yol bu kadar dikleşmişken, bataonlarımı kullanamadığım gibi bir de bu küçük tamirat ile uğraşırken Soner arayı iyice açmıştı. Ara ara arkama da bakıp çok yavaşlayıp yavaşlamadığımı kontrol etmek istiyordum ama o bölüm o kadar çok zigzaglı ve tepelik ki birkaç yüz metre arkadan gelen birini görmek veya görüp de aradaki mesafeyi kestirmek çok zor.
Aladağlar Sky Trail ilk tırmanış
Soner’den kopmamaya çalışırken (Fotoğraf: Ramazan Bozkurt)

Güneş doğmuş olsa da derin Karayalak vadisi hala gölgeydi ve bu bizim için nefis bir durumdu. Çelikbuyduran’ı görmeye başladığımızda önümde Soner’in çok uzaklaştığını arkamda da Derya’nın (Duman) çok yaklaştığını fark edince, ben mi aşırı yavaşladım diye düşündüm. Buna tam bir yanıt veremedim ama sanırım Derya çok hızlanmıştı. Çelikbuyduran’a ulaştığımızda Derya’nın eşi fotoğraflarımızı çekerken Derya, “iki saat on dakika” dedi. Bir an inanamadım, o kadar hızlı mı tırmanmıştık biz onca yokuşu! O ana kadar çabalamaktan saatime hiç bakmadığımı fark ettim, evet dijital ekran 2.11’i gösteriyordu. 50 metre sonra ilk istasyona ulaştık. Bir bardak kolayı ağzıma boşaltırken, sularımı doldurdum ve ağzıma bir kek dilimi tıkıştırdım. Bir küçük paket helvayı da belki ihtiyacım olur diyerek çantanın gözüne attım. İlk bölümde bir jel yutmuştum. Şimdi de kola ve kek çok iyi gelmişti. Hızla istasyondan ayrılıp Emler’e tırmanmaya başladım. Derya da hemen önümdeydi. Emler Zirve’ye kadar birlikte tırmandık. Zirveye ulaştığımızda kontrol noktasındakilere “bu öndekiler nasıl insan yahu” diye serzenişte bulunduğumu hatırlıyorum. Onlar da “siz de farklı değilsiniz, 2 saat 45 dakikada buraya ulaştınız” diye karşılık verdiler. Ben bir iki nefes alayım diye duraksamışken Derya hızla inişe geçmişti bile. Önde başka bir yarışmacıyı yakaladığını gördüm. O an kim olduğunu çıkaramadım ama onu geçtikten sonra Derya’nın bir anda gözden kayboluşuna şaşırdığımı hatırlıyorum. Evet, tamamen inişti ama zemin çok hızlı koşmaya pek müsait değildi, en azından benim açımdan. Bir süre sonra işemem gerektiğini hissettim. Ne önümde yakalayabileceğim ne de arkamda beni yakalayabilecek birilerini gördüğümden oracıkta işimi hallettim. Rahatlamış bir halde Direktaş’a doğru koşmaya başladım. İleride az önce Derya’nın geçtiği koşucuyu ben de geçtim; Bilge’ydi (Kurt). Hemen sonra bir tepenin arkasından kamerayla çekim yapan bir drone çıkıp, beni izlemeye başlayınca, bir anda gaza geldim. Bir süre beni takip ettikten sonra drone uzaklaştı ve sesi yavaşça yok oldu. Ben de sanırım 8. olarak Direktaş istasyonuna ulaştım. Öndekileri artık hiç göremiyor olduğumdan kopup gittiklerini düşünüyordum. Orada da onların uzaylı olabileceği üzerine küçük bir sohbet yaptığımızı anımsıyorum. Oradaki arkadaşlar, önümdekilerle aramda çok zaman olmadığını söyleyip beni motive etmeye çalıştılar. Ben biraz kaşar peyniri yerken gönüllüler de sularımı doldurdular. Yine biraz kola içtim ve hızla istasyondan ayrıldım. Bir süre daha aşağı doğru giden patika büyük gölün kıyısından u dönüşü yapıyordu. Burada birilerinin olacağını düşünmüştüm çünkü kestirme yapılabilecek bir noktaydı ama kimseye rastlamadım. O noktaya kadar zaten, ucunda turuncu kurdeleleri olan beyaz çubuklarla işaretlenmiş olan patikayı kaybetme riski bile oluşmamıştı. O noktada iz çok belirsizleştiğinden birkaç defa işaretleri aramak zorunda kaldım. Neyse ki işaretler çok güzel yerleştirilmişti de zaman kaybetmedim.
Aladağlar Sky Trail - Emler Zirveye çıkış
Derya önce ben arkada Emler’e tırmanırken (Fotoğraf: Onur Erkmen)

Zaman kaybetmeme neden olan asıl şey yolu bulmaya çalışmak değil, aniden düşen enerjimdi. Planıma uymuş, doğru beslenmeye çalışmıştım ama son 10 dakikadır midemi iyi hissetmediğimden yeni bir jel alıp enerji takviyesi yapmaya yanaşmamıştım. Bu durum hemen kendini hissettirdi. Göllerin kıyılarından koşmaya başladığımızda kendimi iyice kötü hissetmeye başladım. Bir yandan da “neden hep böyle oluyor, yarışın bir noktasında bu düşüşle karşılaşıyorum” diye hayıflanıyordum. Düşüşü durduracak ya da en azından toparlayacak şey bir şeyler yemekti ama midem gerçekten kötüydü. Ya irtifadan, ya yediğim bir şeylerden ya da zorlanmaktan kaynaklanan bu mide sıkıntısı geçmek bilmedi. Çağalın Geçidi tırmanışına başlarken Bilge’nin beni geçmesini engelleyebilecek gücüm kalmamıştı. Bu tırmanışın dikliğini oraya gidip, tabanından yukarı bakmış olanlar bilir. Hem diklik hem de kötü zemin zaten bu tırmanışı zor hale getiriyorken bir de enerji düşüşüyle uğraşmak moralimin de hızla düşmesine neden oldu. Bu sırada arkadan Emre’nin (Ayar) ve Aykut’un (Çelikbaş) gelip yanımdan geçmeleri iyice tuz biber oldu. Aykut yanımdan geçerken Tahtalı anılarım canlandı. Orada da bu diklikte yokuşlarda bir süre birlikte yol almıştık. Onları takip etmeye çalıştım ama çok da başarılı olamadım. Biraz sonra Alper (Dalkılıç) de yanımdan geçti. Kendimi toparlamak için kafamı önüme eğdim, yukarıya odaklanmamaya, ne tepenin uzunluğuna ne de önümdekilerin hızına bakmaya kadar verdim. Sadece bir sonraki adıma konsantre olmaya çalışarak tırmanışı bitirdim. Zirvedeki düzlükte önümdekilerin dördünü de görüyordum. İnişe geldiğimizde ise görüş alanımda sadece Alper ve Bilge kalmıştı. Zaten uzun bir süre de bu şekilde ilerledik; o ikili önde ben arkada. İnişe geçtiğimizde, çok tehlikeli olduğunu bildiğim bu inişin organizasyon ve gönüllülerce nasıl kontrol altına alınıp güvenli hale getirildiğini görünce şaşırdım. Bu şaşkınlıkla biraz aklım başıma geldi. Midem ne kadar kötü olursa olsun domatesli jellerin bu duruma iyi geldiğini anımsayıverdim. Çıkarıp hızla bir tane yuttum. Birkaç dakika sonra bir tane daha yedim ve midemdeki toparlanmayı hemen hissetmeye başladım. Maden Yayla istasyonuna vardığımda Alper ve Bilge’yi yakalamıştım. Orada birlikte beslendik. Ben gördüğüm her şeyden biraz yemeye çalıştım. Midem toparlanıp, boğazımdan yiyecekler geçtikçe zihnim de yerine geldi. Ironman yarışı sırasında su-kola karışımı verdiklerini ve onu tüketmenin ne kadar iyi geldiğini hatırladım. İstasyonda iki şişemi de su-kola karışımı ile doldurup, oradan ikiliden önce ayrıldım. Biraz ilerlemiştim ki arkamdan farklı bir koşucunun geldiğini fark ettim. Ankyra takımından arkadaşım Kerem’di (Topuz). Ben onun çok iyi geldiğini düşünürken o bana “çok iyi gidiyorsun 10. sıradasın” dedi. Birkaç adım yavaşlayıp öne geçmesini bekledim ve “hayır sen 10.sun ben 11.yim” diyerek ikimizin de yüzünü güldürmeye çalıştım. Kerem “az sonra iniş başlayacak sen kopar gidersin” diyerek beni motive etmeye devam etti. Bu sırada az önce yediklerim ve su-kola karışımı etkisini göstermeye başladı. Bilim kurgu filmlerinde pilini şarj eden robotu ifade etmek için hızla yükselen şarj grafiği gösterirler ya; işte aynen öyle bir görüntü geldi aklıma. Evet, şarj oluyordum. Bir süre daha Kerem ile birlikte ilerledik. İniş başlamıştı ama çok kötü bir zemindi. Rotanın bu son istasyondan sonrasını bilmediğimden Kerem’e traktör yolu ne zaman başlıyor diye sordum. Az sonra başlayacağını öğrendiğimde kendimi artık çok iyi hissediyordum. Gerçekten de birkaç dakika sonra traktör yoluna girdik. Kerem’e ben koşmaya başlıyorum mesajını verip hızla aşağı doğru koşmaya başladım. Sanırım bundan sonra da sadece bir kere köpekler havladığında bir kere de istasyon yakınında yürüdüm.
İlk defa bir yarışta düşüş yaşadıktan sonra bu kadar net bir toparlanma yaşıyordum. İznik’te de olmuştu, orada da toparlanmıştım ama enerjimin bu kadar yükselemediğini anımsıyorum. Bunu hissetmek güzeldi. Bir de Çağalın geçidi tırmanışında beni geçen 4 kişiden ikisini yeniden geçmiştim ve önümdeki diğer ikisini yakalama şansım vardı. Onları yakalayamasam da hesaplarıma göre bundan sonra kimseye geçilmezsem ilk 10’a girecektim. Bu düşüncelerle hızlandıkça hızlandım. Zemin bazen kötüleşse de inişin eğimi o kadar güzeldi ki dilediğim gibi koşabiliyordum. Kilometrelerin yavaş yavaş eridiğini saatimden izliyordum. Bir ara sağ tarafta içinden bol su akan bir hortum gördüm. Hava sıcaklaşmış ve güneşin kavuruculuğu rahatsız etmeye başlamıştı. Önümde 10 kilometreden fazla yol vardı. Durup bol suyla kafamı ve yüzümü yıkadım. Şapkamı iyice ıslattım ve bolca su içtim. Sürekli arkama bakıyor, yetişen, yaklaşan var mı diye kontrol ediyordum. Suyla uğraşırken de gözüm sürekli yoldaydı. Daha fazla zaman kaybetmeden yola döndüm ve koşmaya başladım. 200 metre sonra sola sert bir dönüş yapıp karşımda Pınarbaşı istasyonunu görünce kendime güldüm. İki dakika daha dayansam istasyonu görecekmişim. İşin aslı ben Maden Yayla’dan sonra bir istasyon daha olduğunu tamamen unutmuştum. Neyse, gelmişken bir şeyler tüketeyim derken Alper ve Bilge de istasyona vardılar. O kadar arkama bakmış olmama rağmen yaklaştıklarını görememiştim. Biraz portakal yiyip bir Redbull içtim. Alper ve Bilge sandalye isteyip oturdular. Benimse işim bitmişti. Hızla istasyondan ayrılıp koşmaya başladım. Artık oyalanacak durum kalmamıştı. Birazdan asfaltın başlayacağını biliyordum ve hasretle beklemeye başlamıştım, çünkü bozuk zeminde inişte koşmaktan bileklerimin yorulmuştu. Bir süre sonra asfalt yola girdim. 3-4 km kaldığını biliyordum ve ne kadar yokuş olursa olsun mümkün mertebe koşmaya çalışarak bitişe yaklaştım. Uzaktan dağ evinin çatısı görülüyordu ama yaklaştıkça ardı ardına yokuşlar beliriyordu. Tümünü koşmaya çalıştım ve son tepeyi tırmanınca bitiş takını karşımda buldum. Arkama son kez göz attım ama görünürde kimse yoktu. Bitiş çizgisini geçerken saatime baktım, durdurma düğmesine basarken 7 saat 28 dakikayı gösteriyordu.

Sonuç

Belki okurken şaşırdınız, “bu adam bu kadar rekabetçi koşmazdı, sıralamayı, sonucu bu kadar çok kafaya takmazdı” diye düşündünüz. Evet, bu sefer biraz farklı koşmak istedim. Bu rota, bu yarış benim için biraz özeldi. O yüzden gerçekten hakkını vermek istedim. Aradaki düşüşümü saymazsak veya ondan toparlanışımı büyük bir artı gibi görürsek aslında başardım da denebilir. Bu yaptığıma rekabetçi düşünmek veya sonucu kafaya takmak olarak değil, yarışa, rotaya, organizasyona hakkını sonuna kadar vermek demek daha doğru olur. Gerçekten de yarış sırasında kafamı kaldırıp manzaraya bakmadım (belki sadece Emler zirvede bakmış olabilirim :)), sürekli mümkün olan en yüksek hızda ilerlemeye konsantre oldum. Nasılsa daha önce gelip rotada gezmiş, görülmeye değer olan her şeye uzun uzun bakmış, tadını çıkarmıştım. O gün yarış günüydü ve ben ilerlemeye odaklandım. Sıralama konusuna gelince… O da kendimi hızlı ilerlemeye motive etmek, odaklamak için kullandığım bir motivasyon oldu. Yarıştığım insanların neredeyse hepsi arkadaşım, dostum. Yarışmak, yetişmeye çalışmak, geçilmeme çabası da bu işin ve paylaşımın bir parçası. Önünde bitirebildiklerime de geçemediklerime de aynı derecede saygı duyuyorum. Bu yarışa hazırlanmak, katılmak, başlamak cesaretini göstermek bile bunun için yeterli. İnanıyorum ki herkes elinden geleni yaptı, belki kimileri sadece rotayı yaşamak, keyif almak için koştu. O da ayrıca anlaşılacak, saygı duyulacak bir karar. Benim de böyle yaptığım yarışlar oldu. Sadece bu sefer farklı olsun istedim.
Rotayı incelemeye gittikten sonra yarışın aşırı zor olduğunu düşünmüştüm, öyle de yazmıştım. Bitiren sayısı çok az olur diye düşünmüştüm. Sonra yarış öncesi, izlenimlerimi gözden geçirirken ve rotayı daha detaylı çalışırken aslında oldukça hızlı yol alınabileceğini fark ettim. Lider koşanların 7 saatin altına inebileceklerini hatta altı buçuk saati görebileceklerini düşünmeye başladım. Ondan sonra kendim için agresif hedef olarak 7 saati, daha olası bir hedef olarak da yedi buçuk saati koydum. Hatta agresif hedef için aşağıdaki ilk sütun gibi bir plan dahi yazmıştım bir kağıda (sağdaki sütun gerçekleşen değerler). Yine biraz fazla hızlı başlayıp ortada sıkıntı yaşayıp sonra da toparlamaya çalışmam çok net görünüyor.
Sokullu 0:35 > 0:34
Çelikbuyduran (ist) 2:20 > 2:14
Emler 2:55 > 2:44
Direktaş (ist) 3:15 > 3:12
Çağal çıkış 3:45 > 3:52
Çağal tepe 4:15 > 4:36
Maden yayla (ist) 4:45 > 5:20
Pınarbaşı (ist) 5:40 > 6:30
Demirkazık 7:00 > 7:28
Strava kaydı

Aladağlar Sky Trail - Çelikbuyduran
Derya ile birlikte Çelikbuyduran’a çıkıyoruz (Fotoğraf: Arzu Duman)

Çekilişlerle, büyük uğraşılarla 160 kişi ile sınırlanan kayıt sonrası başlangıç çizgisine ancak 111 kişi geldi. Ben de dahil birçok kişi bitirme oranının %50ler civarında olacağını, hatta daha bile düşük olabileceğini düşünüyordu. Ama ne güzel ki hepimiz yanıldık, 90 kişi belirlenen zamanlar içinde yarışı tamamladı. Bu da yaklaşık %82 gibi bir orana karşılık geliyor. İnsanlar rotaya ve yarışa gereken önemi vermiş, iyi hazırlanmış ve yarışta elinden geleni yapmış demektir. Farklı nedenlerle 21 kişi yarışı tamamlayamadı. 1 kişi bitiş çizgisi, 15 kişi son istasyon olan Pınarbaşı, 4 kişi Maden Yayla istasyonu, birer kişi de Çelikbuyduran ve Sokullupınar kontrol noktalarında yarıştan ayrılmış ya da zaman limitine takılmış. Böylesine zor bir yarışta beklenmeyecek derecede iyi sonuçlar bunlar. Erkeklerin birincisi Davood Shirkhani 6:27:47, ikincisi Kemal Kukul 6:30:02 ve üçüncüsü Soner Büyükatalay da 6:51:54 sürede koşmuşlar. Kadınların birincisi Banu Aysolmaz (aynı zamanda genel sıralamada 18.) 7:51:46, ikincisi Caterina Scaramelli 7:54:43 ve üçüncüsü Elena Polyakova da 8:14:53 sürede koşmuşlar. Şahane dereceler için tümünü kutluyorum. Tüm sonuçları yarışın sitesinde, (isimlere tıklayarak) istasyon kırılımları ile görebilirsiniz.
Arkadaşım, Kertenkeleler ekibinden Deniz’in çıkarttığı, benim de üzerinde ufak değişiklikler yaptığım zaman kırılımları tablosunu aşağıda görebilirsiniz. İlk 11 kişinin yarışı nasıl koştuğunu incelemek açısından güzel bir tablo olduğunu düşünüyorum. Her yarışmacı farklı aralıkları çok iyi koşmuş. Her aralığın en iyi derecelerini kırmızı ile işaretledim. Kimin hangi aralıkta fark yarattığını, kimin tırmanışta çok iyi olduğunu, kimin yarışın hangi yarısında daha iyi koştuğunu görmek çok hoş. Benim nerelerde arkalara düştüğüm de çok net görünüyor.
Aladağlar Sky Trail ilk 11 zaman kırılımları
Aladağlar Sky Trail ilk 11 zaman kırılımları

Organizasyon ve gönüllüler

Bence ilk edisyonu olmasına rağmen mükemmel hazırlanmış ve gerçekleştirilmiş bir yarış oldu. İstasyonlardaki gönüllüler çok başarılıydılar. Kelimenin tam anlamıyla “dağın başında” çok güzel istasyonlar kurulmuştu. O istasyonlarda çalışanlar bir gece öncesinde yola çıkıp dağa yayıldılar. Görece yavaş ilerleyen ve zaman sınırında bitirenler dahi bir eksiklik görmediler sanırım. İstasyon haricinde de birçok noktada gönüllüler kontrol gerçekleştirip telsizlerle yarışmacıların geçişlerini an be an ana merkeze bildirdiler. Bu rastgele dağılmış ekip hem olası kural ihlallerini önlemek, hem olası sorunlara anında müdahale etmek hem de akan yarışı takip etmek için çok güzel düşünülmüştü. İşleyişi de süper oldu. Yarış öncesi ve sonrası imkânlar dağ evi ve çevresinde yeterliydi. Yarışma merkezinin çok da elverişli bir noktada olmaması, rotanın ulaşım konusundaki acımasızlığı, uzunluğu, yüksekliği ve koşucu kalabalığı düşünüldüğünde kusursuz bir organizasyonu gerçekleştiren Ordos, Argeus ve Girgin kardeşlerle, onlara her alanda destek olan gönüllüleri ve yarışa sponsor olan Raidlight’ı gönülden kutlamak gerek. Haklarını vermek için daha çok paragraflar yazılmalı. Tekrar emeği geçen herkese teşekkür ederim. Umarım yarışın gelecekteki edisyonları da en az bu kadar başarılı olur.

Son not

Bence bu yarışı ileride koşacaklar muhakkak rotayı önceden görmeliler. Eğimleri, zeminleri, yolun ilerleyişini önceden bilmek bu yarışta ayrıca önem taşıyor. 3000 metrenin üzerinde yüksek efor gösterebildiklerinden emin olmaları da zorunlu. Ayrıca baton kullanmayı çalışmalı ve bol bol yürüyüş gerektiren dik rotalarda antrenman yapmalılar. Sadece koşarak hazırlanılabilecek bir yarış değil ne yazık ki. Yeme içme planını istasyonlara göre güzel yapmak, gereğinden çok yiyecek taşımamak ve enerjiyi iyi ayarlamak için önemli. Bunlara dikkat edilirse güzel ve sorunsuz koşulabilir. Ben baton kullandım ama anladım ki baton kullanımını daha iyi öğrenmeli ve çalışmalıyım. Ayakkabı olarak Asics Fuji Sensor 2 kullandım. Her anlamda memnun kaldığım bir tercih oldu. Rotadaki her zeminde işimi kolaylaştırdı ve ayağımda yarış sonrası hiç sorun yoktu.

Aladağlar Sky Trail - Karayalak vadisi
Karayalak vadisi (Fotoğraf: Başak Gürbüz Derman)

“Raidlight Aladağlar Sky Trail 2015 Yarış Raporu” hakkında 5 yorum var

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir